Türk siyasal hayatı, hiç kuşkusuz, DP uygulamalarından CHP-MSP koalisyon hükümetinin kurulmasına, AKP’nin her türden hamlelerinden 17-25 Aralık gibi yaşanan onca siyasal ve toplumsal çalkantılara, hep bir infial ve şaşkınlık duygusunu barındırmıştır. Ancak yaşanan onca gelişmenin bir kısmı sosyolojik bir gerçekliğe sahipken bir kısmı da algıdan ibaret olmuştur.
Hangi siyasal yelpaze olduğundan bağımsız olarak kendi bağlamlarında ve genel tablo içinde yeniden üretilmesini sağladığı meşruiyet aracılığıyla birer körlük ve toplumsal yozluk hâli yaratan bu durum, çıkmaz hâlinin yaşandığı eşiklerde doğan/doğmakta olan siyasal oluşumlar için araçsallaştırmaya uygun bir zemin oluşturur.
Hiç kuşkusuz araçsallaştırma, belirli bir dönemin siyasal, iktisadi, ideolojik kamplaşmalarına ve nihayetinde, bu bağlamdaki toplumsal ayrışma-bölünmelerin mahiyetine göre şekillenmektedir. Bu anlamda, 2000’lerin başındaki siyasal ve iktisadi krizin, siyasal ve toplumsal dengelerde yarattığı meşruiyet kriziyle, sınırları ve sosyolojik yapısı olabildiğince homojen bir toplumsal dokuda yer alan siyasal oluşumlar tarihe gömülürken AKP’nin çeyrek asırlık yerleşik bir aktör olmasının önü açılmıştır.
İYİ Parti, tam da böylesi bir yerleşikleşmişliğin çözünürlük belirtisi gösterdiği aşamaya denk gelir. Siyasal koşullar gereği Kemal Kılıçdaroğlu’nun inisiyatifi ve CHP’nin siyasi desteğiyle kısa sürede merkez sağ siyasetinde önemli bir alan kazanan İYİ Parti, tartışmasız olarak Türk siyasetinin içinde olduğu girdabın aşılıp bir nebze de olsa hareket alanı kazanılmasında kayda değer bir etki yapmıştır.
Ancak bu yazının amacı, seküler-milliyetçi bir sağ siyasal oluşum belirtileriyle İYİP’in tartışmalardan uzak kalan varlığını ve stratejik eşiklerde attığı adımlarla yarattığı infiallerle olumlanan (ve olumladığım) politik tutumunun geride kalan bağlamının ana hatlarını sunmaya çalışmaktır. Çünkü, memleketin geleceğiyle bütünleşik bir İYİP, süregelen dönemin siyasal-toplumsal koşullarının bir sonucu olarak tek gayesi ya halk iradesinin en iyi şekilde tecelli etmesi çabasıyla ve siyasal çıkarlarını gözetmiyormuş gibi bir perspektifle anılmakta ya da en azından kamuoyunda yeterince tartışma konusu olmamaktadır.
İYİP’in bulunduğu yelpaze ve ideolojik eksene bakıldığında merkez sağın iç dengesini yeniden şekillendirebilecek stratejik bir aktör olduğu göz ardı edilemez. Ancak parti, bir yandan siyasal kültür ve toplumsal dokunun genel yapısı nedeniyle elde ettiği psikolojik avantaj kadar düşünsel ve örgütsel sermayesi ile zaafiyet yaşamaktadır. Öncelikli zaafiyeti, aktör olabilme iradesini merkez sağın genelinden ziyade hâlihazırdaki toplumsal muhalefet içinden devşirmesidir.
Dahası, Türk siyasetine hâkim olan sağ siyasal ideoloji ve siyasal kültür aracılığıyla elde ettiği psikolojik avantaja rağmen, örgüt profilinin MHP’de ve/veya AKP’de yer bulamayan ya da kopanların yer aldığı; diğer yandan bu iki siyasal yapının dışında yeni kurulmuş olması sebebiyle siyasal bir gelecek tahayyül edenlerin ağırlığı göze çarpmaktadır. Bu durum İYİP’i düşünsel açıdan geleneksel siyasetin dinamiklerine bağlı kılarken ürettiği ve/veya üreteceği siyasetin de MHP-AKP çizgisine çekilmesine engel olamamaktadır.
Özellikle Türkiye’nin içinde geçmekte olduğu süreçte, sağ siyasal yelpazenin bir aradalığının yaratmış olduğu ideolojik ve toplumsal bütünleşme ile (merkez) solun toplumsal muhalefeti örgütleme gücünden yoksun olması, her daim için sağ siyasal yelpazede bir yarılma ihtiyacını hissettirmiştir. Söz konusu ihtiyaç ve koşullar, tıpkı AKP gibi, sağ siyasal yelpazeye topyekûn kurma çabasıyla yola çıkan İYİP’e, tartışmalardan azade bir kurtuluş reçetesi olarak önem kazandırmıştır.
Siyasal ve ideolojik koşulların özellikle belirleyici bir avantaj sağladığı İYİP’in, merkez sağda hegemonik bir güç olmanın koşullarını oluşturma yönelimi ve kendisine atfedilen önemin artan vurgusunda, farklı düzeylerde etkili olan bir dizi faktör bulunur. Bu açıdan, özellikle 2019 yerel seçimleri ve 2023’ün genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yoğun atmosferi, alternatifsiz bir aktör olarak merkez sağa yerleşme çabasını ve oluşa(n)bilecek siyasal ve toplumsal sorumluluğu kamufle eden bir siper olmuştur.
