[voiserPlayer]
Yalnız ve Güzel Ülkemizin Kendisine Layık Görülene Boyun Eğmeyip Eyleme Geçen Tüm Kadınlarına…
Seçim gündemi arasında Türkiye uluslararası alanda büyük bir başarı ile adını duyurdu. Merve Dizdar, dünyada sinema camiasının tartışmasız en prestijli festivallerinin başında yer alan Cannes Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldı. Ödülü Nuri Bilge Ceylan tarafından yönetilen Kuru Otlar Üstüne (2023) filminde canlandırdığı Nuray karakteri ile kazandı.
Nuri Bilge Ceylan çok başarılı bir yönetmenimiz. Kendisi 2008 yılında Üç Maymun filmi ile Cannes’da En İyi Yönetmen ödülünü aldığında teşekkür konuşmasında ödülü, “Tutku ile sevdiği yalnız ve güzel ülkesi olan Türkiye’ye” adamıştı. Nuri Bilge Ceylan’ın 2014 yılında Kış Uykusu ile de en prestijli ödül olan Altın Palmiye’yi aldığını not etmekte fayda var. Bir Zamanlar Anadolu’da da Cannes jüri büyük ödülünü almıştı. Yani Nuri Bilge Ceylan tartışmasız uluslararası alanda çok başarılı ve ünlü bir yönetmenimiz. Bu filmi de Cannes’dan başlayarak büyük ses getirecektir.
Bu yıl ödülü alan Merve Dizdar ise ödülü, “kendisine layık görülene boyun eğmeyip eyleme geçen ve bu yolda her türlü bedeli ödemeye hazır olan, vazgeçmeyen tüm kadınlara ve Türkiye’de hak ettikleri güzel hayatı ne olursa olsun yaşamayı umutla bekleyenlere” ithaf etti.
Nuri Bilge Ceylan’ın da Merve Dizdar’ın da ithafları herhalde son zamanlarda yaşadığımız pek çok hissiyatı bence sözcüklere döküyor. Nuray, filmde Ankara gar saldırısında bacağını kaybetmiş bir öğretmen ve Doğu Anadolu’ya ailesinin yanına dönmüş. Diğer tarafta ise zorunlu hizmetini Doğu Anadolu bölgesinde yapan bir resim öğretmeni var ve cumhuriyetin erken dönemlerinde öykündüğümüz ve bu ülkeye çok fazla değer katan o öğretmenler gibi umut etme hissini aslında hatırlatan bir hissiyat bırakıyor film.
Aslında ülkemizde gerek “trol” hesaplar gerekse de iktidara yakınlığı artık su götürmez olan kişi ve kurumların başındaki yetkililer tarafından Merve Dizdar’ın konuşması eleştirildi, oysa o filmde tam da o ithafı yaptığı kadınlardan birini canlandırıyordu. Heyecanından konuşmasında tekleyince “birileri” “dış güçler” eline konuşma tutuşturmuş ve ülkeyi kötületiyor yazdılar. Hayır öyle bir şey yoktu aslında bence ortada, genç bir kadın ve Türkiye tarihinde ilk kez bu ödülü alan bir kadın olarak fazlasıyla heyecanlıydı sadece.
Ama her şeyden öte canlandırdığı karakter, o zorlukları yaşayan bir kadındı ve film de tamamen umut etmek üzerine kurulu bir filmdi. Ama film henüz genele yayılmadığı için, yayılsa da 3.5 saate yakın bir sanat filmini izlemek kolay olmadığı için hemen bu eleştiriler kolaya geldi tabii ki.
Filmde gördüğümüz diğer bir öğretmen karakter de Samet. Samet de aslında Nuray’ın aksine umutlarını kaybetmiş, dünyayı artık duymayan dinlemeyen bir öğretmen olmuş. Yani aslında son yıllarda Türkiye’deki ruh hali değişikliklerini açıkça yansıtan karakterler diyebiliriz. Nuray Samet’in karanlık ruh halinde bir umut huzmesi açan bir karakter aslında.
