[voiserPlayer]
Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (7-13 Kasım 2023)
İsrail’in Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırılarının hemen ardından başlattığı Gazze operasyonu tüm şiddetiyle sürerken insani kriz son derece vahim boyutlara ulaştı. Gazze’deki en büyük hastane olan Şifa Hastanesi, üç gündür elektriksiz olduğu için artık çalışmıyor ve bölgedeki diğer hastaneler de devam eden çatışmalar nedeniyle faaliyet göstermekte zorlanıyor. Şifa Hastanesi’ne yakın bölgelerdeki çatışmalar, hastalar ve çalışanların binada mahsur kalmalarına sebep oldu. Hastanede elektrik, gıda ve tıbbi malzemeler tamamen tükenmek üzere. Ancak böylesi bir durumda bile İsrail’e ateşkes ilan ettirmek mümkün olamadı.
Gazze’de Son Durum
Geçtiğimiz haftaki yazımda Gazze’ye insani yardım ulaştırılabilmesi için ateşkes kadar kesin ve kalıcı çözüm içermeyen bir ara yol olarak “insani ara” (humanitarian pause) diye bir çözüm önerildiğini ve Batılı ülkelerin bu çözümü savunduğunu yazmıştım. İsrail ve ABD’li yetkililer, şu aşamada ilan edilecek bir ateşkesin Hamas’ın kendini toparlamasına hizmet edeceğini ve İsrail’in kendini savunma hakkını baltalayacağını vurguluyor.
İsrail 9 Kasım’da günde 4 saat süren aralar verilerek sivillerin tahliyesi ve bölgeye yardım ulaştırılabilmesi için saldırıların durdurulmasını kabul etti. Ancak bu 4 saatlik araların etkin bir şekilde insani krizi çözmek için yetmeyeceği konusunda genel bir kanı var.
BM Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese, İsrail’in saldırılara her gün 4 saatlik ara verme kararını “alaycı ve zalimce” olarak değerlendirirken Oxfam’ın Batı Şeria’daki yetkilisi Büşra Halidi, “Ateşkes olmadan insani yardım yapmak, insanların tok karnına ölmeye devam etmesi anlamına geliyor. Siyasi bir çözüme ihtiyacımız var.” açıklamasında bulundu.
Çatışmalar Gazze’de şu ana kadar 1,6 milyondan fazla insanın yerinden edilmesine neden oldu. Hamas’a bağlı Gazze Sağlık Bakanlığı şu ana kadar 4500’ü çocuk olmak üzere 11.000’den fazla kişinin hayatını kaybettiğini belirtiyor. Gazze’nin kuzeyindeki hastanelerle de irtibat kesildi. Gazeteciler Gazze’ye giremediği için bölgeden sağlıklı haber alınamıyor. Gazze’nin en büyük ikinci hastanesi olan Al-Quds da artık hizmet veremiyor.
Yazının başında da belirttiğim gibi Gazze’nin en büyük hastanesi olan Şifa Hastanesi korkunç bir durumda. Hastanenin yöneticisi Muhammed Ebu Silmiye, temel birimler çöktüğü için koşulların “felaket” olduğunu vurguluyor. Silmiye, hastanenin enerji kaynağının tükenmesi ve hizmet verilememesi nedeniyle 6’sı prematüre bebek olmak üzere 20 hastanın hayatını kaybettiğini ve Gazze’deki 35 hastaneden 22’sinin çalışamaz duruma geldiğini açıkladı.
İsrail, Hamas’ın yönetim karargâhının hastane binasının altında olduğunu iddia ediyor. Hastane doktorları ve Hamas ise bu iddiayı reddediyor. ABD’li bir yetkili, bölgeden gelen istihbaratlara göre Hamas’ın Şifa Hastanesi’nin altında bir komuta merkezine sahip olduğunu ve bu tesis için verilen yakıtı kullandığını iddia ediyor. Dolayısıyla İsrail ordusu hastaneleri ve etrafını vurmakta beis görmüyor ve Hamas’ı hastaneleri ve sivilleri kalkan olarak kullanmakla suçluyor.
Tüm bu gelişmeler gelinen noktada insani araların Gazze’deki sivillerin sorunlarını çözmeyeceğini ve hastanelerde dahi sivillerin ölmeye devam ettiğini gösteriyor. İnsani aralar İsrail’in Gazze’deki sivillere yönelik üzerine düşeni yaptığını iddia ederek saldırılarına ekstra bir meşruiyet sağlamasını da yol açacak. Bu da, İsrail’in saldırılarını kolayca sürdürmesine, ateşkes ve barış ihtimalini tamamen yok saymasına sebep olabilir.
Arap Ligi ve İslam İşbirliği Örgütü Olağanüstü Toplantısı
11 Kasım Cumartesi günü Gazze’deki gelişmeleri görüşmek üzere Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı zirveleri birleştirilerek olağanüstü bir zirve düzenlendi. Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ta Prens Selman Bin Muhammed’in ev sahipliğinde gerçekleştirilen zirveye, İran Lideri Reisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısır lider Sisi, Suriye lideri Beşar Esad, Katar ve Ürdün liderleri ile birlikte 57 ülkeden temsilciler katıldı.