Bu stratejik izleğin yazılmaya çalışılan başarı hikayesinin en önemli avantajı, kanımca, sağ siyasal ideolojinin ve siyasal kültürün süregelen hakimiyetinin varlığıdır. Özellikle kent ve/veya taşra fark etmeksizin siyasal, iktisadî ve ideolojik açıdan halen çözülmemiş olan kitlelerin konsolide edilmişliğinde, toplumsal muhalefetin çıkış yolu bulamadığı koşullarda İYİP, beklenen Godot oldu.
Bunun başlangıcı, hiç kuşkusuz, HDP’nin aday çıkarmaktan imtina ettiği gerçeğinin görmezden gelinerek Millet İttifakı’nın 2019 yerel seçimlerinde elde ettiği büyükşehir belediyelerine bağlı imajıdır. Daha önemlisi, ittifakın CHP adaylarından Mansur Yavaş’ın Ankara’yı, Ekrem İmamoğlu’nun ise İstanbul’u kazanmasıdır. Çünkü bu adaylar, aynı zamanda, toplumun kangren olmuş sorunlarına eğilmek, sorunların yapısal boyutlarını tartışmaya açmak yerine “Türkiye’nin geleceği” söylemine hapsedilen kendi iktidar idealini topluma enjekte edebilmede birer ideolojik profil olmaları bakımından İYİP’in merkez sağdaki iktidar amacını gerçekleştirmesinin birer aşamasıdır.
Bu bakımdan İmamoğlu ve Yavaş profili, toplumsal dokudaki değişim ve dönüşümü en az hasarla ve dağılmadan konsolide edebilmesini sağlayacak, İYİP’in siyasal ve kurumsal kapasitesinin düşünsel yetersizliğini kapatan ideolojik birer semboldür. Bu nedenledir ki özellikle cumhurbaşkanlığı aday belirleme sürecine yansıdığı üzere İmamoğlu ve Yavaş, sadece seçimi kazanma ihtimali daha güçlü olmaları itibariyle değil, bilakis İYİP’in siyasal ve ideolojik yöneliminin başarısında elzem bir aşaması olması itibariyle değerli olmuştur. Keza, İmamoğlu ve Yavaş’ın İYİP’ce Altılı Masa’nın bileşeni yapılması, salt memleketin geleceği vurgusunun değil, aynı zamanda prestiji perçinleştirmenin; kendi iktidar hedefinin/çıkarlarının zorunlu bir gereği olmuştur.
İYİP’in toplum nazarındaki imajını güçlendiren ve muhalefet bloğu içinde kayda değer bir aktör haline getiren etmenlerden bir diğeri, CHP’nin İmamoğlu davasındaki öngörüsüzlüğüdür. Burada niyet okumaktan ziyade, İmamoğlu’nun kendine has tarzının özellikle merkez sağ seçmende gördüğü teveccüh ve nihayetinde Saraçhane Mitingi; Akşener’in, dolayısıyla İYİP’in, özelde ideolojik olarak sağın geneline, genelde ise toplumda psikolojik olarak güçsüz düşmüş kesimlere alternatifsiz olmadıklarının mesajını vermede önemli bir eşik olmuştur.
Bu bağlamda üçüncü husus, devşirdiği gücün iktidardan ziyade muhalefetin payından olmasıdır. Dolayısıyla, güçlenmesi ve karşılığı, Marmara, Ege ve Akdeniz’den oluşan havzaya tekabül eden İYİP, bir şekilde CHP’ye destek veren ancak memnun olmayan ya da öncesinde merkez sağ seçmeni olup alternatif bulamayan seçmeni konsolide edebilmiştir. Nihayetinde milliyetçi-muhafazakâr cenahtan ziyade seküler-milliyetçilerin desteğini daha fazla alan İYİP, rüştünü iktidar-muhalefet hattında değil, muhalefetin basiretsizliği üzerine inşa etmiştir. Özellikle muhalefetin genelde veya her bir bileşenin kaybettiği aşamada daha fazla pazarlık gücü aracılığıyla elde edeceği kazanımlar, İYİP’e iyi bir prestij ve güce ulaşma imkânı sağlamaktadır.
Bu durum, muhalefet üzerinden bir alan okuması yapan İYİP’e ikili bir avantaj sağlamaktadır. Bir yanda iktidar bileşenleri karşısında kaybetmiş bir muhalefet üzerinden güç kazanmakta ve onu baskılamakta, diğer yandan muhtemel bir siyasal, iktisadî, ideolojik veya toplumsal kriz durumunda iktidarın olası taban dağılmasında muhalefet içinde öncelikli adres olarak belirmektedir.
Böylesi bir tablo İYİP için hem zayıf muhalefet hem de meşruiyetini yitirmiş bir iktidar demek olduğundan, rahat bir manevra alanı anlamına gelmektedir. Çünkü İYİP, söylemi ve siyaset argümanını yeni bir dil, eleştiri, sorgu ve çıkış üzerinden değil, toplumsal dokunun korunarak parçalanması üzerinden tahayyül ederken siyaseten üretemediği alternatifliği, muhalefetin basiretsizliği ile telafi etme çabası içindedir. Bu açıdan, siyasal, iktisadî, ideolojik krizle, yani hegemonya kriziyle, yükselen ve palazlanan AKP’nin yine benzer nedenlerden ötürü yaşadığı meşruiyet krizi (nihayetinde AKP-MHP bloku) İYİP’in hegemonik bir aktör olma çabasının koşulları arasında fevkalade bir benzerliği barındırmaktadır. Bu nedenledir ki İYİP’in CHP ile işbirliği ve cumhurbaşkanlığı aday belirleme sürecinde takındığı tavrın bu eksende yorumlanması, oluşan siyasal tablonun daha net algılanmasına imkân tanıyacaktır.