Şanslı azınlıktan biri olarak filmi erken izledim. Daha önce Nuri Bilge Ceylan filmlerini izleyenlere yine bir sinematografik görsel şölen vaat ediyor. Üç saati aşan film her zamanki gibi uzun olsa da akışı gayet keyifli. Olayların bir köy okulunda geçmesi, yakın zamanda ancak izleyebildiğim Fikret Karahan’ın Okul Tıraşı filmini hatırlattı bana. Bu arada Kuru Otlar Üstüne filminin senaristlerinden biri olan Akın Aksu eski bir ilkokul öğretmeni, bu nedenle de filmdeki anlatılar gerçeklikten kopuk değil. Bu da bence hoşumuza gitmesine neden olan bir yön oldu.
Film unutulmuş bir yeri harika şekilde gözler önüne seriyor, iç çatışma ve kültürel çatışmayı bir arada hissedebiliyoruz. Aslında siyaset yaparken eğitimde ya da kültür sanatta hep unutulmuş, erişilmeyen yerler var ve oraların gerçeklerinden kopuk yaşamaya çalıştığımızda oradaki insanlarla ortak bir noktada, bir ifadede buluşmamız da mümkün olmuyor. Onları dinlemek istemediğimizde kendimizi de onlara dinletemiyoruz. Başkaldırı ile başlı başına karşı çıkmak aynı şey değil hissini veriyor film.
Film siyasi mesajlar ve coğrafyaya dair derin tespitler içerse de aslında bir çıkış yolu, bir yöntem öne sürmüyor. Zaten aslında Nuri Bilge Ceylan filmlerinde böyle bir yaklaşıma pek de rastlanmaz. Durum tespitini gözler önüne sermek odaklı denebilir.
Nuri Bilge Ceylan filmleri sanat filmleri olsa da coğrafyamızdan kopuk filmler değil. Bu nedenle, özellikle fotoğraf sanatına merakı olan herkesin izlemesini öneririm. Bu ülkede farklı yerlerde pek çok umutsuz hikâye var, pek çok karanlık an ve görüntü var. İçinizi izlerken dahi sıkabilecek olaylar bazı yerlerde insanların gerçeği. Ama her daim bir umut var her daim bu durumlardan başarı çıkaranlar var.
Nuri Bilge Ceylan her daim bu ülkedeki sıkışmış ruhları ekrana taşıyor ve aslında ülkeden kopuk bir sanatçı olmadığını her daim gözler önüne seriyor. Bu da aslında Türkiye’de “sanat filmi” denildiği zaman sanılan o anlaşılmaz hikayeler algısından farklı olduğu için de bence Nuri Bilge Ceylan herkesin zaman ayırıp izlemesi gereken bir yönetmen.
Filmin gerek konusu gerek geçtiği coğrafya aslında, Türkiye’deki muhaliflerin durumunu da özetleyebilir. Bir umut hali var ve bu umut hali insanı yoruyor ama yine de mücadeleden vazgeçmiyor. Harika bir coğrafyada ve aslında iyilerin çoğunlukta olduğu bir nüfusa sahip olduğumuza inanıyorum ve diğer bir ünlü yönetmenimiz olan Zeki Demirkubuz’un Twitter’da yazmış olduğu, “Bu ülkeye ve bu hayata dair hiçbir şeyin, hiçbir zaman benim dilediğim gibi olmayacağını biliyor, artık bundan acı duymuyorum” sözüne de katılmıyorum.
Emeklerimizin her daim karşılığını bulacağına inanıyorum. Umut etmekten, çabalamaktan asla vazgeçmiyorum ve bunu mevcut iktidar ve toplum yapısı içerisinde hâkim olan kültürel çatışmaya dayanarak yapmaya da çalışmıyorum. Merve Dizdar’ın ödülünü ithaf ettiği başta kadınlar sonra da bu ülkenin tüm demokrasi, hukuk ve özgürlük sevdalıları umut etmekten asla vazgeçmeyin.