Avrupa Gündemi Bülteni (3-17 Kasım 2024)
Bütün dünya ABD seçim sonuçlarını tartışırken, Donald Trump’ın sandıktaki başarısından iki gün sonra, 7 Kasım’da, Sosyal Demokrat Parti (SPD), Hür Demokratik Parti (FDP) ve Yeşiller Partisi’nin oluşturduğu Almanya hükümeti çöktü.
Alman Şansölyesi SPD’li Olaf Scholz, FDP’li Finans Bakanı Christian Lindner’i görevden alarak aslında koalisyonun dağılmasına zemin hazırladı; çünkü Lindner’in partisi FDP, kararın ardından koalisyondan çekildiğini ilan etti.
Peki Almanya’daki trafik ışığı koalisyonu hükümetinin çöküşüne giden yolda neler yaşandı, bu duruma nasıl gelindi? Gelin, tüm dünya Trump’ın zaferini anlamlandırmaya çalışırken Almanya’ya yakından bir göz atalım.
Sallantılı Koalisyon
Aslında FDP’nin, trafik ışığı koalisyonundan (koalisyondaki partilerin renkleri) çıkmak istemesi yeni bir şey değil. Hatırlarsak, bu yılın Ocak ayında da Lindner ve Scholz’un arası borç freni yüzünden gerilmiş, hatta FDP kendi partisi içinde koalisyondan çıkıp çıkmama konusunda oylama yapmıştı. Ancak liberal FPD’nin oylamasından %52 ile koalisyonda kalma oyu çıkınca koalisyon sarsıntılı bir şekilde hayatta kalmaya devam etmişti.
Lindner ile Scholz’un arasının gerilmesinin temel sebebi ise anayasada olan borç freniydi. Detaylı anlatım için Ocak ayında yazdığım Avrupa Gündemine bakabilirsiniz. Kısaca tanımlarsak borç freni; “olağanüstü haller dışında federal hükümetin yıllık bütçe açığı, gayri safi yurtiçi hasılanın %0,35’inden fazla olamamasıdır.”
Manşetlerden de hatırlayacağınız üzere Almanya hükümeti bütçe konusunda anlaşamıyordu, bütçede beklenilenden fazla açık çıkınca Lindner borç frenini anayasaya dayanarak savunmuş ve bu yüzden de koalisyon bir çıkmaza girmişti. SPD ve Scholz ise kamu harcamalarının arttırılmasını ekonomideki kötü gidişattan çıkış için bir yol olarak görüyordu.
FDP ve Yeşiller’in Anlaşmazlığı: Ekonomi Planı
Aslında koalisyonun dağılmasının nedeni, en temel konulardan biri olan ekonomi konusunda çıkan anlaşmazlıklardan doğmuştu. Merkez sağ ve liberal FDP ile merkez sol ve sosyal liberal olan Yeşiller’in Almanya’nın ekonomisini götürmek istedikleri yer aynı olsa bile, bunun hangi yolla yapılacağı konusunda temel bir görüş ayrılığı içerisindelerdi ve bu anlaşmazlık tam da halkın gözü önünde cereyan ediyordu.
Almanya’nın ekonomisine baktığımızda aslında durağan gittiğini görebiliriz; geçtiğimiz yıldan bu yana sadece %0.2’lik bir büyüme gösterebildi. Dolayısıyla hükümetin en önce yoluna koyması gereken konu ekonomiydi.
Bu konuda ise iki ana aktör karşımıza çıkıyor: Ekonomi ve İklim Bakanı Robert Habeck ve Finans Bakanı Christian Lindner. İkili aslında ekonomik vizyon konusunda birbirleriyle zıt fikirlere sahip. FDP’li Lindner özellikle borç freni konusunda Ocak ayında yaptığı çıkışında yenilenebilir enerji gibi bütçe kalemlerinde tasarrufa gidilmesini önermiş ancak Habeck’in partisi Yeşiller bu konuda taviz vermemek için direnmişti.
Habeck, Ekim ayının sonunda ekonomiyi düzlüğe çıkarmak için hazırladığı “Almanya Fonu” ekonomik planını açıklamıştı. Bu 5 yıllık multi milyar euroluk planda altyapı çalışmaları öneriliyor ve zor durumdaki şirketleri kurtarmak amaçlanıyordu.
