[voiserPlayer]
Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (2-8 Ağustos)
Uluslararası İlişkilere giriş dersinde Küresel Sorunlar başlığının ilk maddelerinden biri olarak işlenen Tayvan Sorunu, çok uzun süredir farklı bağlamlarda dünya gündemini meşgul etmeyi sürdürüyor. Modern dönemde, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluş süreci ve öncesinde yaşanan iç savaş dönemine kadar kökleri giden bu sorun, iki dünya devi ABD ve Çin arasında gerilim yaratmaya devam ediyor. Öncelikle Çin-Tayvan gerilimini anlamak için bu anlaşmazlığın tarihsel kökenlerine ve Tayvan’ın genel özelliklerine değinelim.
Tayvan Sorunu Nedir?
Tayvan ya da resmi adıyla Çin Cumhuriyeti 24 milyona yakın nüfusa sahip bir ada ülkesi. Dünyanın en büyük ekonomileri arasında 21. sırada yer alan Tayvan, Çin anakarasından 160 km uzaklıkta ve Çin’in güney doğusunda yer alıyor. Kişi başına yıllık geliri 60 bin dolar civarında olan bu zengin ülke, günümüzde yalnızca 15 ülke tarafından tanınıyor.
Aslında Çin-Tayvan gerilimini anlamak için sorulacak temel soru gerçek Çin’in kim olduğu? Zira hem Çin Halk Cumhuriyeti hem de Tayvan kendisini tarihsel Çin’in meşru varisi olarak görüyor. Dolayısıyla bu karmaşık sorunun altında bir kimlik meselesi de yatıyor. Ayrıca Tayvan oldukça stratejik bir bölgede bulunuyor. Coğrafi konumu gereği Çin, Japonya, Kore, Filipinler ve Tayvan Körfezi ülkelerinin ortasında konumlanıyor. Bu durum da Çin’in Tayvan’ı neden bu kadar önemsediğini gösteren başka bir olgu.
Çin ve Tayvan’ın tarihi Çin ordularının defalarca Tayvan’ı işgal etmesi ve Tayvan’ın direnişiyle şekilleniyor. İlk defa milattan sonra 7. Yüzyılda Tayvan adasını işgal eden Çin, sonraki dönemde kendi iç mücadelelerinin de bir sonucu olarak adayı kontrol etme çabasını sürdürdü.
Coğrafi Keşifler ile beraber Avrupalılar da Tayvan adasına ilgi gösterdi ve burada bir sömürge devleti kurmaya çabaladılar. Bu durum ise Çin ile aralarında savaşlara neden oldu. Ancak Avrupalıların işgalleri kalıcı olmadı. 17. yüzyılda adada yerleşmiş olan Hollandalıları yenen Ming hanedanı tekrar Tayvan’ı ele geçirdi ve bu tarihten sonra adadaki Çinli nüfus daha da arttı.
1895’te Japonya’nın işgaline uğrayan ada, Japon yönetimi altında ekonomik bir atılım gösterdi ve Çin anakarasından daha zengin hale geldi. Üretim ve teknoloji altyapısı gelişen Tayvan, 2. Dünya Savaşı sırasında (1943) Japon yönetiminin adayı terk etmesiyle tekrar Çin’e bağlandı. Ancak ada sakinleri artık zenginleşmiş ve Çin’den bağımsız olmak isteyen dinamik bir nüfusa kavuşmuştu.
1949 yılında Mao önderliğindeki komünistlerin Çin’de idareyi ele almasıyla iç savaşı kaybeden milliyetçi Çin hükümeti, anakaradan kaçarak Tayvan’a yerleşti. Tarihte birçok kereler olduğu gibi Çin anakarasında yaşanan iktidar mücadelesi, yenilen tarafın yine bu adaya sığınmasıyla son bulmuş oldu. Adaya gelen milliyetçi hükümetin temsilcileri Çan Kay Şek önderliğinde yeni bir Çin Cumhuriyeti ilan etti ve adada siyasi otoriteyi sağladı. Mao yönetimi ise Çan Kay Şek hükümeti ve Tayvan’ın bağımsızlığını tanımadı.
