Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Ölmek Var Dönmek Yok Siyaseti
    Yazılar

    Ölmek Var Dönmek Yok Siyaseti

    Armağan Öztürk11 Temmuz 20256 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    İzmir, Manavgat, Antalya, Adana, Adıyaman ve son olarak Şile belediyelerine yönelik gerçekleştirilen operasyonlar, Türkiye’de yerel siyasetin yargı ile olan ilişkisinin ne denli karmaşık ve çok katmanlı bir hal aldığını bir kez daha gözler önüne serdi.

    Özellikle CHP yönetiminde olan belediyelere yöneltilen yolsuzluk suçlamaları, görünürde hukuki zeminde şekillense de, bu operasyonların sosyopolitik arka planı, klasik yolsuzluk söyleminin çok ötesine geçiyor.

    Şöyle ki, söz konusu kentlerdeki müdahaleler aynı kategoriye yerleştirilemeyecek denli farklı dinamiklerle şekillendi. İzmir örneğinde, geçmiş belediye yönetimi ile bu yönetimin yerel düzeyde oluşturduğu siyasi ağlar hedef alınırken, Manavgat ve Antalya’da güncel yönetime dair iddialar soruşturmaların odağına yerleşmişti.

    Adana ve Adıyaman’da ise sürecin daha merkezi bir stratejinin, yani İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yöneltilen sistematik soruşturma sürecinin bir uzantısı olarak işlediği görülüyor. Genel merkez tüm müdahaleler için “yargı darbesi” ifadesini kullanmakta. Ancak Manavgat’ta açıkça, İzmir ve Antalya’da ise üstü örtük bir şekilde bekle gör siyaseti izleniyor.  

    Sosyolojik açıdan değerlendirildiğinde, Türkiye’de siyasal alanın giderek daha fazla “yargılaşma” eğiliminde olduğunu, yani siyasi mücadelelerin mahkeme salonlarına taşındığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu durum, seçimli demokrasinin yalnızca sandıkla sınırlı olmadığı, aynı zamanda yargı, medya ve bürokrasi gibi diğer alanlarda verilen mücadelelerle iç içe geçtiği bir siyasal rejim formuna işaret etmektedir.

    Sonuç olarak, CHP’nin karşı karşıya olduğu durum, sadece dışsal bir baskı ile açıklanamayacak kadar çok katmanlıdır. Parti içi hizipçilik, yerel düzeydeki güç ilişkileri, kamuoyu baskısı ve yargı süreçleriyle etkileşimli bir kriz alanı oluşmuş durumda. Bu kırılgan yapı, hem siyasal muhalefetin sürdürülebilirliği açısından ciddi bir risk teşkil ediyor hem de Türkiye’de demokratik kurumların işleyişine dair önemli soru işaretlerini gündeme getiriyor.

    Özel’in açıklamalarında dikkat çeken ana gündem ise yargı süreçlerinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik yürütülen daha büyük bir baskı stratejisinin parçası olarak kurgulanmasıdır. Bu okuma, Cumhuriyet Halk Partisi’nin karşı karşıya olduğu siyasal müdahaleleri, anayasa tartışmaları ve Kürt sorunu çerçevesinde bir “baskı aracı” olarak algıladığını göstermekte. Parti liderliği, anayasa sürecine destek vermesi ve İmamoğlu ile arasına mesafe koyması yönünde iktidar tarafından dolaylı mesajlar aldığını düşünüyor.

    Özel’in kullandığı retorik, “ölümüne sadakat” şeklinde yorumlanabilecek bir siyasi duruşa işaret ederken, bu tutumun politik rasyonalite çerçevesinde değil, daha çok duygusal ve simgesel anlamlar üzerinden şekillendiği görmekteyiz. Siyasal psikoloji perspektifinden bakıldığında, bu tür tepkiler çoğu zaman rasyonel stratejiden çok, kolektif kimlik savunusu ve örgütsel bütünlük kaygısıyla ilişkilidir. Bu bağlamda Özgür Özel’in çıkışı, bir tür “politik sadakat gösterisi” olarak okunabilir. Ancak bu yaklaşımın partiye stratejik fayda mı sağladığı, yoksa kurumsal savunmasızlığı mı artırdığı ciddi biçimde tartışılmalıdır.

