Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Gassal Dizisi: Ölü Beden Kimin?
    Yazılar

    Gassal Dizisi: Ölü Beden Kimin?

    Adem Sağır29 Ocak 20259 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    Son dönemde nereye baksanız karşınıza Gassal dizisi çıkıyor. Diziyle ilgili birçok tartışma yapıldı ve hakkında yazılar yazıldı. Hatta gösterişli paneller, sosyal medya yayınları da sıklıkla karşımıza çıktı. Sosyal medyada uzun süredir herkesin aynı anda paylaştığı “diziyi izliyorum” temalı hikayeleriyle görünürlüğü daha da artan dizinin gerçekte nasıl bir yerde durduğunu tartışan bir yazıya ise henüz rastlamadım.

    Ölüm konusunda çalışmam ve Gassal kitabını yazmış olmamdan ötürü bu konuda yazı yazmanın artık bir gereklilik olduğu kanaatindeyim. Öncelikle belirtmeliyim ki dizinin popüler kültüre teslim olmuş bir yanının olduğunu akılda tutmak gerekir, ama bu yazıda dizi için aylarca yapılan reklamları ve insanların gözü kapalı yaptıkları paylaşımları konuşmayacağım.

    Dizinin her bir bölümü ayrı bir başlık ile yayınlanmış. İlk bölümde “Ben Gassal” diye başlayan dizi “Sen, Ben ve Çocuklar” adlı 10. bölümde sezonu kapatıyor. Dizinin iletişim araştırmaları boyutunda ne kadar başarılı olduğu ayrı bir tartışma konusu ve bu kısım bizi aşar. Ancak gerçek ile kurgu arasındaki derin kopuşun diziyi baştan sekteye uğrattığını söylemek gerekiyor. Ölüm, ölü beden ve gassal böyle şeyler değil!

    Gassal adıyla ortaya çıkan bir dizinin mesleğin her yönünü kurgunun içerisine yedirip anlatmasını beklerdim açıkçası. Kore dizilerinin başardığı kurgu ile gerçek hayat bütünleşmesini bizim dizilerin başaramıyor oluşu, her alanda olduğu gibi popülist söylemlere teslim olmakla alakalı bir durum olsa gerek.

    Öncelikle dizinin bütün bölümlerini bitirdiğinizde dizinin gassallık mesleğiyle çok da ilişkili olmadığını görüyorsunuz. Bu anlamda insanı ve kişisel olarak da ilgi alanıma girdiği için beni büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Ölümü dinden ve yaşamdan bu denli uzak anlatmasıyla ayrıca tartışılması gereken bir niteliğe sahip gibi duruyor dizi. Baki’nin dizi boyunca dindar olduğuna dair hiçbir imaja rastlamanız mümkün değil.

    Dizinin senaristinin bunu bilinçli mi yaptığı bilinmez ama sünni İslam’ın son derece katı kurallarla çerçevesini çizdiği mesleki bir alanı dinden bağımsız gibi anlatmak, gerçek hayattan oldukça uzak bir anlam inşa ediyor. Baki’nin adının Baki olması, kimilerinin iddia ettiği gibi, ölümü dinle ve Tanrıyla ilişkilendirmeye yetmiyor. Ya da cenaze arabası üzerindeki tabutun üzerinde yazan “Her nefis ölümü tadıcıdır” ayeti o hissiyatı yeterince yaratmıyor insanda.

    Hikâyenin kurgusu aslında tek bir soru üzerine kurulu: “Ölmek sorun değil, kafama sonrası takıldı. Ben ölünce beni kim yıkayacak?” Yalnızlığının içinde kaybolan bir adamın kendi ruh halini anlatmak için kullandığı anlamlı bir soru gibi duruyor. Ama soru, ölü bedenlerin artık bize ait olmadığı gerçekliğini deneyimlediğimiz günümüz Türkiye’si için havada kalıyor.

