Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Yokluk, Yoksulluk, Yoksunluk ve Tabutta Rövaşata Denemeleri
    Yazılar

    Yokluk, Yoksulluk, Yoksunluk ve Tabutta Rövaşata Denemeleri

    Oğuzhan Erden13 Ekim 20247 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    Dostoyevski ile aynı fikirde olmayarak bir yazıya başlamak çok riskli, farkındayım. “Yoksullar suça eğilimlidir, zenginler ruhsal hastalıklara” demiş kendisi, ama ben şahsen zenginlerin de suç işlediğini ve yoksulların da ruhlarının yara aldıklarını görüyorum sıklıkla.

    Belki de farklı yüzyıllarda yaşadığımız için farklı zaman dilimlerinin doğurduğu farklı gerçekliklere şahitlik etmişizdir. Ancak kendisiyle hemfikir olduğum bir sözü de var Dostoyevski’nin: “Yoksulluk ayıp değil gerçek. Sarhoşluğun erdem olmadığı ise daha büyük bir gerçek. Ama sefillik sayın bayım, sefillik yüzkarasıdır. Yoksullukta yaradılıştan gelen soylu duygularınızı koruyabilirsiniz, sefillikte ise asla. Sefil bir kimseyi, insanlar aralarından uzaklaştırmak için sopa kullanmaz, süpürgeyle süpürürler.”

    Aslında Dostoyevski’ye gelene kadar “Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir de ölüm” diyen Karacaoğlan’dan, “Yoksulluk bütün insanlığın utancıdır” diyen Yaşar Kemal’den, “Anasızlık babasızlık, ille de şu parasızlık” diyen Müslüm Gürses’ten alıntı yaparak da başlayabilirdim yazmaya. Ama bu yazıda da yarım akıllılığına ek, sürekli sarhoşluğuyla yoksulluktan sefilliğe doğru koşar adım giden bir adamın hikayesinin filmi olan Derviş Zaim’in Tabutta Rövaşata’sından (1996) bahsedeceğim. Ancak öncesinde biraz, yerli/yabancı bu tema ile çekilmiş bende iz bırakan filmlerden birkaç örnek vermek isterim.

    Tabii ki aklıma gelen tüm örnekleri buraya sığdırabilmem imkansız ama Charlie Chaplin’in The Kid’i (1921), Ken Loach’ın I, Daniel Blake’i (2016), Vittorio De Sica’nın Ladri di Biciclette’i (1948), Dardenne kardeşlerin Rosetta’sı (1999) ve Koreeda Hirokazu’nun Shoplifters’ı (2018) birden ilk aklıma gelenler oldu. Biraz da yerli örneklerden devam etmek gerekirse bugün bile hâlâ izlememe gerek kalmadan, aklıma gelişiyle bile gözlerimi dolduran Ertem Eğilmez’in Canım Kardeşim’iyle (1973) söze başlamasaydım kendimi kötü hissederdim. Bu filme ek olarak Tunç Başaran’ın Piano Piano Bacaksız’ı (1991), Yılmaz Güney’in Umut’u (1970), ve Kemal Sunal’ın şablon ve formüllü komediler döneminin üzerine oynadığı, Natuk Baytan ekolü absürd komediler döneminin de sonunda daha toplumsal gerçekçi filmlerde oynamasıyla başlayan sürecin sonlarında rol aldığı Zeki Ökten’in Düttürü Dünya’sı (1988) yokluk, yoksulluk, ve çaresizce kısıldıkları kapandan çıkmaya çalışan insanların hikayelerini anlatma konusunda gerçekten kalburüstü örnekler.

    Ancak bu konsept için Tabutta Röveşata’yı seçmemin iki sebebi var. Bu sebeplerden ilki, diğer saydığım örnekler ve daha pek çok diğer filmde ana karakter ya da karakterlerin bir umudu ve tabir-i caizse yırtma çabası varken bu filmin ana karakteri Mahsun’un (Ahmet Uğurlu) hiçbir beklentisi olmadan yoksulluğu ve sefilliği yaşaması. İkinci sebebim ise bu filmin Bir Zamanlar Anadolu’da (2011) filmini izleyene kadar izlediğim en iyi yerli film olması.

