[voiserPlayer]
Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (27 Haziran-3 Temmuz 2023)
Fransa yine bildik bir isyan hareketi ile çalkalanıyor. Fransız Devrimi’nden bu yana devlet toplum ilişkileri açısından hiç bitmeyen bir tansiyonun yaşandığı bir ülke Fransa. Son dönemde ise Sahraaltı Afrika ve Kuzey Afrika’nın Mağrip bölgesinden gelenlerin torunları ile Fransız polisi arasında bitmeyen gerginlik, zaman zaman şiddetli isyan ve protesto olaylarına yol açıyor.
2005 yılında Zyed Benna ve Bouna Traoré adlı iki göçmen gencin bir maç sonrası polisten kaçarken elektrik trafolarına çarparak can vermesi, üç haftaya yakın bir süre Fransa genelinde isyan ateşini yakmıştı. Bugün olanlar da birçok açıdan o döneme benziyor. Peki, geçtiğimiz hafta Fransa’yı karıştıran olaylar nasıl başladı? Olayların temel sebepleri neler? Fransız hükümeti banliyölerde yaşayan göçmen kökenli Fransız vatandaşları için son dönemde neler yaptı? Yapılanlar neden eksik kaldı? Temel sorun alanları neler? Bu yazıda tüm bunlara cevap arayacağız.
Nahel’in Polis Tarafından Öldürülmesi
Nahel, Paris’in hemen batısında yer alan Nanterre banliyösünde annesi ile yaşayan 17 yaşında Cezayir asıllı bir gençti. Çevresi tarafından sevilen genç Nahel’in sabıkası bulunmuyordu. Okuduğu okulda, kendisi gibi eğitiminde sıkıntı yaşayan göçmen asıllı gençlerin katıldığı entegrasyon programına devam ediyor, elektrikçilik öğreniyor ve Nanterre’in Korsanları adlı kulüpte ragbi oynuyordu.
Dolayısıyla Fransa’nın banliyölerinde yaşayan birçok genç gibi sıradan bir hayatı vardı. Ailesi ve arkadaşlarının söylediğine göre ise suça eğilimli olmayan iyi bir insandı. Ancak Nahel trafik polisinin dur emrine uymadığı için 27 Haziran Salı günü öldürüldü. Nahel’i öldüren polis, ateş etme koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle cinayetten yargılanacak.
Olayın ardından yapılan ilk resmî açıklamalar ile kamera görüntülerinin uyuşmaması ise ülke genelinde isyan ateşini yaktı ve Fransa’nın göçmen kökenli vatandaşlarının entegrasyonu sorunu tüm gerçekliğiyle bir kez daha kendisini gösterdi. Ülkenin dört bir yanını saran isyan ateşi; kundaklama, kamu binalarına saldırı ve sokakların ateşe verilmesine kadar vardı.
Banliyö Gerçeği
Şehir merkezlerinin dışında, il sınırına yakın kenar mahallere Fransa’da banliyö deniliyor. Macarca’dan gelen varoş kelimesi de buna yakın bir anlam taşıyor. Banliyö bölgelerinde sosyal konutlar adı verilen genelde bakımsız yerleşim komplekslerinde birçok Afrika kökenli Fransız vatandaşı yaşıyor.
2005 yılında çıkan olaylardan sonra Fransız hükümeti banliyö sorununu çözmek için yeni yatırım planları yapmış, kimi banliyölerde ulaşım, eğitim ve barınma imkanları geliştirilmişti. Polis teşkilatına göçmen kökenli olan gençler de alınmış, banliyölerde yaşayan gençlerin üniversitelere gitmesi teşvik edilmişti. Ancak Nahel’in öldürülmesiyle patlayan olaylar gösterdi ki Fransız hükümetinin bu çabaları topyekûn bir dönüşüme değil, geçici ve yüzeysel değişimlere neden olmuş.
Ayrıca hükümetin bu çabalarını baltalayan başka bir gelişme daha oldu. 2016 yazında Nice’te gerçekleşen intihar saldırısında 84 kişinin ölmesi sonrası oluşan gergin atmosfer, Fransız polisine yeni yetkiler verilmesine neden oldu. Nice saldırısının kamyonla düzenlenmesi nedeniyle polise, sürücülerin insanlara zarar verme ihtimalini gördüklerinde ateş açabilme yetkisi verildi. 2017’de yürürlüğe giren bu yasa ise son 6 yılda polis kurşununa kurban gidenlerin sayısında ciddi bir artışa yol açtı. Afrika kökenli gençlerin polis kontrolü gördüğünde korkması ve kaçmaya çalışması işte biraz da bu yüzden.
