Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Film Yorum: Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?
    Yazılar

    Film Yorum: Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?

    Oğuzhan Erden3 Temmuz 20257 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız merhum Süleyman Demirel’in “Mizah bir yumruktur, kime ne zaman vuracağı belli olmaz.” sözü, on dördüncü yüzyıldan günümüze bu topraklarda geçerliliğini koruyor.

    Batının materyalizmine karşı doğunun kollektivizmi; mizahın düzene, (mikro ya da makro seviyede) yöneticilere, yönetim şekline itiraz olan her dönemde kitlelerin sarıldığı bir silah olmasını kolaylaştırmakla beraber, aynı zamanda da tarafını belli edenlerin altında toplandığı bir şemsiye vazifesi görmesi için de zemin hazırlıyor.

    Benim gibi otuzlu yaşlarının sonuna gelen neslin 2013’te Gezi Parkı olayları esnasında yeniden hatırladığı bu şemsiye, 2025’te 19 Mart ile başlayan süreçte o zamanlar çocuk olan nesil üniversite çağına geldiğinde tekrar aynı tarafta olanları gölgesine topladı.

    Tabii ki yıllar, on yıllar, yüz yıllar geçtikçe, haberleşme ve iletişim yöntemleri de gelişip değiştikçe, politik mizahın mecralarının farklılık göstermesi sürpriz değil. Cumhuriyet tarihinde 70’li yıllarda ilk kez kitlesel olarak büyük satış rakamlarına ulaşan “Gırgır” önderliğindeki mizah dergileri, 80’lerde mizah dergileriyle beraber darbe sonrası ciddi haberler yaparak bir yere varılamadığını keşfedip tepki amaçlı sayfalarında erotik soslu komik haberlere yer veren gazeteler ve “Devekuşu Kabare”, “Orta Oyuncular” gibi döneminde kapalı gişe oynayan ve yer yer de tehditler alan tiyatro grupları, 90’lar ve 2000’lerde özel televizyonların yaygınlaşmasıyla “Olacak o Kadar” ve türevi komedi programları kitlesel politik mizahın bayrağını taşıdılar.

    Ancak 2010’lu yıllara gelindiğinde internetin de yaygınlaşarak, kaç yaşında olursa olsun herkesin birbirleriyle etkileşime girebildiği bir kitle iletişim aracına dönüşmesi anlık ve çoklu etkileşimi beraberinde getirdi ve kimsenin haftalık/aylık bir dergiyi, TV programını ya da gazeteyi beklemesine gerek kalmadı.

    1960 Mayıs’ında Demokrat Parti’nin icraatlarını protesto etmek isteyen öğrenciler günler öncesinden 555K diyerek beşinci ayın beşinde, saat beşte Kızılay’da buluşmak üzere organize olmaya çalışırken 2013 İstanbul’unda on binlerce gencin Gezi Parkı’nda buluşması ve koordinasyonu çok daha kolay ve anlıktı. Ve tabii ki Y jenerasyonu inananlar kollektifinin protesto algısı “baby boomer”ların çocuklarına kıyasla (belki de ebeveynlerinin sivil protesto tecrübesinden ders alarak) daha zekâ dolu ve komikti, çünkü baş edilemeyen asıl gücün bu olduğunun farkındalardı.

    Bu bir sinema yazısı olacağı için (içerdikleri mizah öğeleri minimum seviyede olsa da) sistem eleştirisi unsurları içeren ve bir çırpıda hepimizin hatırlayacağı “A Clockwork Orange” (1971), “Full Metal Jacket” (1987), “Fight Club” (1999) “Good Bye Lenin” (2003), “V for Vendetta” (2005), “Dogtooth” (2009), “Persepolis” (2007), “Snowpiercer” (2013) gibi yabancı örnekleri sıraladıktan sonra biraz da yerli filmlere göz atmak gerekiyor bence. Çünkü bir ülkede sansür seviyesi arttıkça, sansür bariyerini aşmak için kullanılan zeka ve emek, eleştirel filmlerin kalitesini ve özellikle mizah seviyesini artıyor. Bu gözlemim filmleri sıralayınca sizin de aklınıza yatacak.

