CHP yine adli bir olayla gündemde. Özel’i genel başkan seçtiren kurultay usulsüzlük nedeniyle geri alınmak üzere. Yargıda bu işler olurken televizyon ekranlarında ve sosyal medya hesaplarında büyük bir savaşa tanıklık ediyoruz. Ekremciler ve Kemalciler birbirini kıyasıya suçluyor, her iki tarafın kanaat önderleri ve trol orduları karşı cenahı yok etme derdinde.
Medya üstünlüğü İmamoğlu-Özel ikilisine ait olduğundan bu aralar linçin merkezinde Kemal Kılıçdaroğlu var. Kılıçdaroğlu’nu günah keçisi ilan eden çok sayıda yorum okuyoruz. Eleştiriler iki noktada toplanmış durumda: Seçim kaybetti, neden hâlâ dönmeye çalışıyor. Ayrıca çok yaşlı, partiyi ve ülkeyi gençler yönetmeli. Önce ikinci argümanı tartalım.
Yaşlıların yerini gençlerin alması hayatın normal akışının kaçınılmaz bir parçası. Siyasi hayatta ise bu doğal eğilim epey bir gecikiyor. Bu bir sorun. Ancak geniş halk kitlelerinin yaşlı siyasetçileri gençlere tercih ettiği sayısız örnek var. Trump 78 yaşında ABD başkanlık koltuğuna oturdu yeniden. Erdoğan ve Bahçeli’nin yaşı da yüksek. Ama mesele Kılıçdaroğlu’na gelince birden yaş faktörü tartışılıyor. Bu eğilimin incitici olduğu ve yaşlı ayrımcılığı anlamına geldiği açık. Herkes istediği kadar siyaset yapma hakkına sahip. Gençler de sırf genç oldukları için yaşlılardan daha iyi ve daha başarılı insanlar olmuyorlar.
“Kılıçdaroğlu seçim kaybetti, hâlâ bu neyin hırsı” diyen pek çok kişi var. Öncelikle seçimi kaybeden Kılıçdaroğlu değil, onun şahsında somutlaşan kolektif bir özne. Kılıçdaroğlu girdiği her seçimi kaybettiğinde onu hiçbir şey olmamış gibi destekleyen başta Özgür Özel olmak üzere tüm kurmay heyeti; halktan yoğun bir destek görüyor olmalarına rağmen Kılıçdaroğlu’nun karşısına çıkmayan İmamoğlu ve Yavaş; Meral Akşener’i sindirip Kılıçdaroğlu’nu ortak aday haline getiren 6’lı Masa ve Kılıçdaroğlu’na karşı çıkan herkesi “AKP’nin adamları” diye damgalayan parti medyası topluca seçimi kaybetti. Herkesin seçimi kaybettiği bir ortamda, sadece bir kişiyi suçlar ve diğer herkesle birlikte yolunuza devam ederseniz mesele kişiselleşir. CHP’de olan şey de bu.
Kılıçdaroğlu’yla yakın bir şekilde çalışmış ve onun her hatasına ortak olan pek çok siyasetçi değişimciler hareketi içinde yer aldı. İmamoğlu-Özel liderliğindeki bu hareket Kemal Bey’i tasfiye etti. Peki, böyle bir şey sizin başınıza gelseydi ne düşünürdünüz? Siyaseten değil, insani açıdan soruyorum. Mesela çalıştığınız şirkette veya üniversitede o hatayı pek çok kişiyi işliyor olmasına rağmen sadece siz işten çıkarılsanız ne hissederdiniz? Empati olmadan ahlak olmaz. Kılıçdaroğlu’na empati duymak gerçekten de bu kadar zor mu?
