Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Zehir ve Panzehir: Birer Propaganda Aracı Olarak “Ekosistem” ve “Muhtar Bile Olamaz” Belgeselleri
    Yazılar

    Zehir ve Panzehir: Birer Propaganda Aracı Olarak “Ekosistem” ve “Muhtar Bile Olamaz” Belgeselleri

    Görkem Yaz2 Temmuz 20258 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    Siyaset, yalnızca sandıktan ibaret değildir; sermaye ve medya aracılığıyla şekillenen büyük bir Bermuda Şeytan Üçgeni gibidir. Toplumun zihnine kazınan imgeler, geleneksel ve dijital medya araçlarıyla pekiştirilerek seçim sonuçlarına etki eden bir atmosfer oluşturur. Bu bağlamda, Türkiye’nin siyasal yaşamındaki en dikkat çekici figürlerden biri olan Ekrem İmamoğlu etrafında şekillenen anlatılar, yalnızca kişisel portreler değil, aynı zamanda toplumun nasıl yönlendirildiğinin de bir yansımasıdır.

    23 Haziran 2025’te yayınlanan Ekosistem belgeseli, yayınlandığı tarih itibarıyla sembolik bir mesaj taşıyor:
    23 Haziran 2019… Her şeyin başladığı gün.
    23 Haziran 2025… Sonun başlangıcı mı?

    Bu yazıda öncelikle bu belgeseli mercek altına alacağız.

    Bir Kırılma Noktası Olarak 23 Haziran 2019 ve Ekosistem

    23 Haziran 2019’da kazanılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi, yalnızca bir yerel seçim zaferi olarak değil, Türkiye siyasetinin geleceğini şekillendiren bir kırılma anı olarak yorumlandı. Aradan geçen altı yılın ardından Ekosistem belgeseli, bu kırılma anına yeni bir çerçeve çizmeye çalışıyor. Belgesel, adeta Ekrem İmamoğlu için yeni bir persona inşa etme çabası niteliğinde.

    İmamoğlu, belgeselde hırslı, yolsuzluğa bulaşmış ve megaloman bir lider olarak tasvir ediliyor. Tüm anlatı, kişilik özellikleri etrafında örülmüş durumda. Ancak öne sürülen suçlamaların delil zemini oldukça zayıf. “Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğu” iddiası, içeriğin gücüyle örtüşmüyor. Peki, İmamoğlu gerçekte kimdir? Kamuoyu onu nasıl algılıyor? Bu belgeselde çizilen imge, onun gerçek kimliğiyle ne kadar örtüşüyor? Yazının devamında bu sorulara odaklanacağız.

    İmamoğlu’nun Zırhı

    Eğer İmamoğlu bu kadar göz önünde olmasaydı, kendisine giydirilmeye çalışılan bu “gömlek” üzerine daha kolay oturabilirdi. Her konuda konuşması ve sürekli görünür olması zaman zaman eleştirilse de halkın onu yakından tanıması, bugün kendisi için bir koruyucu kalkan işlevi görüyor. Açık bir kitap gibi davranması, başlarda aleyhine gibi görünse de zamanla lehine bir tablo ortaya çıkardı. İktidarın bu nedenle kamuoyu rızasını üretmekte zorlandığı ve farklı araçlarla yeni bir kamusal kimlik inşa etmeye çalıştığı görülüyor.

    İmamoğlu’nun 100 gündür tutuklu bulunmasına rağmen yapılan tüm anketlerde Erdoğan’ın önünde yer alması, bu çabaların başarısız olduğunu açıkça gösteriyor. Toplum, sesi kısılan, sosyal medyası yasaklanan, avukatları tutuklatılan, kendini ifade etme hakkı elinden alınan bir adama daha çok inanıyor. Çünkü seçmen İmamoğlu’nu gerçekten tanıyor.

    İnsanlaştırılmış Lider Figürü

    İmamoğlu, tıpkı hepimiz gibi bir insan: İyi ve kötü yanları, başarıları ve hataları olan biri. Toplum da onu bu gerçekliğiyle kabul ediyor. Çünkü artık toplum, insanüstü vasıflara sahip bir kurtarıcıyı değil, sıradan ama işini yapabilen, samimi ve görünür bir lideri tercih ediyor. Bazen evinden biri, bazen halkı sırtında taşıyan biri, bazen de halktan güç alan biri olarak görülüyor. Gizlenmeden, çarpıtmadan, olduğu gibi işini yapmaya çalışan bir figür olarak kabul ediliyor.