Ancak hikaye böyle bitmedi. 1 Kasım günü ortaya çıktı ki Lindner’in tam aksi yönde bir planı vardı. Reuters’ın eriştiği Lindner’in planı, sıkı bir mali disiplinle ve özellikle de borç frenine bağlılık göstererek, şirketler için geniş vergi indirimleri ve yeşil dönüşüm için sağlanan teşviklerin kaldırılması gibi öneriler sunuyordu. Bu da koalisyon içinde iki apayrı yönde ekonomi planı olması anlamına geliyordu ve koalisyon gitgide çatırdamaya başlamıştı.
Tüm bu olanların ardından Şansölye Scholz, hem Habeck ile hem de Lindner ile görüşeceğini ve fikir ayrılıklarını gidermeyi planladığını açıklamıştı. Ancak her şey düşünüldüğü gibi gitmedi ve Scholz giderilemeyen fikir ayrılıkları yüzünden Lindner’i görevden aldığını duyurdu.
Bununla beraber Lindner’in partisi FDP, koalisyonu terk ederek trafik ışığı koalisyonunu dağıttı ve koalisyonda sadece Scholz’un partisi SDP ile Yeşiller kaldı. FDP’li çoğu bakan hükümetten istifa ederken, Federal Ulaştırma ve Dijital Altyapı Bakanı Volker Wissing ise FDP’den istifa ederek bağımsız bir şekilde hükümetteki görevlerini sürdürmeyi tercih etti.
Aslında FDP’nin koalisyonu terk etmesi, yazının başında da dediğim gibi, sadece bu olayla da bağlantılı değil. FDP’nin çok uzun zamandır trafik ışığı koalisyonu ile sıkıntıları var. Ayrıca geçtiğimiz aylarda yapılan Thüringen, Saksonya ve Brandenburg eyalet seçimlerinde FDP, koalisyon ortaklarına ve geçmiş yıllara göre çok az oy almıştı. Bu durumu, koalisyonda bulunmalarını partilerine zarar verdiğinin bir kanıtı olarak görüp böyle de bir karar vermiş olabilirler.
Peki Şimdi Ne Olacak?
Her halükarda Almanya bir erken seçime hazırlanma aşamasına geçiyor diyebiliriz. Scholz 16 Aralık’ta bir güven oylaması yapacak ve aslında 28 Eylül 2025’te yapılacak olan federal seçimler 23 Şubat’ta erken seçim olarak gerçekleştirilecek.
EuropeElects’in hazırladığı, ülkedeki bütün anket sonuçlarının ortalaması alınan veride Almanya’da şu an, %32 ile CDU (Hristiyan Demokrat Birlik) birinci parti olarak gözüküyor, ikinci sırada ise %18 ile AfD (Almanya için Alternatif) bulunuyor. Koalisyonda olan partilerden herhangi birinin anketlere göre ilk iki partiden biri olmaması, aslında Almanya halkının koalisyona olan bakışını da net bir şekilde yansıtıyor diyebiliriz.
Önümüzdeki Şubat ayında yapılacak olan seçimde olası adaylar ise SPD’den halihazırda şansölye olan Olaf Scholz (ancak partisi içinde tekrardan aday olmamasını isteyen hatırı sayılır bir kesim de var), AfD lideri Alice Wiedel, CDU’dan Friedrich Merz ve Yeşiller’den Robert Habeck.
Anketlerden yola çıkarsak CDU’nun lideri Friedrich Merz’i bir sonraki şansölye olarak görmemiz yüksek bir ihtimal. Kendisi zaten siyasete yabancı bir isim değil, 1970’den 2002’ye kadar partinin içinde önemli bir isimdi, ancak daha sonra siyaseti bırakıp finans sektöründe kariyerini devam ettirmişti.
2018’de eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in emekli olması ile beraber Merz, CDU’nun liderliği için seçime girdi ancak başaramadı, 2022 yılında ise uzun uğraşlar sonunda CDU’nun lideri olabildi.
Son bir haftadır Almanya çalkantılı günlerden geçiriyor, Şubat ayında yapılacak seçim yeni bir hükümeti belirleyecek ve merak edilen pek çok soruya da cevap vermiş olacak. En çok merak edilen sorular ise en AfD’nin eyalet seçimlerinde aldığı oyu genel seçimde de alıp alamayacağı ve diğer partilerin AfD’yi dışlayarak bir hükümet koalisyon kurup kuramayacakları?
Tüm bunların yanıtını 23 Şubat seçimleri ve devamındaki hükümet kurma görüşmelerinde alacağız. Ben de bu süreçleri takip edip Daktilo1984 okurlarına ve bülten abonelerine önemli gelişmeleri ulaştırmaya devam edeceğim.