    Bu noktada, CHP’nin devletin yargı ve idari aygıtlarıyla girdiği karşı karşıya gelişin, kendisini zayıflatıcı bir etki yarattığı açıktır. Parti, bir yandan demokrasiye bağlılık ve hukuk devleti söylemleriyle yargı süreçlerini eleştirirken, öte yandan kendi içindeki yolsuzluk iddialarına net bir tutum almaktan çekinmekte. Bu çelişki, kamuoyu nezdinde partiye duyulan güveni zedelediği gibi, siyasal meşruiyet alanını da daraltmaktadır.

    CHP’nin “kuşatma altında olma” söylemi, parti içi hizipçiliği, yerel yönetimlerdeki kurumsal zafiyetleri ve etik sorunları görünmez kılmak için kullanılan bir retorik araca dönüşme riski taşımaktadır. Parti, seçmen nazarında “haklı ama etkisiz” bir aktöre dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu durum, hem kendi seçmenini mobilize etme kapasitesini sınırlandırmakta hem de toplumsal muhalefeti dönüştürücü bir güce dönüştürmesini engellemektedir.

    Sonuç olarak, CHP’nin karşı karşıya olduğu bu çok katmanlı siyasal kriz, sadece dışsal baskılardan değil, aynı zamanda içsel bütünlük sorunlarından ve stratejik belirsizliklerden kaynaklanmaktadır. Özgür Özel’in kararlı, ancak siyasal esneklikten yoksun çıkışı, bir direniş sembolü olmanın ötesine geçememekte, partiye uzun vadeli bir siyasal zemin sunamamaktadır.

    Özgür Özel’in liderliğinde şekillenen CHP çizgisi, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi rejimi karşısında kendisini demokrasi ve adaletin savunucusu olarak konumlandırıyor. Bu tavır, özellikle sembolik sermaye üretimi açısından anlamlıdır; ancak siyasal strateji geliştirme bakımından aynı derecede işlevsel olmadığı görülmektedir.

    CHP’nin bu noktadaki en güçlü yönü –yani haklılık iddiası– eşzamanlı olarak en büyük kırılganlığa da kaynaklık etmekte. Zira siyasal muarızla uzlaşma ya da müzakere arayışı, bu bağlamda yalnızca stratejik değil, aynı zamanda ahlaki bir sapma olarak algılanmakta.

    Bu tutumun taşıdığı risk, demokrasi kavramının müzakere ve uzlaşma temelindeki doğasıyla çelişmesidir. Demokrasi, yalnızca haklılık üzerine değil, farklı aktörlerin taleplerinin meşru kabul edilerek karşılıklı tanınmasına dayanır. Oysa karşıt görüşle iletişimi “ilkesizlik” ya da “boyun eğme” olarak gören bir siyaset anlayışı, kaçınılmaz biçimde diyalogdan uzak, kutuplaştırıcı bir hattın içinde konumlanır. Bu siyasal yönelim, özellikle sosyal demokrasiyle açık bir uyumsuzluk içerisindedir.

    Siyasal süreci reel politik bir çerçevede ele aldığımızda, Cumhuriyet Halk Partisi’nin mevcut koşullar altında iktidar karşısında başarılı bir mücadele yürütmesinin son derece zorlaştığı açıktır. Siyasal alanın eşitlikten uzak ve parçalı doğası, CHP’nin hamlelerini etkisizleştiren bir dizi yapısal sınır çizmektedir. En başta, iktidar bloğunun yürüttüğü baskı ve denetim stratejisi, muhalefet içindeki aktörlere eşit biçimde yönelmemekte, asimetrik bir şekilde CHP üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu, klasik anlamda demokratik bir rekabetten ziyade, seçici hedeflemeye dayalı otoriterleşme pratiklerinin bir parçası olarak okunabilir.