    Toplum, her şeye rağmen devam edebilme halini seviyor. Bu, mikro ölçekte de olsa, istikrarlı bir iktidar pratiğine işaret ediyor. Seçmenler, İmamoğlu’nun hayatlarını kolaylaştırabilecek, sorun çözebilen bir yönetici olduğunu düşünüyor. Bu tercih aslında son derece pragmatik ancak bu pragmatizm dikkatli bir biçimde, kontrollü olarak işliyor.

    Seçmenin Alternatif Arayışı

    14 Mayıs 2023 genel seçimleri ve 31 Mart 2024 yerel seçimleri bu tabloyu netleştiriyor. 2002 sonrası dönemde refah seviyesini yükselten bir iktidarın artık optimal görev süresini aştığını gören seçmen, daha iyi bir alternatife yöneliyor. Bu bağlamda İmamoğlu–Özel ikilisinin seçim başarısı, CHP’nin iktidar alternatifi olarak algılanmaya başlandığını gösteriyor. Ancak 2023 genel seçimleriyle yerel seçimler arasındaki fark, toplumun ne iktidara ne de muhalefete tam anlamıyla güvendiğini gösteriyor. Seçmen, iktidarı kontrollü biçimde devretmeyi tercih ediyor. Bu tercihte de genç, dinamik ve iş bitirici liderler olarak görülen İmamoğlu–Özel ikilisine yaslanıyor.

    Girişimci, İş Bitirici Lider Tipolojisi

    Toplumun bu liderlik tipine duyduğu güven yakın tarihimizle sınırlı değil. Neoliberal popülizmin aşılamış olduğu “girişimci lider” modeli, Türkiye’de de karşılık buluyor. Bu tipolojinin ilk örneklerinden biri olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da gösterebiliriz. İBB Başkanlığı döneminde ortaya koyduğu performans bu çerçeveye oturuyor.

    Kamu idaresinin bir şirket gibi algılanması ve başında dinamik, iş bitirici bir “yönetici” figürünün istenmesi tesadüf değil. Geniş halk kesimleri sermaye sınıfının dışında kaldığı için yerel yönetimlerdeki rant mekanizmalarına adil katılımı sağlayan yöneticilere yöneliyorlar.

    “Yönetici” ifadesini tercih etmemin sebebi, çağın ruhunu yansıtan özel sektör mantığının hayatın her alanına sirayet etmiş olmasıdır. Ancak burada bir parantez açmam gerekirse, ekonomik krizin çok daha derinleştiği günümüz koşulları başka bir liderlik tipolojisine kapı aralamaya yakın. Kamuculuk belki bu anlamda anahtar kelime olabilir. Bu da başka bir yazının konusu olsun.

    İmamoğlu’nun Public Persona’sı

    2019 seçimlerine giderken ekonomik kriz henüz derinleşmemişti. Toplumun beklentisi, rantı adil bir şekilde dağıtabilecek bir girişimci liderdi. Ancak Türkiye’de yaşanan ekonomik bunalım, yerel yöneticilerin siyaset tarzlarını da dönüştürdü. İmamoğlu bu süreçte sosyal politikalar ve yerel kalkınma odaklı bir yaklaşım benimsedi.

    İktidarın agresif söylemlerine karşılık, İmamoğlu güler yüzlü, tarafsız ve adil imajıyla kamuoyunda yer edindi. Bu persona, aslında hem kendisinin hem de iktidarın ortak yapımıydı. İktidarın bıraktığı dar iletişim alanını etkili şekilde kullanan İmamoğlu, muhalefetin alışık olmadığı bir dil ve tarzla siyasal iletişimde yeni bir dönem başlattı.

    Medya ve Algı Savaşları

    31 Mart 2024 sonrası iktidar, İmamoğlu’nun personasıyla mücadeleye girişti. Ancak bu mücadele, toplumsal algıyı tersine çeviremedi. 19 Mart’ta başlayan tutuklama süreci ve medyada yürütülen yoğun propaganda toplumu ikna edemedi. Aksine, toplum bunu bir rakibin oyun dışı bırakılması çabası olarak yorumladı.

