Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (14-20 Ocak 2025)
2025 yılına girmemizin üzerinden üç hafta geçmişken Rusya-Ukrayna Savaşı halen sürüyor. Gazze’deki savaş oldukça kırılgan olduğu anlaşılan bir ateşkes ile şimdilik yatıştı. Afrika’daki çatışmalar devam ediyor. ABD ve Çin arasındaki gerilim yüksek ve Trump ile birlikte bu gerginliğin artması bekleniyor. Küresel ekonomi diken üstünde. 2024 yılında kayıtlardaki ortalama en yüksek sıcaklıkları gördük ve bu seneye, küresel ısınmanın da ortaya çıkmasında rol oynadığı Los Angeles yangınlarıyla başladık. Yükselen aşırı sağ ve popülist iktidarlar ise dünyanın birçok ülkesinde demokrasiyi yıpratmayı sürdürüyor.
Sözün özü, insanlık olarak çok iyi bir konumda bulunduğumuzu söyleyemeyiz. 2025’in dünyanın birçok yerinde önemli kararların alınacağı bir yıl olacağına şüphe yok. Bu kararların en önemlisi ise yeniden koltuğa oturan Trump’ın kararları olacak ki ABD’nin yeni başkanının koltuğu devralma töreninde verdiği mesajlar da bu kararların küresel siyaseti birçok yönden etkileyeceğini gösteriyor.
Trump 20 Ocak 2025 günü ABD’nin 47. başkanı olarak yemin etti ve Kasım ayındaki seçimlerden kesin bir zaferle çıkmasının ardından Beyaz Saray’daki ikinci dönemine başladı.
ABD’nin yeni başkanı 29 dakika süren yemin töreninde yaptığı konuşmada, Amerikan rüyasını yeniden tesis etme sözü verirken bir önceki yönetimin bıraktığı kaos ve yıkım olarak nitelendirdiği durumların altını çizerek enkaz devraldığını ima etti.
Trump; Afganistan, Ukrayna ve Kanada da dahil olmak üzere kampanya söylemine hakim olan önemli dış politika konularına yemin töreninde değinmedi. Bunun yerine, ağırlıklı olarak iç politikaya ve “Önce Amerika” vizyonuna odaklandı. Bu yazıda Trump’ın konuşmasında altını çizdiği az sayıda dış politika konusu ve küresel siyaseti etkileyebilecek noktalar üzerinde duracağım.
…
Trump’ın konuşmasında, küresel siyaseti yakından ilgilendiren ve zihin dünyasını gösteren bir ifade dikkat çekiciydi: “Kendimizden daha fazla faydalanılmasına artık izin vermeyeceğiz.” Trump’ın hem iç hem dış politikaya hem de ekonomiye bakışını açığa vuran bu cümle, izleyeceği politikaların da temel dayanağı olacak gibi görünüyor. Zira Trump, hem ilk döneminde hem de son seçim kampanyasında “Önce Amerika” anlayışının temel vizyonu olduğunu ve politikalarını da buna göre belirlediğini fazlasıyla vurgulamıştı.
Trump ABD’yi, dünya için kendinden fazlasıyla ödün veren ve diğer ülkeler tarafından üzerinden çıkar sağlanan bir güç olarak okuyor. Bu okuma, Trump’ın hem son dönemdeki çıkışları hem de konuşmasında vurguladığı üzere, en başta etraf bölgelerdeki ülkeler ile ilişkilerini, ABD’nin çıkarına olacak şekilde dönüştürme çabasının da temel sebebi. Ayrıca bu bakış, ABD’nin diğer ülkeler ile olan ilişkilerini bir al-ver ikiliğine sıkıştırarak bir tür ticari kazanç anlayışına hapsediyor. Trump’ın dış politikayı bir iş insanı mantığıyla al-ver işlemi gibi yürütmesinin dünya için neler getireceği ise endişe verici bir belirsizlik yaratıyor.
Trump konuşmasında, Panama Kanalı’nın şu anda Çin tarafından işletildiğini iddia ederek bu kanalın ABD kontrolünde olması isteğini vurguladı. Şu an Panama’nın elinde olan bu su yolunun kontrolünü geri alacaklarını da sözlerine ekledi. Trump, geçtiğimiz haftalarda da bu iddiayı dillendirmiş ve Panama hükümetinden tepki görmüştü. Elbette bunu nasıl yapacağına dair yine hiçbir detay vermedi. Ancak, en azından ABD’nin ticari gemilerinin, Panama Kanalı’ndan geçiş ücretlerinin azaltılmasının masada olduğu bir anlaşma için Trump hükümetinin Panama üzerine gideceğini söyleyebiliriz.