ABD her ne karar bu durumdan rahatsız olsa da Mao hükümetine karşı çıkmayarak Tayvan’ı tanımadı. O günden bu yana Tayvan, Çin ve ABD arasında potansiyel bir gerilim alanı olarak uluslararası ilişkilerdeki yerini korudu. Sonuç olarak aslında, 1949’da iç savaş bitmemiş ve Çin Halk Cumhuriyeti ile Tayvan’daki Çin yönetimi arasındaki mücadele, diplomatik krizler, gerilimler ve karşılıklı atışmalar şeklinde sürmeye devam etmiştir.
Tek Çin Politikası Nedir?
Tayvanlılar bağımsız bir ülke olarak kendilerini konumlandırırken Çin Halk Cumhuriyeti Tayvan’ı kendisinin bir parçası olarak görüyor. Bu bakışını da Tek Çin Politikası (One China Policy) adıyla ortaya koymuş durumda. Çin Halk Cumhuriyeti’nin Tayvan dahil tek Çin Devleti olduğu iddiasına dayanan bu politika, Çin dış politikasının ve Çin-ABD ilişkilerinin temelini oluşturuyor.
ABD, Çin’in bu politikasına resmi olarak karşı çıkmıyor ve günümüzde halen Tayvan’ı tanımıyor. Ancak özellikle son dönemde ABD yönetimi Tayvan ile gayrı resmi ilişkilerini güçlendirerek sürdürüyor. Tayvan ve ABD arasındaki ilişkiler silah ticaretini de kapsıyor. Ayrıca ABD, Tayvan ve bölgedeki diğer müttefikleri ile ticari ilişkilerinin hacmini ve kapsamını arttırıyor. Çin Halk Cumhuriyeti’nin ise Tek Çin Politikasını ihlal ettiğini düşündüğü bu duruma tahammülü yok.
Nancy Pelosi’nin Tayvan Ziyareti
Böylesine karmaşık bir tarihe sahip Tayvan anlaşmazlığının dünyanın yeni süper gücü olarak ortaya çıkan Çin ile bölgede nüfuzunu arttırmaya çalışan ABD arasında sık sık gerilimlere neden olması kaçınılmaz. Derin krizlerle şekillenmiş bir arka plana dayanan sorunu geçtiğimiz hafta tekrar ateşli bir şekilde dünya gündemine getiren şey, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin ekibiyle birlikte ve Çin’in sert tepkilerine rağmen adayı ziyaret etmesi oldu.
Nancy Pelosi, Singapur, Malezya, Güney Kore ve Japonya’yı içeren Asya gezisi sırasında Çin hükümetinin tehditlerine karşı dik bir duruş sergiledi. Tayvan ziyareti sırasında Tayvan’ın dünyanın en hür demokrasilerinden biri olduğu açıklamasını yaparak Çin’i daha da tahrik etti. Xi Jinping hükümetinin zayıf insan hakları karnesini eleştirmekten ve Çin’in son dönemde daha da kötüye gittiğini vurgulamaktan da geri kalmadı.
ABD’de kasım ayında gerçekleştirilecek ara seçimlerde kaybetmek istemeyen Demokrat Parti’nin dış politikada aldığı eleştirilerin önüne geçmek için bu ziyaretten vazgeçmesi düşünülemezdi. Biraz da bu sebeple Çin ile arasını daha da bozmak pahasına bu ziyaret gerçekleştirildi. Pelosi kendi kariyerini güçlendirmek için olsa gerek, gerginliği tırmandırmayı ve yüksek profilli açıklamalar yapmayı tercih etti.
Pelosi’nin Tayvan Ziyaretine Çin’den gelen Tepkiler
Xi Jinping, Pelosi’nin gezisi öncesinde “ateşle oynayanlar ateşle yanar, yok olur” açıklamasında bulundu. Ancak söylemsel bazda oldukça sert olan bu lafların sahadaki karşılığı aynı büyüklükte olmadı. Çin uzun zamandır yaptığı gibi yine, Tayvan’ı tehdit etmeye ve gövde gösterisi yapmaya yarayan askeri tatbikatlara başvurdu. Uzun menzilli füzeler ile Tayvan adası etrafındaki denizlere füze attı. Bu füzeler hiç olmadığı kadar Tayvan adasının yakınına isabet etti. Atılan füzelerden 5 tanesi ise Japonya’nın münhasır ekonomik bölgesine düştü.
