Demokrasi, yalnızca seçimler yoluyla halk iradesinin yansıtılması değil, karar alma süreçlerine etkin, eşit ve sürekli katılımın sağlanmasıyla anlam kazanan dinamik bir rejim. Bu çerçevede, toplumsal cinsiyet eşitliği demokrasinin tamamlayıcı bir unsuru değil, asli bir bileşeni. Kadınların siyasal temsilinin artması, yalnızca temsilde adaletin sağlanması açısından değil, aynı zamanda kamusal politikaların daha kapsayıcı, duyarlı ve eşitlikçi bir biçimde şekillenmesi açısından da yaşamsal öneme sahip.
Yerel yönetimler, vatandaşla en doğrudan temas noktası olması nedeniyle bu dönüşümün başlangıç noktası. Kadınların yerel siyasal alanda görünürlüğünün artması, sadece kurumsal yapının değil, aynı zamanda yönetişim anlayışının da dönüşmesine olanak tanır. Dolayısıyla, toplumsal cinsiyet perspektifiyle şekillenen yerel siyaset, demokrasinin niteliğini yükselten stratejik bir araçtır.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Demokratik Katılımın Temel Taşı
Kadın bakış açısının, kreşten toplu ulaşıma, sosyal hizmetlerden afet yönetimine kadar hayatın her alanına dahil edilmesi, sadece politikaların niteliğini yükseltmekle kalmaz, aynı zamanda toplumda çeşitliliği ve kapsayıcılığı da artırır. Bu zenginlik, yerel yönetimlerin karar alma süreçlerini daha adil, sürdürülebilir ve herkesin ihtiyaçlarına cevap verebilen yapılar haline getirir.
Dolayısıyla, kadınların eşit temsiliyetinin sağlanması, sadece sayısal bir hedef değil, hayatın her alanında gerçek ve yapısal bir dönüşümün kapılarını aralayan, demokrasinin ve toplumsal adaletin temel taşıdır.
İzmir Modeli: Yerel Siyasette Kadınlar Artık Söz Sahibi
2024 Türkiye yerel seçimleri sonrası İzmir’de yaşananlar tam da bu kritik eşikte bir kırılma anını temsil ediyor. Kadınlar, uzun zamandır erişilmez görülen “cam tavanları” çatlatıyor; yerel siyasette kendine güçlü ve kalıcı bir yer açıyor. Bu sadece bir kadın meselesi değil, hepimizin demokrasi meselesi.
İzmir’de 30 ilçeden 8’inde kadın belediye başkanları seçildi. Bu oran, Türkiye genelindeki %5’in çok üzerinde, tam %26. Üstelik bu ilçeler kentin %40’lık nüfusunu kapsıyor. Yani kadınlar, sadece sayıca artmakla kalmadı, kent yönetiminin kalbinde söz sahibi oldu. Karşıyaka, Konak ve Karabağlar gibi merkez ilçelerde kadınların liderliği, “kadınlar sadece yan rollerde olur” efsanesini tarihe gömdü.
Mahallelerde de durum farklı değil. İzmir’de kadın muhtar oranı %15,37. Türkiye ortalaması ise yalnızca %3,3. Bu da yerelden yükselen bir kadın sesi olduğunu, değişimin sokaklardan başladığını gösteriyor.
Ancak bu tablonun gölgesinde kalan bir gerçek var: Belediye meclislerinde kadınlar hâlâ azınlıkta. İzmir’de meclis üyelerinin yalnızca %20,87’si kadın. Partilerin aday listeleri, hâlâ erkek egemen bir yapıyı yansıtıyor. Kadınların karar alma süreçlerine tam katılımı önündeki en büyük engel, siyasal partilerin dar ve kalıplaşmış aday belirleme mekanizmalarıdır.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Yerelden Başlayan Gerçek Demokrasi
İzmir’in ortaya koyduğu bu potansiyeli kalıcı bir dönüşüme çevirmek için yeni ve somut adımlar gerekiyor. Bu noktada, sahadaki kadın liderlerle doğrudan temas kurmak ve onları destekleyecek yapılar inşa etmek kritik önem taşıyor. Bu ihtiyaçtan hareketle, 1984 Derneği yerel seçimlerin hemen ardından bir ihtiyaç analizi süreci başlattı. Farklı şehirlerde kadın belediye başkanları ve meclis üyeleriyle bir araya gelinerek bölgesel ihtiyaçlar ve karşılaşılan zorluklar doğrudan kendilerinden dinlendi.
Bu sürecin ardından, elde edilen bulgular doğrultusunda şehir bazlı özel programlar düzenleneceği kamuoyuyla paylaşıldı. Bu yolculuğun ilk durağı ise artık geride kaldı: 13–14 Haziran 2025’te İzmir’de gerçekleşen program, Demokratlar 66 Uluslararası’nın (D66 International) desteğiyle hayata geçirildi. Bu buluşma yalnızca bir başlangıç değil, kadın liderlerle birlikte güçlendiğimiz yeni bir dönemin güçlü habercisi oldu.
Artık seçimden seçime hatırlanan değil, her daim desteklenen, güçlenen ve birbirinden öğrenen kadın siyasetçilerin zamanı. Bu dayanışma, eşitlik mücadelesini yerelde kökleştirecek ve Türkiye demokrasisini yukarıya taşıyacak.
Sadece Seçilmek Yetmez: Eşitlik Taahhüdü Şart
Kadınların yerel siyasetteki varlığı, yalnızca seçim sandığında kazanılan başarılarla ölçülemez. Gerçek eşitlik, yerel yönetimlerin toplumsal cinsiyet perspektifini içselleştirmesiyle mümkün. Bu noktada, Avrupa Belediyeler ve Bölgeler Konseyi (CEMR) tarafından hazırlanan Avrupa Yerel Yaşamda Kadın-Erkek Eşitliği Şartı kritik bir araç. Bu Şart, belediyelere açık bir çağrı yapar: Eşitliği söylemde bırakmayın, yönetime yansıtın.