Arap ve Müslüman liderler, çabalarını birleştirmek ve Gazze savaşına ilişkin ortak bir tutum belirlemek üzere savaşın 36. gününde bu büyük toplantıya düzenlediler. Ancak bu zirveden çıkan sonuçların kimi önemli noktalara dikkat çekilse de İsrail’e geri adım attıracak yaptırımlar içermediğini not etmek gerekir.
Zirvede İran ile diğer Arap ülkelerinin Gazze konusundaki temel tutumunun farklılaşması çarpıcıydı. İran, Müslüman ülkelerin ortak bir yaptırım kararı alması ve artık ciddi bir aksiyonda bulunmasını savunurken diğer ülkelerin farklı tutumları ve çıkarları nedeniyle bu tip ortak bir karar alınamadı. Birçok temenni, kınama ve ateşkes çağrısının yinelendiği zirve, Müslüman ülkelerin Batı ve İsrail ile ilişkileri ve Hamas’a yönelik olumsuz tutumları nedeniyle ortak bir caydırıcı karar alamayacaklarını tekrar göstermiş oldu.
Zirvede savaşın derhal sona erdirilmesi talebi yinelendi. Gazze’ye yönelik kuşatmanın kaldırılması ve insani yardımın engelsiz bir şekilde ulaştırılması çağrısında bulunuldu. Liderler ayrıca, İsrail’in savaştaki eylemlerini “barbarca” ve “savaş suçu” olarak nitelendirerek kınadılar. Uluslararası toplumu İsrail’i, işlediği suçlardan sorumlu tutmaya ve uluslararası bir savaş suçları mahkemesi kurmaya çağırdılar.
Sonuç bildirgesinde özellikle Batılı ülkelerin sıklıkla referans verdiği İsrail’in kendini savunma hakkının meşru müdafaa hakkı olarak görülemeyeceğinin belirtilmesi önemliydi. Ayrıca İsrail’e silah ihracatı yapan ülkelere de bu ihracatını durdurması çağrısı da yapıldı. Ancak elbette birçok İslam ülkesinin İsrail ile ticaret ilişkileri olduğunun ve mevcut ticaretlerini sürdürdüklerinin de altını çizmek lazım. Dolayısıyla bu olağanüstü ortak zirveden çıkan sonuç bildirgesi, uluslararası toplumun dikkatini biraz daha Gazze konusuna çekebilmek dışında krizin çözümüne yönelik kısa vadede ciddi bir sonuç üretecek maddelerden yoksundu. Zaten İsrail de bu zirvenin sonuçlarını hiçbir şekilde dikkate almadı.
Diğer Gelişmeler
Hizbullah’ın savaşa girip girmeyeceği 7 Ekim’den bu yana tartışılıyor. İsrail’in geniş çaplı bir Hizbullah saldırısından endişe ettiği biliniyor. Ancak geçen hafta Hizbullah Lideri Nasrallah’ın yaptığı açıklamalardan sonra Hizbullah’ın, Lübnan’daki mevcut siyasi ve ekonomik krizin etkisi ve İran’ın da isteksizliğiyle, İsrail’e kuzeyden bir cephe açmayacağı anlaşılmıştı. Ancak İsrail ve Hizbullah arasında mutat hale gelen roket saldırıları düşük yoğunluklu bir savaş olarak sürüyor.
Son olarak Nasrallah, geçtiğimiz Cumartesi günü bir İsrail karakolunu 300 ila 500 kilogram arasında bir Burkan roketi ile vurduklarını açıkladı. Nasrallah ayrıca kamikaze drone’lar, keşif iha’ları ve Rus yapımı Katyuşa füzelerini de kullandıklarını belirtti. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ise Nasrallah’ın açıklamalarına “Beyrut’un da Gazze ile aynı kaderi paylaşabileceği” tehdidini savurarak cevap verdi. Öyle anlaşılıyor ki Hizbullah ve İsrail arasındaki bu düşük yoğunluklu savaş, zaman zaman can yakıcı olacak büyüklükteki saldırılarla sürecek.
İsrail’in uluslararası toplumdan, yardım kuruluşlarından, medyadan ve Birleşmiş Milletler kurumlarından gelen tüm ateşkes çağrılarını ve insani krize dair uyarıları duymadan saldırılarına devam etmesi ve Batılı devletlerin de bu durumu desteklemeleri, Batılı kurumlar ve değerlerin de tüm dünyada aşınarak meşruiyet kaybetmesine neden oluyor. Bu nedenle, İsrail’in saldırıları sivil kayıplara neden oldukça Batılı devletler de İsrail’e verdikleri desteği, kendi kamuoylarındaki baskıdan da çekindikleri için sorgulama yoluna gidiyorlar.
Geçtiğimiz hafta sonu Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, İsrail’e ateşkes çağrısında bulundu ve “İsrail bebek öldürmeye son vermeli” gibi sert bir açıklama yaptı. Macron ayrıca, ateşkes çağrısına ABD ve İngiltere’nin de destek vermesi gerektiğini sözlerine ekledi. Biden ise Gazze’de hastaneler korunmalı uyarısında bulundu. İsrail’in bu tür uyarı ve çağrılara kulak asmadığını biliniyor. Ancak Batılı ülkeler 38 gündür devam eden savaşta İsrail’e verdikleri desteği ve konu hakkındaki söylemlerini daha çok gözden geçirmek durumunda kalacaklardır. Zira, birçok Batılı ülkede Filistin’e destek eylemleri de ciddi bir kamuoyu baskısı oluşturmaya başladı.