    Örnekler tabii ki çoğaltılabilir ama benim ilk anda sistem/yönetim eleştirisi filmleri denince aklıma Ertem Göreç’in “Karanlıkta Uyananlar”ı (1965), Yavuz Özkan’ın “Maden”i (1978), Tunç Başaran’ın “Uçurtmayı Vurmasınlar”ı (1989), Yeşim Ustaoğlu’nun “Güneşe Yolculuk”u (1999), Ömer Uğur’un “Eve Dönüş”ü (2006), Emin Alper’in “Tepenin Ardı” (2012), “Abluka” (2015) ve “Kurak Günler” (2022) üçlüsü geliyor. Bu eleştiriler mizah sosuna batırıldığında ise seyir zevki ve eğlencesi çok daha yüksek filmler hatırlıyorum. Bu da aslında mizahın ne kadar güçlü bir silah olduğu konusundaki fikirlerin sağlaması gibi geliyor bana. Atıf Yılmaz’ın “Kibar Feyzo”su (1978),Kartal Tibet’in “Zübük”ü(1980), bir tiyatro uyarlaması olan Mert Baykal’ın “Pardon”u (2005), M. Gülmez ve S. S. Önder’in “Beynelmilel”i ve M. Fazıl Coşkun’un (2006), “Anons”u (2017) izlenirken alt metinleri anlaşılsın ya da anlaşılmasın komedi seven halkın görece daha iyi bildiği filmler.

    Ama benim asıl bahsetmek istediğim film Ezel Akay’ın 2006 yapımı, yönetmen olarak ikinci uzun metrajı olan “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?” Filmlerin credit kısmında kendisini EZOP olarak adlandıran Ezel Akay’ın anlatım tarzı da biraz masalsı ve bunu diğer filmlerinde de hissediyoruz. Söze buradan başlama sebebim filmin bir Osmanlı Devleti kuruluş dönemi hikâyesi olması ve hikâyenin tarihte var olan kişi ve olaylarla harmanlanarak anlatılması. Hatta Ezel Akay’ın filmle ilgili “Tarihi değil, anlatmak istediğimiz hikâyeyi, ona uygun tarih seçerek anlattık ve çarpıttık” sözü bir belgesel izlemediğimiz konusunda baştan bizi uyarıyor.

    Ancak bu haliyle bile atmosferiyle, kıyafet&makyaj uygulamalarıyla, pastel renkleriyle, müziğiyle, (bugünlerde çekilen o dönemleri anlatan dizilerin aksine) çok uluslu ve çok inançlı heterojen toplumsal durumu işleyişiyle, biraz riskli de olsa eski dil kullanımıyla, masal da olsa en gerçekçi film diyebiliriz. Hatta en çok emek ve para harcanan dönem filmi olması TV’de her gösterildiğinde gün birincisi olmasına rağmen vizyona girdiğinde yapımcısının iflas etmesine sebep olmuştu.

    Hikayeye gelecek olursak; film, hayatını sürekli göçerek yaşayan bir Yörük olan Karagöz’ün (Haluk Bilginer) şifacı/büyücü annesinin (Kam Ana) irtibatta olduğu cinlerinden aldığı kehanet ile başlıyor. Kehanete göre oğlu Karagöz çok önemli yerlere gelip âlemlere nam salacak. Ama oğlunun biraz saf olduğunu bilen Kam Ana (Ayşen Gruda) bunun nasıl olacağını merak ettiğinde ise kehanetin devamı olarak başka bir adam olduğunu, oğlu ile birbirlerini bulunca tamam olacaklarını, birbirlerini tamamlayacaklarını, onun da oğlu gibi göbek deliğinin olmadığını öğreniyor.