    Enteresan ve ironik bir şekilde filmin çekilmesi ve hatta izlenecek hale gelebilmesi bile sınırlı hatta yok denecek imkanlarla, büyük mucizelerle başarılabilmiş. Derviş Zaim annesinin emekli ikramiyesiyle elinde sadece yaklaşık yüz atmış dakika ham görüntü (ki üç saat bile değil) çekebilecek kadar film makarası olduğu için oyuncuların neredeyse hatasız oynamaları gerekmektedir. Çünkü bir hata olması durumunda ikinci bir take alacak kadar film yoktur yönetmenin elinde.

    Burada devreye kısa zaman önce kaybettiğimiz usta oyuncu Ahmet Uğurlu girmiş ve filmi öyle bir “one man show”a çevirmiş ki filmin kurgusunu yapan Mustafa Preşeva’nın söylediğine göre ham görüntülerde karakterden çıktığı bir an bile yokmuş. Filmin ana karakterlerinden diğer ikisi Tuncel Kurtiz (Reis) ve Ayşen Aydemir (filmde bir ismi yok) de maalesef hayatta değiller. Ama mutluluk verici kısım, bu kadar çaresizlik ve yokluk içinde çekilen film, başta Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi film ve en iyi erkek oyuncu ödülleri olmak üzere katıldığı yerli/yabancı festivallerden tam on yedi ödül toplamış. Filmin çileli olduğu kadar eğlenceli çekim ve Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne katılım serüvenini dinlemek için Flu TV Youtube kanalında Mustafa Preşeva’nın konuk olduğu ilgili videoya bakabilirsiniz.

    Filme, kendine biçtiği yazgının güçsüzlüğüne kapılıp günlük hayatın insanı çürüten sıradanlığına teslim olanların korkunç yaşamlarının filmi demek yerinde olur sanıyorum. Çünkü bu film yoklukla ilgili olduğu kadar vazgeçmişlikle de ilgili. Çünkü yaşayanların değil hayatta kalanların filmi. İtalyan Yeni Gerçekçilik Akım’ı filmlerini aratmayacak yalınlıkta olan filmin ana karakteri Mahsun; balıkçılık yapan Reis (Tuncel Kurtiz) ile birlikte arada balığa çıkan ve birkaç arkadaşıyla takılan; evsiz; çoğunlukla bir inşaatta, bazen bir teknede, bazen bir sabahçı kahvesinde uyuklayan ve sabahlayan bir garibandır.

    Çok çok üşüdüğü zamanlarda araba çalıp klimasıyla ısınmak için sabaha kadar gezer ve sabah arabayı yine aldığı yere bırakır. Aslında araba değil, bizlerin hayatından birer gecelik rahatlıklar çalar. Araba bulamazsa İETT otobüsü çalar, ambulans çalmışlığı da vardır. Hatta çaldığı araba önemli birinin arabasıysa ve bu anlaşılırsa karakolda sabaha kadar falakaya yatırılmışlığı da çoktur.

    Bir gün en yakın ve kendisi gibi evsiz arkadaşı “Sarı” soğuktan uykusunda ölür, Mahsun arkadaşının cenazesine gidemez. Polis onu arıyor bahanesine sığınır. Ama aslında özellikle gitmez cenazeye, onu toprağa verecek gücü ve cesareti yoktur çünkü. Bakkallardan çıkma ekmek dilenir, eline geçen üç beş kuruş parayla koalisyon yapılarak alınan alkollere ortak olur, ödeyemeyeceğini bile bile içtiği çayları yazdırır kahvehaneye.

    Hayatı böyle akıp giderken ama aslında hiçbir yere gitmezken, Reis’in önayak olmasıyla kahvenin tuvaletiyle ilgilenmeye başlar. İş verilmiştir, yatacak yer verilmiştir Mahsun’a ve filmde umut etmeye dair bir kırıntının olduğu tek an yaşanır. Uzaktan uzaktan baktığı, kendisi gibi arada sabahçı kahvesinde takılan eroinman bir kadına aşıktır. Ama aşık olmaya kendini layık görüyor mudur belli değildir ve hayranlıkla izlemekle yetinirken kahvede sürekli zaman geçirme fırsatını ele geçirebilmesiyle aralarında diyalog başlar. Ama Maslow’un ihtiyaçlar piramidinin ilk basamağından ikincisine sıçrama hayalleriyle fırsat kollarken kadının eroin parası için seks işçiliği yapıyor olmasıyla yıkılır, ama yine de ondan vazgeçemez. Fakat bu sefer de beraber bir kazaya karışırlar ve Mahsun tekrar sokağa atılır. Hem işinden ve kalacak yerinden olur, hem de ona kol kanat geren Reis de ona sırtını dönmüştür artık.