Tabii siyasette haklılık tartışması bir yere kadar anlamlı. Herkes kendince haklı çünkü. Bu nedenle reel politiği, yani güncel durumun önümüze koyduğu gündemi tekrar hatırlamak da yarar var. Bu noktada iki hususun altı ayrıca çizilebilir: Öncelikle kurultayı alan çoğunluğun parti içi siyasetinde bazı sorunlar söz konusuydu. Kılıçdaroğlu meselesinin uzaması biraz da bu yüzden. Değişimciler hareketinin lideri İmamoğlu’nun, CHP Genel Başkanı olmak yerine İstanbul Belediye Başkanı konumunda kalmak istemesi ilk büyük hata. İmamoğlu’nun partinin en güçlü siyasetçisi olarak, arada aracılar olmadan partiye yeni kadro ve söylemler kazandırması gerekirdi. Ayrıca Kılıçdaroğlu ekibine yakın kesimler dışlandıklarını iddia ediyor. Bu iddianın ciddiye alınması ve parti içi muhalefetle daha yoğun diyalog pek çok sorunu çözebilirdi.
Kılıçdaroğlu dönerse işinin hiç de kolay olmadığı apaçık bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Çünkü Parti Meclisinde mutlak bir üstünlüğü yok Kemal Bey’in. Dahası parti tüzüğü yürürlükte. O tüzüğe göre olağanüstü kurultayın nasıl toplanacağı belli. Pekala Kılıçdaroğlu’na karşı imza toplanıp onu nihai bir hesaplaşmaya zorlayabilir İmamoğlu-Özel ikilisi. Tüm bu seçenekler tükendiğinde ise CHP’den kopuş ve alternatif bir parti örgütlemesi gündeme gelebilir. Ancak ne İmamoğlu ne de Özel işin o aşamaya gelmesini istemez. Mustafa Sarıgül ve Muharrem İnce dahil olmak üzere pek çok şöhretli siyasetçi CHP’den ayrıldıklarına pişman oldular. CHP önemli bir siyasal sembol çünkü. Kılıçdaroğlu’nun olası parti iktidarını korumak için yapacağı hamleleri ise küçümsememek lazım. İmamoğlu’yla anlaşıp Özel’i devre dışı bırakmak seçeneklerden ilki. Son iki yıl boyunca bu ihtimale yönelik olarak çok sayıda söylenti çıktı. Ama hiçbiri gerçekleşmedi. Yine de CHP’ye ne olacaksa buna Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu birlikte karar verebilir.
Bir diğer önemli hamle alanı Mansur Yavaş. Aslında Yavaş parti içi tartışmalardan özenle uzak duruyor. Ayrıca basitçe bir Kılıçdaroğlu-Yavaş ittifakı vardır da diyemeyiz. Ancak Mansur Bey Kılıçdaroğlu’nu destekledi kaybedilen kurultayda. O günden beri de yeni yönetimle arasında hep mesafe oldu Ankara Belediye Başkanının. İmamoğlu’nu önseçim yoluyla cumhurbaşkanı adayı ilan eden planın kendisini rahatsız ettiği de bilinen bir gerçek. Sonuç olarak Kılıçdaroğlu’nun ayakta kalabilmek için kendisinden daha popüler bir güce ihtiyacı var. Bu güç ya İmamoğlu olacak ve böylelikle yeni bir ittifak sistemiyle karşı karşıya kalacağız ya da Mansur Yavaş’ı yanına çekmeye çalışan bir Kemal Kılıçdaroğlu göreceğiz önümüzdeki günlerde.
Tartışmayı kapatırken siyasi krizlerin doğasına dair bir hatırlatma da bulunmak da gerekli. Kılıçdaroğlu’nun dönme ihtimali siyasi bir kriz mevcut CHP yönetimi için. Siyasi krizleri yönetmenin ise iki yolu var: Ya olası sorun kaynağıyla hesaplaşırsınız. Ki bugüne kadar ne İmamoğlu ne de Özel bu yolu denedi. İkisi de açıkça Kılıçdaroğlu’nu suçlayan bir üslup kullanmadı. Ya da güç ilişkilerini dikkate alarak krizin kaynağındaki özneyi yalnızlaştırıp onu bir uzlaşmaya zorlarsanız. İlk yöntem için artık çok geç. İkincisi için ise hâlâ süre var.