Bugün Türkiye’de yalnızca 86 belediye bu Şart’ı imzalamış durumda. Bunların 14’ü İzmir’de (Tablo 1). Yani İzmir’in 30 ilçesinin neredeyse yarısı, eşitliği kurumsal bir sorumluluk olarak üstlenmiş durumda. Bu, sadece bir belgeye atılan imza değil, kamu politikalarını dönüştürecek bir niyet beyanı.
Daha da önemlisi, bu 14 ilçeden dördünün —Konak, Karşıyaka, Karabağlar ve Çeşme— kadın belediye başkanları tarafından yönetiliyor olması, eşitlik taahhüdünün liderlik düzeyinde somut karşılığını bulduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu, artık sadece sözde değil, sahada da kadınların etkin rol aldığı bir gerçeklik demek.
Eşitlik Şartı’nın imzalanması, belediyelerin sadece sözde değil, uygulamada da toplumsal cinsiyet eşitliğine ciddi bir bağlılık gösterdiği anlamına gelir. Bu yükümlülükler arasında, öncelikle kadınların ihtiyaçlarını ve toplumsal cinsiyet farklarını dikkate alan kapsamlı eylem planları hazırlanması yer alır. Ayrıca, belediyelerin sunduğu tüm hizmetlerin –örneğin sosyal yardımlar, eğitim programları, sağlık hizmetleri– cinsiyet duyarlılığı gözetilerek yeniden tasarlanması gerekir.
Bunun yanı sıra, kadınların belediye yönetiminde, meclislerde ve karar alma mekanizmalarında aktif ve etkin bir şekilde yer almalarını sağlamak da temel bir sorumluluk. Böylece, toplumsal cinsiyet eşitliği belediyelerin yönetim anlayışının merkezine yerleştirilmiş olur ve somut adımlarla hayata geçirilir.
İzmir’in bu anlamda attığı adım kıymetli. Kadın temsilinin yükselmesiyle birlikte kurumsal dönüşüm de başlatılmış. Şimdi bu adımın genişlemesi, güçlenmesi ve kalıcı hale gelmesi gerekiyor. Çünkü demokrasi sadece seçmek değil, eşitlik temelinde yönetilmek.

İzmir Özelinde Bir Değerlendirme: Temsil, Taahhüt ve Yerelden Dönüşüm
İzmir, yerel siyasette toplumsal cinsiyet eşitliğinin üç kritik unsurunu başarıyla ortaya koyuyor:
- Temsil: Belediye başkanlıkları, meclis üyelikleri ve muhtarlıklarda Türkiye ortalamasının çok üzerinde kadın katılımı sağlanması, kadınların siyasette görünürlüğünü artırıyor.
- Taahhüt: Avrupa Yerel Yaşamda Kadın-Erkek Eşitliği Şartı gibi kurumsal belgelerle, yerel yönetimlerin eşitlik perspektifini benimsemesi, kalıcı ve sistematik bir dönüşümün temelini atıyor.
- Dönüşüm: Kadınların İzmir’in merkez ilçelerinde ve yüksek nüfuslu bölgelerde liderlik pozisyonlarına yükselmesi, değişimin yerelden başladığını gösteriyor.
Bu yönleriyle İzmir, yalnızca Türkiye’de değil, Avrupa ölçeğinde de örnek teşkil eden kapsayıcı ve eşitlikçi bir yerel yönetim modelini hayata geçiriyor. Kadınların güçlendiği bu yerel deneyim, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sürdürülebilirliğine dair umut verici bir referans noktası olarak öne çıkıyor.
Sonuç: Kırılması Gereken Algılar ve Gerçek Eşitlik Mücadelesi
Kadınların yerel yönetimlerde artan temsili umut verici olsa da ömür boyu süren cinsiyetçi roller ve geleneksel kalıplar hâlâ en büyük engel olarak ortada duruyor. Kadınlar iş hayatına adım attığında, toplumun “algısal kalıpları” hemen devreye giriyor. Tıpkı evde temizlik, mutfak işleri gibi “kadın işi” kabul edilen alanlarda olduğu gibi, iş yaşamında da kadınların yöneldiği bölümler genellikle aile, insan kaynakları, eğitim ve sosyal politika türünden “kadınlara özgü” sayılan birimlerle sınırlanıyor.
Belediyelerde de durum farklı değil. Kadın belediye başkan yardımcıları, meclis üyeleri ve çalışanlar, fen işleri, imar ve teknik birimler gibi kritik ve stratejik alanlarda varlık göstermek konusunda zorlanıyor. Kadınların karar alma süreçlerinde tam ve eşit söz sahibi olmalarını engelleyen bu algısal kalıplar, kırılması çok güç yapısal bariyerler oluşturuyor.
Gerçek eşitlik, sadece sayıların artmasıyla değil, kadınların tüm birimlerde, ihtisas komisyonlarında ve yönetim katmanlarında tam, eşit ve adil temsiliyle mümkün. Bu nedenle, kadınların önündeki görünmez ama güçlü engellerin her platformda ve kurumda cesaretle sorgulanması ve aşılması gerekiyor.
Sadece seçim kazanmak ya da pozisyonlara gelmek yeterli değil, kadınların güçlendirilmesi, katılımının derinleşmesi ve cinsiyetçi algıların kökten yıkılması, gerçek anlamda demokratik, kapsayıcı ve adil yerel yönetimlerin temeli.