Fransa’da Polis Sorunu
Fransız polisi arasında ciddi bir ırkçılık olduğuna dair bir kanı var. Nitekim bu konuyla ilgili BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Sözcüsü Ravina Shamdasani, “Fransa’nın, kolluk kuvvetlerindeki derin ırkçılık ve ayrımcılık sorunlarını ciddi şekilde ele almasının zamanıdır” açıklamasında bulundu. Fransız hükümeti bu iddiaları reddetse de göçmen ailelerin çocukları ve polis arasında kolaylıkla hissedilen bir gerginlik var ve polisin ırkçı tutumuna yönelik şikâyet de çok.
Fransa’da polislerin güçlü bir sendikası var. Bu sendika polis teşkilatını ciddi şekilde koruyor. Nahel olayından sonra da polis teşkilatından ve sendikasından yapılan açıklamalar, yaşanan hadisede Nahel’i de suçlar nitelikteydi. Hükümetlerin polis gücü içerisinde ciddi bir reform yapabilmesi, bu güçlü teşkilat ve sendikaya rağmen kolay değil. Ancak Nahel’in öldürülmesiyle yaşananlar tekrar gösterdi ki Fransız polis teşkilatı içerisinde ırkçılıkla mücadele ve polisin yetkileri hususlarında ciddi bir dönüşüm şart.
Eğitim Sorunu ve Kimliğin Yeniden Üretilmesi
Banliyölerde deneyimlenen sosyolojik gerçeklik, göçmen ailelerden gelen gençlerin sisteme entegrasyonunun sağlanamaması ve kendilerini dışlanmış hissetmeleri gerçeğini besliyor. Bu sosyolojik koşullar altında ise protest bir genç göçmen kimliği, banliyö habitatında yeniden üretiliyor. Yeri gelmişken ekleyelim, siyasetin göçmen kökenli Fransız vatandaşların sorunlarının çözüm adresi olabilmesi için bu kesimlerin temsiliyetini de ciddiyetle ele alması gerekiyor ki aslında bu sorunun da temelinde eğitim problemi yatıyor.
Bu yeniden üretim sürecinin kesintiye uğratılamaması ve banliyö gençliğinin sisteme entegre edilerek Fransız vatandaşlığı altında kendilerini diğer Fransızlarla eşit hissedememesi önündeki en büyük engellerden biri eğitim. Banliyölerde okul ve öğretmen kalitesi diğer bölgelerden daha düşük. Okullarda sunulan hizmetler daha kötü. Aileler yeterince para ödeyemediği için kreş ve okul saati sonrası okulda vakit geçirme imkanlarından bu ailelerin çocukları yararlanamıyorlar.
Dolayısıyla, entegrasyonun en temel belirleyeni olan okullar da bu işlevini yerine getiremiyor. 2005’ten sonra gerçekleştirilmeye çalışılan eğitimde reform da yeterli gelmemiş gibi görünüyor. Artık 3. ve 4. jenerasyonlara ulaşmış göçmen ailelerin, banliyö kimliğini aşarak Fransız toplumu için her an patlamaya hazır bomba niteliğinden çıkması için özellikle eğitim konusunda Fransız hükümetlerine çok iş düşüyor.
Olaylar Sönümlenmeye Başladı
5 gün çok şiddetli şekilde süren ve birçok insanın gözaltına alındığı olaylar Pazar akşamından bu yana biraz hız kesmiş görünüyor, Fransız kolektif hafızasında başka bir acı anı daha bırakarak. Elbette yukarıda bazı temel sebeplerine değinmeye çalıştığım bu olayların başkaca nedenleri de var. Hükümete yönelik eleştirilerden anlaşıldığı üzere alım gücünün düşmesi ve özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan bu yana yükselen fiyatlar da öfkeyi besliyor.
Bu yazımda olayın detaylarından çok sosyolojik sebeplerine inmeye çalıştım. Zira Fransa’da gördüğümüz bu olaylar ilk değil ve korkarım ki son da olmayacak. O nedenle siyaset ile sosyolojinin kesiştiği yerde daha temel problemlere odaklanmak ve bu minvalde köklü çözümlere yönelip soğukkanlı tartışmalar yapmak gerekiyor. Elbette diğer ülkelerin de bu olaylardan dersler çıkarması elzem.