    Sonrasında ikili ilk kez karşılaşana kadar hem ana karakterlerin, hem de Orhan Bey dönemi Osmanlı’nın durumunu izliyoruz bir süre. Karagöz saf, dürüst, fiziken çok kuvvetli bir adam ama kulağı iyi duymaz ve algısı biraz zayıftır. Tatarlara vergi ödemekten ve göçebe hayattan yorulmuş, annesiyle ve yâreni ineğiyle birlikte Bursa’da Orhan Gazi dönemini yaşayan ve çok uluslu ve çok inançlı bir hayat ile büyümekte olan Osmanlı Devleti’ne tabii olmayı ister.

    Hacivat (Beyazıt Öztürk) ise düzenbazdır, yalancıdır, ulaklık ve elçilik yapar. O da Tatarlara elçi olarak gönderildiği bir seferde canını zor kurtarınca dağılan Eşrefoğlu Beyliği’nden Osmanlı’ya sığınır. İkilinin tanışması da bu esnada olur. Karagöz hasta olan ineğinin başında ağlarken Hacivat hayvan ölmeden (mundar olmadan) ucuza ineği alıp kasaba satma derdindedir ve ilaç sürüp iyileştirme vaadiyle kandırıp hayvanı alır. Ve tabii ki bu onları izleyenler için bir “güldürüklü gösteri”dir.

    Burada bir parantez daha açıp Hacivat ile Karagöz’ün ikinci kez rastlaşıp bu sefer önemli devlet görevlilerinin önünde herkesi yine güldürüp halkın nazarında meşhur olup çok sevilir hale gelmesiyle paralel ilerleyen hikâye akslarından bahsetmem gerekiyor, çünkü finalde ikilinin sonunu hazırlayan olaylar silsilesi bunlar.

    Eşrefoğlu Beyliği kadısı Pervane’nin (Güven Kıraç) kendi beyliğinin hükümdarını sahte bir mektup ve entrika ile Tatar Valisi’ne öldürtmesi, farklı bir entrika ve oyun ile gözünü diktiği Osmanoğulları’na sızıp kendisini para ve vergi işlerinden sorumlu nazır yaptırtması yetmiyormuş gibi bir de Müslüman ve erkek olmayan herkesi elemine etme ve Osmanlı’yı Araplaştırma hareketi kapsamında Orhan Bey yokken şehrin güvenliğinden sorumlu olan kadın birliği “Bacılar”ı dağıtıp başlarındaki Ayşe Hatun’la (Şebnem Dönmez) da evlenip yönetimdeki gücünü arttırma isteği, bu akslar bütününde büyük bir “villain” ile karşı karşıya olduğumuzun işaretleri.

    Diğer yanda aksların birleştiği yerde ise ikinci rastlaşmalarında Hacivat ile Karagöz’ün birbirlerini tamamladıklarını fark etmeleri, Karagöz’ün babasının ölmeden önce annesine emanet ettiği çimento (taşın sırrı) formülünü camii inşaatı tamamlanmasında kullanılmasını, Karagöz’ün de Ayşe Hatun’a aşık olmasını, Pervane’nin Hacivat’ın kendi düzenbazlıklarını bildiğini öğrenmesini, halka açık şenlikte ikilinin mizahı kullanarak Pervane ve adamlarını eleştirmesi ve halkın buna çok gülmesini (tabii ki her “gösteri”de Karagöz’ün bir performans sergilediklerinden habersiz olduğunu, Hacivat’ın her şeyi planladığını, Karagöz’ün doğal komik olduğunu belirtmekte yarar var) ve Pervane’nin onları ortadan kaldırmak için planlar yaptığını izliyoruz.