    Özellikle Kürt siyasi hareketi ile iktidar arasında son dönemde gözlemlenen yumuşama süreci CHP’nin siyasal yalnızlığını derinleştirmiştir. Geçmişte HDP ve ardından gelen DEM Parti’nin sıklıkla maruz kaldığı baskı mekanizmaları, bugün doğrudan CHP’ye yöneltilmektedir. Bu durum, siyasal iktidarın muhalefet bloğunu bölerek kontrol altında tutma stratejisiyle uyumludur. CHP iktidar tarafından alan dışına itilmekte, diğer muhalefet aktörleri ise “denetimli muhalefet” konumunda tutulmaktadır.

    Bu bağlamda rahatlıkla denilebilir ki, CHP muhalefet sahnesinde ağırlık merkezi konumunda olsa da, çevresel destekten büyük ölçüde yoksundur. Hem Kürt siyasi hareketiyle arasındaki mesafeyi tam olarak aşamamış olması hem de sağ muhalefetin kendi güvenlikli alanını koruma refleksi, CHP’yi izole bir konuma sürüklemiştir. Bu yalnızlık hali, salt stratejik bir durum değil; aynı zamanda bir tür “değerli yalnızlık” söylemiyle meşrulaştırılmaya çalışılan ama aslında kurumsal ve toplumsal kırılganlığı artıran bir siyasal pozisyondur.

    Sosyolojik açıdan bu durum, Gramsci’nin “pasif devrim” ve “hegemonya krizi” kavramlarıyla birlikte okunabilir. CHP, sisteme entegre bir muhalefet gücü olarak, iktidar blokunun hegemonik kapasitesi içinde yer almakta, ancak bu alanın sınırlarını dönüştürecek güce sahip olamamaktadır. Hegemonya krizi yaşanıyor gibi görünse de bu krizin dönüşüm potansiyelini kullanabilecek muhalefet içi sinerji mevcut değildir. CHP’nin yaşadığı “yalnızlık”, yalnızca siyasi değil, aynı zamanda kültürel ve ideolojik bir izolasyon biçimi olarak da karşımıza çıkmaktadır.

    Özetle, mevcut siyasal denklemde CHP’nin karşılaştığı zorluk, sadece iktidarın baskıcı pratiklerinden değil, aynı zamanda muhalefet alanındaki parçalanmışlıktan ve aktörlerin birbirleriyle olan zayıf bağlarından kaynaklanmaktadır. Kürt hareketinin yeniden tanınma sürecine dahil edilmesi ve sağ muhalefetin sisteme entegre edilerek güvence altına alınması, CHP’yi hegemonik merkezin dışına iten yeni siyasal oyunun parçalarıdır. Bu durumda CHP’nin maruz kaldığı yalnızlık, ilkesel bir duruştan ziyade, siyasal bir dışlanma haline dönüşmekte, parti katılaştığı ölçüde kırılganlaşmaktadır.

    M Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikKüreselcilikten Neo-Feodalizme: Yeni Dünya Düzeni ve BOP’a Alternatif Bir Okuma

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Küreselcilikten Neo-Feodalizme: Yeni Dünya Düzeni ve BOP’a Alternatif Bir Okuma

    10 Temmuz 2025 Muhammet Ali Yunus
    Yazılar

    Hayaller İttifakı: Rusya ve Çin, İran’ı Neden Yalnız Bıraktı?

    9 Temmuz 2025 Cem Özen
    Videolar

    Yeni Barış Süreci ve Fezleke Tartışmaları | Çavuşesku’nun Termometresi #261

    9 Temmuz 2025 Burak Bilgehan Özpek, İlkan Dalkuç ve Ekin Keleş

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Ölmek Var Dönmek Yok Siyaseti

    11 Temmuz 2025 Yazılar Armağan Öztürk

    Küreselcilikten Neo-Feodalizme: Yeni Dünya Düzeni ve BOP’a Alternatif Bir Okuma

    10 Temmuz 2025 Yazılar Muhammet Ali Yunus

    Hayaller İttifakı: Rusya ve Çin, İran’ı Neden Yalnız Bıraktı?

    9 Temmuz 2025 Yazılar Cem Özen

    ABD Gündemi: ABD’nin İran-İsrail Savaşındaki Rolü, Zohran Mamdani Olayı, Elon Musk’ın Yeni Partisi

    9 Temmuz 2025 Bültenler Emrullah Özdemir

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Temmuz 2025
    • Haziran 2025
    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}