[voiserPlayer]
Prens Sabahattin 1879 yılında İstanbul’da Seniha Sultan ile Damat Mahmut Celaleddin Paşa’nın çocuğu olarak Mehmet Selahattin adıyla dünyaya gelmiştir. Annesi Seniha Sultan, Osmanlı Padişahı II. Abdülmecid’in kızı, II. Abdülhamid’in ise kardeşidir.
Annesinin hanedan ile olan bu bağı dolayısıyla “Sultanzade” olan Mehmet Selahattin, kendi ilkeleri doğrultusunda daha çok Batıda karşılaştığımız “Prens” unvanını kullanmayı tercih etmiştir.
Babası Damat Mahmut Paşa, sarayın damadı ve II. Abdülhamid’in yakın arkadaşıdır. Adliye Nazırı olarak görev yaparken yaşanan Çırağan Baskını ile ilişkili olarak anılmış ve görevinden azledilmiştir. Bir süre sonra vaka ile ilişkisi olmadığı anlaşılınca kendisine Evkaf Nazırlığı ve Şura’yı Devlet üyeliği teklif edilse de kabul etmemiştir.
Damat Mahmut Paşa, bürokrasiden ayrı kaldığı bu süreçte II. Abdülhamid’e aktif muhalefeti ve eleştirileri ile öne çıkmış, bu durum da saray hafiyelerinin takibine girmesine sebep olmuştur.
İlerleyen süreçte aracılık yaptığı Bağdat Demiryolu ihalesinin İngilizler yerine Almanlara verilmesi II. Abdülhamid’e olan öfkesini ve muhalefetini iyice artırmış bunun üzerine çocuklarıyla beraber 1889 yılında önce Kahire’ye oradan da Fransa’ya kaçmıştır. Kaçtıkları Fransa’da baba ve oğulları, II. Abdülhamid karşıtı Jön Türkler tarafından yoğun ilgiyle karşılanmıştır.
Le Play Okulu ve Prens Sabahattin
Prens Sabahattin İstanbul’da geçirdiği yıllarında evinde döneminin önemli entelektüellerinden özel dersler alarak eğitim hayatını sürdürmüş ve bir Batılı gibi yetiştirilmiştir. Fransa’da ise çalışmalarını toplum bilimi alanında devam ettiren Prens Sabahattin, Le Play okulu ve onun önemli temsilcilerinden olan Edmond Demolins’in görüşlerinden oldukça etkilenmiştir.
Demolins’ten bu kadar etkilenmesinin ardında Le Play Okulu’nun Fransız İhtilali’nden sonraki dönemde Fransa’nın sürüklendiği karmaşık durumdan kurtarma amacını Osmanlı Devleti’ne uyarlayarak devleti çöküşten kurtarmayı amaçlaması yatmaktadır.
Edward Demolins kaleme aldığı “Anglo-Saksonların Üstünlüğünün Sebepleri Nelerdir?” adlı kitabında toplumları “kamucu/toplulukçu toplum” ve “bireyci toplum” olmak üzere ikiye ayırır. Ona göre kamucu toplumlarda bireyler kendi başlarına hiçbir şey yapamaz ve her şeyi devletten beklerler. Dolayısıyla bu toplumlarda birey yetişmez ve bu da toplumun güçsüz kalmasına sebep olur.
Bireyci toplumlarda ise birey gücünü devletten değil, bizatihi kendisinden alır. Bu da onun üretkenliğini artırarak içinde bulunduğu toplumu güçlü kılar. Demolins bu tespitlerinin ardından Anglo-saksonların üstünlüğünü, devlet yapılanmasında adem-i merkeziyetçi, toplum yapılanmasında ise bireyci olmalarına bağlar.
Prens Sabahattin’e Göre Osmanlı’nın Çöküşten Kurtuluş Reçetesi
Demolins’in görüşleri doğrultusunda Osmanlı Devleti’nin toplumsal yapısını tetkik eden Prens Sabahattin, Osmanlı toplumunu kamucu bir toplum olarak tanımlar. Prens Sabahattin’e göre Osmanlı Devleti’nin çöküşten kurtulması sadece meşrutiyetin yeniden ilan edilmesiyle hallolamaz. Çünkü, II. Abdülhamid’in baskıcı rejimi büyük ölçüde toplumsal koşulların bir sonucudur. Bu bağlamda, toplumsal koşullar değiştirilmedikçe istibdadın yeniden doğuşunun engellenebilmesinin garantisi yoktur.
Prens Sabahattin, hantallaşmış merkeziyetçi idarenin de yerini adem-i merkeziyete bırakması gerektiğini savunur. Çünkü adem-i merkeziyetin olmadığı bir ülkede birey her şeyi devletten beklemeye devam edecek ve kendi üretkenliği azalacaktır. Bu da yine merkezi güçlendirmeye devam edecek bir döngüye sebep olur.
