Çok klişe bir başlık olduğunu biliyorum. Fakat çok klişe bir düzenleme için çok klişe bir başlık uygun kaçardı. Rusya, 2012 yılında bir yabancı ajan yasası çıkardığında bunun, diğer ülkelerden destek alanları kayıt altına almak ve bu yolla kimin dış etki altında olabileceğinin kaydını tutmak amacı taşıdığını iddia ediyordu.
İlk başta siyasi faaliyet yürütenler ile ilgili olan yasa ardından medyayı da kapsamına aldı. 2022 yılına gelindiğinde Rusya, “yabancı etki altında olmak” gibi ucu açık ve muğlak bir kavramı yasaya ekledi. Bugün Rus hükümeti, herhangi bir nedenle herhangi bir kişi veya kurumu dış güçlerin etkisi altında ve bu nedenle de yabancı ajan ilan edebiliyor.
Bu mükemmel otoriteryanizm pastası üzerine bir kiraz şekeri olarak hükümet, yabancı ajan ilan ettiği herhangi birinin seçimle gelinen herhangi bir pozisyona aday olmayı engelleme yetkisi de elde etti. Kısacası Putin, 12 yılda adım adım geliştirdiği bir kanuni zemin ile tüm muhaliflerini hukuki olarak olmasa da kanuni olarak yarış dışına itme yetkisi elde etti.
Türkiye’de ise bu yasanın söylentisi hükümet kontrolündeki medya ile başlatıldı. Yeni Şafak gazetesinde “Etki ajanına da ceza geliyor” başlığıyla verilen haber ile gündemimize gelen bu kanun teklifi, hükümet kontrolündeki diğer medya kuruluşlarında günlerce aynı adla konuşulmaya devam edildi. Adalet Bakanı olarak atanan, asli işlevi “Türkiye bir hukuk devletidir” demek olan Yılmaz Tunç, beş ay kadar sonra etki ajanlığı yasası hazırlamadıklarını sadece bir casusluk düzenlemesi yaptıklarını iddia etti. Beş ay boyunca bu tartışmalara neden itiraz etmediklerini ise söyleme ihtiyacı duymadı.
Tunç, bu düzenlemenin işlenen herhangi bir suçun casusluk kastıyla yapılması durumunda ayrıca casusluk olarak cezalandırılması dışında bir amaç gütmediklerini iddia ediyordu. Metin ortaya çıkınca öğrendik ki dünyadaki düzenlemelere benzer bir kayıt mekanizması yasası değil, ceza kanununda yeni bir suç yaratan bir yasa ile karşı karşıyaydık. Yasa teklifi, “devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda” suç işleyenleri cezalandırmaktan bahsediyordu.
Geçirilmeye çalışılan yasa aşırı geniş ve muğlak kavramlar içeriyordu. “Devletin siyasal yararları”, “stratejik çıkar”, “talimat” gibi ifadeler hiçbir şekilde tanımlanmıyor. Bu belirsizlik, kimin “casus” sayılacağını tamamen siyasi iktidarın yorumuna bırakıyor. Bir şeffaflık düzenlemesi değil, muğlak ifadelerle daha fazla kişiyi tutuklama bahanesi yaratılıyordu.
Peki devletin güvenliği nedir? Veya siyasal yararları? Mesela “dünya lideri” Cumhurbaşkanı’nın bir sonraki seçimde Cumhurbaşkanı olmasını istememek bilmem hangi yabancı devletin stratejik çıkarları doğrultusunda sayılabilir mi? Milli güvenliğe tehdit sayılarak videoları erişime engellenen Manifest grubu casus mudur mesela? Mesela Gazze’deki katliama rağmen “İsrail’e 6 satıp 1 alıyoruz” diyen hükümet, İsrail ile ticareti eleştirenlere casus mu diyecektir? Bu yasa geçerse Türkiye Cumhuriyeti devletinin iç veya dış siyasal yararlarını kim belirleyecek? Dezenformasyon yasasında olduğu gibi, hükümetin canı ne isterse o mu olacak? Bu yasa geçerse herhangi bir savcının herhangi bir kişiyi yaptığı herhangi bir faaliyet nedeniyle casusluk faaliyeti ile suçlamasının önünde kanunen hiçbir engel kalmayacak.