    İktidar, propagandayı geleneksel medyadan dijital mecralara da taşıyarak bir suni gündem yaratmaya çalıştı. Ancak bu çaba, İmamoğlu’nun unutulmasını engelledi ve ters tepti. Ekosistem belgeseli de bu stratejinin bir parçası olarak gündeme geldi fakat amacının aksine İmamoğlu’nu daha da görünür kıldı.

    Adaletsizliğe Karşı Kurulan Sessiz İttifak

    Belgesel, İmamoğlu’nu suçlamak yerine onun sistemin mağduru olduğu mesajını izleyiciye çok daha net iletiyor. Bu da onu yalnızca siyasi değil, duygudaşlık kurulan bir figüre dönüştürüyor. Çünkü adaletsizlik duygusu toplumda yerleşmiş durumda. Ve bu yalnızca yargının siyasallaşmasıyla ilgili bir durum değil. Gelir adaletsizliği, fırsat eşitsizliği ve pek çok durumda adalet ararken devleti yanında bulamama duygusu… Bu durum sistemin mağdurunun seçmenle kurduğu bağı daha da kuvvetlendiriyor. Bunu nereden anlıyoruz? Metropoll Araştırma’nın Türkiye’nin Nabzı Nisan 2025 Araştırması’na göre toplumun %57’si İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olmasaydı tutuklanmayacağını düşünüyor. Seçmen, İmamoğlu’na yönelik algı çalışmalarının ve yargı süreçlerinin arkasındaki niyeti seziyor.

    Yüz gün, başarısız bir stratejinin sonuçlarını görmek için yeterli bir süredir. Ancak görünen o ki iktidar hâlâ bu stratejiden vazgeçmiş değil. İktidar olağan seyrinde kendi stratejisini kurarken muhalefet cephesinde neler oluyor?  Tam bu noktada muhalefet cephesine yakın duran 140 Journos Youtube kanalının yayınladığı Muhtar Bile Olamaz belgeseli devreye giriyor.

    İmamoğlu’nun İktidar Pratiğini Yansıtan Bir Araç Olarak “Muhtar Bile Olamaz”

    Belgesel, Recep Tayyip Erdoğan’ın siyaset dünyasına adım atarken karşılaştığı “muhtar bile olamaz” benzeri önyargıların gölgesindeki siyasi geçmişine ve İmamoğlu’nun karşı karşıya kaldığı yargısal baskılar bağlamında “Tarih tekerrür ediyor mu?” sorusuna odaklanıyor.

    Yapım aslında Erdoğan ve AK Parti iktidarının geçirdiği dönüşüm hikâyesini güçlü bir anlatı örgüsüyle sunuyor. Erdoğan’ın gençlik yıllarını, parti içi hiyerarşideki yükselişini, karşılaştığı sistemsel engelleri ve güçlendikçe kendi müesses nizamını kurmasının altında yatan dinamikleri izleyiciye bir zaman makinesinde yolculuk eder gibi sunuyor.

    Belgeselde yer alan yorumculara göre bir zamanlar Erdoğan da hepimiz gibi bir insandı. İyi ve kötü yanları, başarıları ve hataları tüm çıplaklığıyla konuşulabilirdi. Toplum onu bu gerçekliğiyle kabul etmişti. Gizlenmeden, çarpıtmadan, olduğu gibi işini yapmaya çalışan samimi biriydi. Şimdi ise yanına yaklaşması oldukça zor, gizemli, tepeden tırnağa gücü asimetrik biçimde simgeleyen bir figüre dönüştü. Tabanına, halka ve belki de ilk yıllarında temsil ettiği değerlere yabancılaşmıştı.

    Öte yandan İmamoğlu, eşyanın doğası gereği ekolojik dengesi bozulan mevcut müesses nizamı halk için yaşanabilir bir “ekosisteme” dönüştürecek potansiyelde, halka yakın biri olarak tasvir ediliyor. Bu anlatıda elbette muhalefetin doğal lideri haline gelmesinde kilometre taşı sayılabilecek pek çok olaya, kişisel hatalarına ve iktidarın stratejik hatalı eylemlerinin de bu sürece katkısına değiniliyor. Özellikle Erdoğan’ın başarılı olduğu alanlarda İmamoğlu’nun da başarılı biri olduğunun altı çiziliyor.