Trump, Meksika Körfezi’nin adını Amerika Körfezi olarak değiştireceklerini de konuşmasında tekrar vurguladı. Bu konunun ABD’nin güney komşusu Meksika ile ilişkileri gereceği kesin. Öte yandan Meksika ve ABD arasında gerginlik yaratacak çok daha önemli konular var ki göç sorunu ve ABD’nin Meksika mallarına gümrük vergisini yükseltmesi planları bu konuların başında geliyor. Meksika Körfezi’nin adının değiştirilmesi planı ise Trump’ın “Önce Amerika” anlayışı etrafında MAGA hareketini tatmin edecek sembolik bir göç gösterme projesi olarak okunabilir.
Trump Panama ve Meksika konularına bu şekilde değinirken son dönemde vurguladığı ve ilginç gelişmelerin yaşanabileceği beklentisinin hakim olduğu Grönland konusuna da hiç değinmedi.
Trump’ın bu konuşmada ABD’nin yeni dış politikasının belirlenmesinde en önemli olacak ilkeyi ortaya koyduğunu da söylemek mümkün. Bu genel ilke, iç politikada olduğu gibi dış politikada da “Önce Amerika” ilkesi olacak. Ancak bu ilkenin küresel siyasi ve ekonomik ilişkiler bağlamında uygulanması, iç politikada uygulanması kadar kolay değil.
Örneğin, Rusya-Ukrayna Savaşı için kurulacak barış masasında Putin’den istediklerini alamayan bir Trump, önce ABD diyerek Ukrayna’ya desteğini kesecek ve Avrupa siyasetinden uzaklaşacak mı? Yoksa Putin’i cezalandırmak isteyecek ve Rusya’nın daha fazla sıkıştırılmasını ABD’nin çıkarları için daha uygun mu görecek.
Ya da, Trump’ın diğer ülkeleri tehdit etmek için kullandığı gümrük vergilerini uygulaması, ABD ekonomisi ve küresel piyasalarda yaşanacak bir krize neden olursa, Trump hükümeti gümrük vergilerini bir dış politika aracı olarak kullanmaktan imtina edecek mi? Trumpı’ın şu ana kadar pazarlık masasında el yükseltmek için sık sık savurduğu gümrük vergisi tehdidi, beklendiği kadar işe yaramaz ve ABD’de zaten halkın ciddi bir problem olarak gördüğü enflasyonu daha da arttırırsa ne olacak?
Trump, son derece özgüvenli bir şekilde, dış politikadaki tüm sorunları ikili ilişkiler çerçevesinde çözeceğine inanıyor. Ancak Trump’ın yemin töreni konuşmasında vurguladığı “Önce Amerika” anlayışını dış politikada uygulamak, Trump’ın sandığı kadar olmayacağı gibi ortaya çıkacak bazı sonuçlar ABD’yi başka maceralara da sürükleyebilir. Pazarlık konusunda istediğini elde edemediği durumlar için Trump hükümetinin B planları var mı, ondan da çok şüpheliyim.
Sonuç olarak, Trump’ın konuşması Amerika’nın küresel sahnedeki rolüne ilişkin soruları çoğunlukla cevapsız bıraktı ki en merak edilen konulardan biri ABD’nin bundan sonra daha içe kapanmacı ve izolasyonist bir dış politika izleyip izlemeyeceği idi.
Yaptığı konuşmadan Trump’ın önceliklerinin göç ve ekonomi konuları olacağı anlaşılıyor. Özellikle Meksika ve Kanada’ya uygulanacak gümrük vergileri, Trump yönetiminin planladığı bu politikanın ne tür sonuçlar doğuracağına dair veriler sağlayacak ve sonraki politikaların şekillendirilmesi için de yol gösterici olacaktır. Benim kanaatim, gümrük vergilerinin arttırılmasının yaratacağı enflasyon ve diğer ekonomik sorunların, özellikle kısa vadede Trump hükümetinin popülaritesini ciddi şekilde azaltacağı yönünde. Yaşayıp göreceğiz.