Türkiye’nin kurucusu olduğu Avrupa Konseyi ve aday ülke olduğu Avrupa Birliği ile ilişkilerin bile suç delili gibi gösterildiği bir iklimde bu yasanın hangi amaçlarla kullanılacağı oldukça açık. Türkiye’de süregiden keyfi tutuklamaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımak bile Türkiye’nin “iç siyasal yararlarına” aykırı sayılabilir. Bu, demokrasi deneyimini neredeyse hiç yaşamamış Rusya’da bile ancak 12 yıla yayılan bir yasal düzenleme ile mümkün oldu. Türkiye’de ise hükümet istediği herkesi casus ilan edip tutuklayabileceği düzenlemeyi bir kerede yapmak istedi.
Bakın onlarda da var
Hükümet kontrolündeki medya, bu yasanın ne kadar da normal olduğunu anlatmak için elinden geleni yaptı. Örneğin Anadolu Ajansı, ABD, İngiltere, Almanya ve Avustralya gibi ülkelerde de bir etki ajanlığı yasası olduğundan bahisle, hükümete bu konuda zemin açmaya çalıştı. İşin ilginci, Anadolu Ajansının haberinde Rusya’dan ve Gürcistan’dan da bahsetmesine rağmen kullandığı görselde bu ülkeleri işaretlememişti. Zira bu ülkelerdeki düzenlemelerin Türkiye’deki kanun teklifi gibi antidemokratik amaçlar taşıdığını gizlemek istiyor ve “Batıda da var” derlerse bu amacı gizleyebileceklerini varsayıyorlardı.
Rusya ve Belarus’taki demokrasi ve insan haklarından bahseden herkesi suçlu ve hain ilan etmeyi amaçlayan düzenlemeler ve onların izinden giden Macaristan ve Gürcistan gibi ülkelerdeki kanun teklifleri ile diğer ülkelerdeki yasalar arasında ciddi bir fark var. Örneğin ABD’deki düzenleme, yabancı bir gücü temsil ediyorsanız bunu bildirmemeyi suç sayıyor. Eğer başka bir devlet adına faaliyet gösteriyorsanız bunu bildirdiğiniz sürece sorun yaşamıyorsunuz. Bu düzenleme başka devletlerin etkisi altında olmayı muğlak bir tanım altında bırakmıyor ve yasaklamıyor. Rus stili yabancı ajanlık düzenlemesi ise muğlak tanımlar altında özellikle sivil toplum kuruluşları, medya ve muhalif bireyleri hedef alıyor. Yurtdışındaki herhangi birinden ufak bir bağış kabul edeni bile yabancı ajan ilan ediyor ve kaydolmadığı için cezalandırabiliyor.
Başka bir fark ise kullanılan kavramlarda görülüyor. AKP çevrelerince sıkça kullanılan ‘etki ajanı’ ifadesi de tesadüfen seçilmedi. KGB Başkanı Yuri Andropov, 1972 yılında агентами влияния (etki ajanları) ile mücadele etmek gerektiğinden bahsederken, yabancılarla etkileşime geçen veya özgürlükçü görüşlere sahip herkesi hain olmakla suçlamaya yarayan kavramı icat etmişti.