    Ana mesaj daha çok izleyicinin hayal gücüne bırakılmış. Kimi izleyiciler için imkânsız engellerin bile aşılabildiği bir başarı hikâyesi, kimisi için de bugünkü koşulların başarı hikayesi doğurmak için uygun olmadığı şeklinde mesajlar bıraktığı izleyenlerin yorumlarından anlaşılıyor.

    Zehir ve Panzehir Dikotomisi Olarak Ekosistem ve Muhtar Bile Olamaz

    Ekosistem belgeseli ve Muhtar Bile Olamaz belgeselleri arasındaki fark bu noktada çok daha fazla belirginleşiyor. Ekosistem size iktidar cephesinin duygu dünyasını yansıtıyor, siyasi davayı kişiselleştiriyor ve doğrudan sizin algınızı yönetmeye çalışıyor. Oysa Muhtar Bile Olamaz belgeselini izlediğinizde Erdoğan’a yapılanlarla da, İmamoğlu’na yapılanlarla da objektif bir şekilde yüzleşiyorsunuz.

    Muhtar Bile Olamaz seçmenlere gerçekliği eğip bükmeden aktarırken halihazırda Türkiye’de kutuplaşmadan ve medyanın kutuplaşmadaki katalizör görevinden bunalmış büyük kitlelere ulaşma potansiyelini daha çok barındırıyor. Ekosistem belgeseli ise bu sesin yalnızca Cumhur İttifakı’nın kendi cenahının yankı odalarında duvarlara çarpmasını sağlayan bir araç, ağlayan bebeğe verilen bir oyuncak işlevi görüyor.

    Sonuç: Zehir mi Panzehir mi?

    Ekosistem ve Muhtar Bile Olamaz belgeselleri, Türkiye’de siyasetin nasıl bir algı savaşına dönüştüğünü açıkça ortaya koyuyor. İlki doğrudan bir suçlama ve kişilik yıpratma aracıyken, ikincisi daha sofistike bir anlatıyla izleyiciye düşünsel alan açıyor. Her iki belgesel de kendi cenahına sesleniyor; ancak kamuoyunun dikkatini çeken şey, artık kimin haklı olduğundan çok, kimin daha insani kaldığı sorusu oluyor.

    Siyasetin propaganda ve temsil araçları giderek çeşitlenirken seçmen ise daha çok samimiyet ve gerçeklik arayışında. Bu da gelecek dönemin, algı savaşlarından çok inandırıcılık mücadelesiyle şekilleneceğini gösteriyor. Mevcut durumda ise muhalefet seçmenlere daha samimi ve inandırıcı bir görüntü çiziyor.

    R2 Siyaset Sosyoloji
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikAfter Hiroshima, After Gaza: Who Owns Morality Now?
    Sonraki İçerik Film Yorum: Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Kitap Yorum | Deliliğin Değişen Yüzü: Don Kişot’un Algılanma Hikayesi

    21 Temmuz 2025 Umut Dağıstan
    Yazılar

    En Büyük 1000 Sanayi Şirketi Ne Söylüyor?

    19 Temmuz 2025 Burak Dalgın
    Yazılar

    Kürt Hareketinin Rejimle Entegrasyonu

    18 Temmuz 2025 Armağan Öztürk

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Dünya Gündemi: İsrail Gazze’de Katliamlarını Sürdürürken Halk Açlıkla Boğuşuyor

    22 Temmuz 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Kitap Yorum | Deliliğin Değişen Yüzü: Don Kişot’un Algılanma Hikayesi

    21 Temmuz 2025 Yazılar Umut Dağıstan

    En Büyük 1000 Sanayi Şirketi Ne Söylüyor?

    19 Temmuz 2025 Yazılar Burak Dalgın

    Kürt Hareketinin Rejimle Entegrasyonu

    18 Temmuz 2025 Yazılar Armağan Öztürk

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Temmuz 2025
    • Haziran 2025
    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}