    Filmin climax noktası, film boyunca görünmeyen Orhan Bey’in seferden döndüğü gece düzenlenen eğlence oluyor. Ancak finale doğru cevaplarını içten içe bildiğimiz ve öğrenmek istemediğimiz sorular beliriveriyor zihinlerde. Namı sultanlara kadar yayılan, mizahlarıyla kuşatılan kalenin esirlerini pes ettirtip teslim olmalarını sağlayacak kadar güçlenen ikilinin sırrı sayesinde (taşın sırrı) dikilen minare ile yapılan camii, Orhan Bey’in dönüşüne yetişecek midir? Karagöz, aşık olduğu Ayşe Hatun’a kavuşabilecek midir? Hacivat ve Karagöz, Pervane’nin onlar için planladığı oyundan kurtulabilecek midir?

    Bizim ikilinin sonunun iyi olmadığı bilgisi, filmin adından da anlaşılacağı gibi spoiler değil. Aslında bu topraklarda çoğu zaman düzenin tekerleğine (mizahla da olsa) çomak sokanların sonu genelde iyi olmuyor. Charlie Chaplin’in dediği gibi “Yakından bakıldığında trajedi, uzaktan bakıldığında komedi” bir durum. Son dönemlerde meşhur olan “Türkiye, vatandaşı olunmasa eğlenceli ülke aslında” şakasını hatırlatır şekilde…

    Dönemler/devirler değişiyor, ülkeler değişiyor, baştakiler değişiyor ama yüzyıllar sonra bile Pervane gibileri değil, mizahıyla onun ve temsil ettiklerinin karşısında duran Hacivat ve Karagözleri hatırlıyoruz. Mizah dergilerini, tiyatro oyunlarını, TV skeçlerini, gezi dönemi duvar yazılarını hatırlıyoruz. Filmde Karagöz’ün “Her yetiştirdiği, büyüttüğü evlâdını gözünün yaşına bakmadan katleden kimdir? Zamandır.” sözüne karşılık Hacivat’ın (filmde gölge oyununa gönderme yaparak ve kendi gölgelerini göstererek) “Bu gölgelere ne edebilir ki zaman?” cevabı gibi.

    Ben filmi çoğu zaman gülerek ve yer yer hüzünlenerek izlesem de gelmiş geçmiş en iyi yerli film soundtrack’i olduğunu düşündüğüm albümü dinleyerek tamamlıyorum yazıyı. Siz de muhakkak dinleyin. İyi seyirler ve:

    Yar size bir eğlenceee!

    Kültür Sanat M Sinema
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikZehir ve Panzehir: Birer Propaganda Aracı Olarak “Ekosistem” ve “Muhtar Bile Olamaz” Belgeselleri
    Sonraki İçerik CHP’ye Yeni Dalga Operasyon | Çavuşesku’nun Termometresi #260

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Zehir ve Panzehir: Birer Propaganda Aracı Olarak “Ekosistem” ve “Muhtar Bile Olamaz” Belgeselleri

    2 Temmuz 2025 Görkem Yaz
    Yazılar

    Sandık Var Ama Rekabet Yok: Türkiye’de Seçimlerin Anlamı ve Otoriterleşmenin Yönü

    30 Haziran 2025 Mustafa Bölükbaşı
    Yazılar

    AKP’nin Yeni Anayasasında Meşruiyetin Sınırlarını Genişletmek

    27 Haziran 2025 Armağan Öztürk

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Film Yorum: Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?

    3 Temmuz 2025 Yazılar Oğuzhan Erden

    Zehir ve Panzehir: Birer Propaganda Aracı Olarak “Ekosistem” ve “Muhtar Bile Olamaz” Belgeselleri

    2 Temmuz 2025 Yazılar Görkem Yaz

    After Hiroshima, After Gaza: Who Owns Morality Now?

    2 Temmuz 2025 D84 INTELLIGENCE Reza Talebi

    Dünya Gündemi: Gazze’de Katliam Sürerken Ateşkes Mümkün mü?

    1 Temmuz 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Temmuz 2025
    • Haziran 2025
    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}