Rusya’da 2012 yılında yapılan düzenlemede ‘иностранный агент’ (yabancı ajan) ifadesi tercih edilirken, tercümeleri aynı olsa da, ABD’deki yasada geçen ‘Foreign Agent’ ile aynı anlama gelen bir ifade seçilmemişti. ABD’de kullanılan ifade ‘yabancı temsilcisi’ gibi tam olarak yapılan işi ifade ederken, Rusya’da seçilen ‘иностранный агент’ (yabancı ajan) ifadesi olumsuz bir çağrışıma sahiptir ve birincil anlam olarak ‘casus’u çağrıştırır. Türk Dil Kurumu sözlüğünde ‘ajan’ kelimesinin birinci anlamı zaten ‘casus’tur. Kısacası bu bir adlandırma değil, suçlamadır. Tam da bu nedenle medyada sık sık ‘etki ajanı’ ifadesi kullanılmıştır.
Türkiye’de niyetlenilen düzenlemenin bir farkı da teklif metninin komisyona gelene kadar sır gibi saklanması ve bir söylenti üzerinden konuyu tartışmak zorunda bırakılmamızdır. Mesela Avrupa Birliği dış etkilere dair düzenleme taslağını 2019 yılından beri tartışıyor. Türkiye’de demokratik bir rejimde olmaması gereken şekilde yasa tartışmaya açılmadan geçirilmeye çalışıldı.
Peki neden?
Türkiye’deki birçok yasal düzenlemeyi konuşurken kullandığım bir cümle var: “Hükümet için işler yolunda gitseydi bunu konuşuyor olmazdık.” Çünkü meşru muhalefetin sürdürülebileceği her alanda iktidarın kısıtlayıcı ve suçlulaştırıcı düzenlemeler yapması bir tesadüf değil. Mesela Orwell’ın Hakikat Bakanlığı gibi hükümete gerçeğin ne olduğunu belirleme yetkisi veren ‘Dezenformasyon Yasası’nın gecenin bir yarısı yangından mal kaçırır gibi meclisten geçirilmesi tesadüf değildi. Dezenformasyon Yasası, son 3 yılda defalarca hükümetin muhalif sesleri bastırmak veya bizzat hükümetin dezenformasyonlarının ortaya çıkarılmasını engellemek için kullanıldı.
Yine Frankenstein’ın canavarına dönüştürülen İnternet Kanunu ile birçok kuruma hiçbir mantıklı açıklaması yapılamayacak şekilde yargı yoluna gitmeden erişim engeli getirme yetkisi verildi. Hatta erişim engeli öyle bir hale getirildi ki, eskiden yasaklanan her sitede hangi makamın hangi numaralı kararla yasakladığına dair uyarı görürken, şu an hiç erişilemeyen ve bir açıklama göstermeyen web sayfalarıyla karşılaşıyoruz ve gerçekten yetkisi olan bir otorite tarafından usulüne uygun bir karar verilip verilmediğini bile bilmiyoruz. Yine hükümet kendisine yönelik eleştirilerin yükseleceğini gördüğü her olayda sosyal medya platformlarına erişimi yavaşlatıyor ve bunu “milli güvenlik” bahanesi altında yapıyor.
Bu teklif yasalaşırsa sivil toplum kuruluşlarını, medyayı ve hatta muhalefet partilerini ciddi bir tehlikeye atacak. Rusya’da gördüğümüz gibi hükümetin hoşuna gitmeyen yayınlar yapan herhangi bir medya kuruluşu ajan ilan edilebilecek. Sadece “casus” denilerek yaratılacak itibarsızlaştırma, birçok siyasetçiyi yarış dışına itmeye yetecek.
Teklifin akıbeti
Yasa teklifi kamuoyu baskısı ve muhalefetin çabası sonucunda meclise getirildiği iki seferde de geri çekildi. Fakat bu yeterli değil. Rusya’nın yörüngesine giren devletlerde gördüğümüz bu Rus tipi ajanlık kanununu, Türkiye’ye dayatmaya çalışmaktan daha fazla dış güç etkisi altında kalındığını gösterecek bir şey yoktur. Türkiye’nin yapması gereken şey bu teklifi bir daha konuşulmamak üzere çöpe atmaktır.
Fotoğraf: Leon-Pascal Jc