Bu doğrultuda toplumda bireycilik fikrinin benimsenmesi ve gelişmesi için yeni bir eğitim sistemi inşa edilmesi gereklidir. Ayrıca Prens Sabahattin bürokrat sınıfının zayıflatılıp memur sayısının azaltılmasını savunmuştur. Çünkü ona göre devletin otoriter merkeziyetçiliği ile memur sayısı arasında doğru bir orantı vardır.
I. ve II. Jön Türk Kongreleri
I. Jön Türk Kongresi Prens Sabahattin’in hem maddi hem manevi girişimleri sonunda 1902 yılında Paris’te toplanmıştır. Kongreye Jön Türklerin yanı sıra Bulgar, Rum ve Ermeni komitaları da katılmıştır.
Kongreye zıtlıklar damga vurmuş Prens Sabahattin ve Ahmet Rıza etrafında iki gruplaşma ortaya çıkmıştır. Bu iki grup arasında II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi için meşru yolların mı yoksa ihtilalin mi kullanılacağı, yabancı ülkelerden destek alınıp alınmayacağı, merkeziyetçi idarenin mi korunacağı yoksa adem-i merkeziyetçi bir idarenin mi tesis edileceği konularında çetin tartışmalar yaşanmıştır.
Özellikle yabancı bir ülkenin desteği konusu hararetli bir tartışma ortamına sebep olmuştur. Prens Sabahattin bu türden bir müdahalenin ülke için yararlı olmadığını, fakat konunun hassasiyeti dolayısıyla gerekli olduğunu savunmuştur. [1]
Bu fikirsel ayrılıklar Jön Türklerin kongre sonrasında bölünmelerini beraberinde getirmiştir. Kongre sonrasında Prens Sabahattin, Teşebbüs-i Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti’ni, Ahmet Rıza ise Terakki ve İttihat Cemiyetini kurmuştur. Kurulan bu cemiyetlerin amaçlarını ve şahsi fikirlerini açıklamak üzere Prens Sabahattin tarafından Terakki Gazetesi, Ahmet Rıza tarafından ise Şura’yı Ümmet Dergisi çıkartılmaya başlanmıştır.
II. Jön Türk Kongresi ise İttihat ve Terakki’nin, I. Jön Türk Kongresi’nde yaşanan başarısızlıkların tekrarlanmasını önlemek isteğiyle bazı ön koşullarla 1907 yılında toplanmış ve kongre sonucunda bu ön koşullar doğrultusunda kararlar alınmıştır.
Bu kongrede dış müdahaleye kapılar kapatılmış, II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi ortak amaç olarak belirlenmiş ve bu yolda gerekirse kuvvet kullanılacağı kararlaştırılmıştır.
Anlaşılacağı üzere II. Jön Türk Kongresi’nde Prens Sabahattin, Ahmet Rıza ve dolayısıyla İttihatçılar ile uzlaşmış, direttiği adem-i merkeziyet ve şahsi teşebbüs fikirlerini bir kenara koymuştur. Sina Akşin’in ifadesiyle, “Herhalde meşrutiyetin yakın olduğu düşüncesi bu uzlaşmayı kolaylaştıran bir etkendir.”[2]
Kaçış ve Sürgünle Geçen Hayat
Prens Sabahattin 1908 yılında meşrutiyetin ilanıyla İstanbul’a dönmüştür. Fakat görüşleri İttihat ve Terakki ile uyuşmadığı için yeni hükümete muhalefete başlamıştır. O dönemde Prens Sabahattin’in görüşlerini benimseyen Ahrar Fırkası da muhalefet kanadında olmuş, fakat Prens Sabahattin aktif olarak hiçbir siyasi partiye katılmamıştır.
31 Mart Vakası’nın (1909) sorumluları arasında gösterilen Prens Sabahattin tutuklanmış fakat kısa sürede serbest bırakılmıştır. Daha sonra gıyabında yargılanıp idama mahkum edilmesiyle de tekrar yurtdışına kaçmıştır.
Prens Sabahattin 1913’te yaşanan Mahmut Şevket Paşa suikastında azmettirici olduğu öne sürülerek idama mahkum edilmiş ve bunun üzerine tekrar Fransa’ya kaçmıştır. İttihat ve Terakki’nin iktidardan düştüğü ve milli mücadeleye denk gelen dönemde yurda dönmüş ve faaliyetlerinde Ankara Hükümeti’ne destek olmuştur.
Tekrar yurtdışına gitmek zorunda kalmayacağını düşünse de 1924 yılında çıkarılan 431 sayılı “Hilafetin İlgasına ve Hanedan-ı Osmaninin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun” ile süresiz olarak sürgün edilmiştir. Bu tarihten itibaren hayatına İsviçre’de devam etmiş, burada daha çok sosyoloji alanında çalışmalar yürütmüş ve nihayetinde 1948 yılında sefalet içinde vefat etmiştir.
Kaynakça
[1] Kuran, A. B. (2000). İnkılap Tarihimiz ve Jön Türkler, Kaynak Yayınları.
[2] Akşin, S. vd. (1990). Türkiye Tarihi Cilt 3 Osmanlı Devlet 1600-1908, Cem Yayınevi.