Çin Halk Kurtuluş ordusu 27 uçak ile Tayvan’ın hava sahasında uçuşlar gerçekleştirdi. Ayrıca Çin donanmasına bağlı gemiler Tayvan adasının etrafını sardı. Tayvan’ın savunma uyarı sistemleri de bu tatbikat sırasında çalıştı. Çin’in gerçekleştirdiği bu tatbikat, bugüne kadarkiler içerisinde Tayvan’ın karasularını en çok tehdit eden tatbikat oldu.
Çin yönetimi bunlarla da yetinmedi. Pelosi’nin ziyaretinin ardından ABD ile askeri ve iklim krizi alanlarındaki iş birliğini askıya aldığını duyuran Çin yönetimi Pelosi’yi de yaptırım listesine aldı. Çin’in bu operasyonu Japonya başta olmak üzere bölgedeki diğer ABD müttefiklerini de oldukça rahatsız etmiş görünüyor. Peki, Çin’in tüm bu adımları ne anlama geliyor.
Xi Jinping Yönetimi Tayvan’ı İşgal Eder Mi?
Çin Komünist Partisinin dış politikadaki temel hedeflerinden biri olan Tayvan’ın anavatana katılması, son dönemde özellikle Rusya’nın Ukrayna işgaline paralel şekilde gündeme geliyor. Birçok uzman Ukrayna işgalini fırsat bilen Çin hükümetinin Tayvan’ı işgal edebileceğini söylüyor. Pelosi’nin ziyaretiyle daha da alevlenen bu tartışma, Çin hükümetini işgal kararı alma hususunda hızlandırabilir.
Zira şahin duruşa sahip birçok Çinli, hükümetlerini, söylediklerini yapamadıkları gerekçesiyle eleştiriyor. Her tartışmadan sonra tabir caizse dağa taşa bomba atan Çin, askeri tatbikatların bir adım ötesine geçemiyor. Ancak bu sefer kazın ayağı farklı. ABD’nin son dönemde dış politikasının merkezine Hint-Pasifik bölgesini alması, bu bölgedeki müttefiklerine bolca silah sağlaması ve bölgedeki ticari varlığını güçlendirmesi, Çin yönetimini son dönemde iyiden iyiye sinirlendirmiş durumda.
Öte yandan, Çin ekonomisinin iyiye gitmediği bir gerçek. Pelosi’nin ziyareti ile birlikte Çin piyasaları sarsıldı. Özellikle inşaat sektöründe yaşanan kriz ve henüz pandeminin yaralarının sarılamamış olması da Çin yönetiminin önündeki engellerden bazıları. Tüm bunlara rağmen Çin yönetiminin Tayvan hususunda daha şahin politikalar geliştirmeye başlaması sürpriz olmaz. Kendisini yeterince güçlü hissettiğinde ise uzun yıllardır planladığı bu işgal girişimini gerçekleştirme iradesini gösterecektir.
Bu koşullarda ABD’nin Tayvan’a olan desteğini arttırarak sürdüreceğini de tahmin etmek zor değil. Dolayısıyla küresel siyasette Çin ve ABD arasındaki tırmanma (escalation) sürecinin hızlanmasını bekleyebiliriz. Zira Xi Jinping, iktidarda kaldığı sürece Pelosi’nin ziyareti sırasında savurduğu tehditlerin boşa çıkmasını ve şahin Çinlilerin yaşadığı hayal kırıklığını kabullenebilecek bir lider değil. Yakın zamanda Çin, uluslararası arenada ABD ve Tayvan’a karşı yeni yaptırımlara başvuracaktır. Bu durum ise Biden yönetimi ve Demokrat Parti’nin seçimler sırasında elini güçlendirecektir.