    Tüm bunlar yaşanırken Mahsun bir gün, sokaklarda boş boş gezerken İran cumhurbaşkanının bizim cumhurbaşkanımıza elli adet tavus kuşu hediye ettiğini ve kuşların Rumeli Hisarı’nda muhafaza edileceği ile ilgili haber yapan bir çekim ekibine denk gelir ve kuşları görmeyi çok ister. Ancak giriş artık ücretlidir ve O’nu içeri almazlar. Bu durumu takıntı haline getiren Mahsun ne yapıp edip o tavus kuşlarını görecektir, kafasına koymuştur. Reis de ona sırtını döndüğünde ve sıfırı tükettiğinde açlıktan ne yapacağını bilemez hale gelmişken aklına tekrar tavus kuşları gelir ve planlar yapmaya başlar…

    Tabii her zamanki gibi filmin climax noktasını ve sonunu izleme keyfinizi baltalamamak adına burada açık etmeyeceğim. Ancak ben bir film izlerken zihnimde daha önceden okuduğum, duyduğum, dinlediğim pek çok şey çağrışım yaparak döner durur zihnimde. O yüzden önceki yazılarımda yaptığım gibi çok fazla duyguyu bir arada tattıran bu filmi izlerken yine zihnimden sızanları durduramadım. Sanki Mahsun’un ağzından dökülmüş gibi (okuma yazma bilmediği için onun kaleminden çıkmış gibi diyemiyorum) olan İsmet Özel’in şu dizelerini paylaşmak isterim:

    “Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında,
    Aşklarım, inançlarım işgal altındadır.
    Tabutumun üzerinde zar atıyorlar,
    Cebimdeki adreslerden umut kalmamıştır.”

    Mahsun bir hak talep etmiyor ve kendini toplum içinde haksızlığa uğramış gibi hissetmiyor; muhtemelen çaresizliğini öğrenmesi çok zamanını almamıştır da ama bu film insanı üzdüğü kadar hırslandırıyor. Ekmeği bıçakla keserken büyük dilimi hakları zannedenler için, yere dökülen buğday taneleri için, biraz umut karşılığında söylenip sızlandığı şeylerin canını daha az yakmasına inanmaya çok yaklaşanlar için, kız çocuklarının saçlarını taramayan babalar için, başkalarının (kendileri için) küçülmüş elbiseleriyle büyümek zorunda kalanlar için, ağaçların dallarına asılanların ağaçtan müsaade almadıkları için, askerdeyken sıraya bile girmeden ilk önce üst devreler yemek aldığı için, yemeğin etini değil de suyunu yiyebilenler için, hayatında hiç görmediği, nasıl bir şey olduğunu merak ettiği tavus kuşunun nasıl bir şey olduğunu merak eden, ama bilet parası verip de göremeyen gariban için..

    Filmin müziklerinden de bahsetmeden bitirmek istemedim, çünkü Babazula ve Yansımalar’ın film için kullanılan müzikleri gerçekten hem çok güzeller hem de filme duygu ve derinlik katıyorlar. Hem filmi, hem de müzikleri çok şiddetle tavsiye etmekle beraber filmle ilgili son söyleyebileceğim şu sözlerle bitirmek istiyorum: “Ama arkadaşlar iyidir”

    İyi seyirler!

    Kültür Sanat R1 Sinema
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerik2025, 2024’ü Aratır mı? | Enes Özkan, Bahadır Çelebi | Varsayılan Ekonomi S2#7
    Sonraki İçerik Vietnam, Asya’nın Yeni Kaplanı mı? | Çerçeve S3 #45

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Umut Dağıstan
    Yazılar

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Oytun Meçik
    Yazılar

    Türkiye’de Serbest Gazeteciliğin Geleceği: Zorluklar ve Çözüm Yolları

    3 Mayıs 2025 Gökhan Korkmaz

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Yazılar Umut Dağıstan

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Bültenler Emrullah Özdemir

    Turkey and Israel: Intense Geopolitical Rivalry from the Mediterranean to Central Asia

    8 Mayıs 2025 D84 INTELLIGENCE Reza Talebi

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Yazılar Oytun Meçik

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}