    Bugün Türkiye’de ciddi anlamda bir “ölü beden kimin” tartışması mevcuttur ve son on yılın özetini sadece bu soru üzerinden yapmanız mümkündür. Ölü bedenlerin kimin olduğu sorusu, dünya tarihinin en temel tartışmasını ölüler üzerinden tekrar dolaşıma sokuyor. Mezarlıkların parsellenip satılması, belediyelerin ölüyle ilgili her türlü işi ve sorumluğunu sizin adına üstlenmesi, gömü işinden taziye sürecine kadar ne yapılacağına sizin dışınızda bir üst aklın yanıt vermesi, makbul ölüler ve makbul olmayan ölüler ayrımının iktidar tarafından belirlenmesi tam olarak bahsettiğimiz bu konuyu açıklıyor.

    Literatürde ölü bedenin mülkiyeti sorusunu hukuki açıdan değerlendirdiğinizde karşınıza eşya hukuku çıkmakta ve bu hukuki tartışmaya göre ölü beden bir materyal olarak ele alınmaktadır. Ölü bedenin mülkiyetine eşya hukuku çerçevesinde baktığınızda, dizide bir mezarlıkta geçen sahnede, Nazım’ın, abisinin yanına gömülüp gömülmeme tartışmasında bir sorun ortaya çıkıyor. Ölünün nereye gömüleceği sorusu, önce eşin, eş yoksa birincil derecede yakınların yanıt vereceği bir sorudur. Dizide ise Nazım’ın eşinin bu konunun dışında tutulması ve ona gömülme konusunda herhangi bir soru yönetilmemiş olması -ya da salt buraya abisinin yanına gömülemez tartışmasının basit bir tarafı olarak tutulması- gerçekle kurgu arasındaki uyumsuzluğu gösteriyor.

    Belki de mezarlıktaki bu tartışma sahnesi, defin sırasında neden imam-hatip dua yapmıyor ya da Kuran okumuyor sorusunun üstünü kapatmak için kullanılıyor. Bu haliyle sahnenin gerçekliği tamamen ortadan kalkıyor ve sadece basit argümanlarla örülü bir gülmeceye dönüşüyor. Yıllardır yaptığım ölüm araştırmalarında kullandığım argümanlardan dolayı teologlar tarafından maruz kaldığım reddiyeler, nedense bu sahnede dünyevi olanı öte dünyaya da taşımak isteyen bir aile tartışmasını eleştirirken, sahnede törene dair dini ritüellerin neden olmadığı sorusunu es geçmektedir.

    Aslında dizide, ölüm dışı bir tartışma alanı olarak tipik bir politik söylemin görünür olduğunu da söylemek gerekir. Dizide kadının görünür olmaması oldukça rahatsız edici duruyor ve dizinin senaryosunun bir kadına ait olduğunu düşündüğünüzde bu rahatsız ediciliğin şiddeti daha da artıyor. Eşi çalışırken Ahmet’in evde çocuk bakması, kadın-erkek eşitliğinin önemsendiği gerçekliğini vermeye yetmiyor dizide. Aksine, aileyi üreme işlevine indirgeyen, kadını da eve dokunup güzelleştiren veya çocukla ev işleri arasında gidip gelen bir çizgide tanımlayan politik söylemin bir yansımasını seyrediyoruz.

    Bu gösteri, Elif’in çocuğu olmayacağı için evlenmek istememesinin aileyle üreme arasında kurulan ilişkiyi görünür kılmasıyla ve kadına doğurganlık sıfatıyla anlam katılmasıysa muhafazakar politik söylemin tam da kendisine karşılık geliyor. Muhtemelen muhafazakar siyaset tarafından salt üreme işleviyle tanımlanması nedeniyle aile, bugün en çok tartıştığımız konuların başında geliyor, gelmeye de devam edecek gibi duruyor.

    Dizinin ciddi bir diğer problemi, yazının en başında kısaca değindiğim gibi, Türkiye’de ölümün katı İslami kurallarla çevrelenmiş olmasına rağmen dizide dinin (İslam) hiçbir şekilde varlığının hissedilmemesi. Gassal, geleneksel formunda düşündüğünüzde, ölüye son görevi yapan kişi olarak göze çarpar ve ölüm işini Allah rızası motivasyonuyla yapar. Profesyonel bir iş olarak düşünüldüğünde dinin, gassalın sürekli ölü yıkamaktan dolayı uğradığı mesleki deformasyondan kurtulmasının bir aracı olduğu göze çarpar. Dizide ezan ve Kur’an sesinin hiç kullanılmamış olması, İslam’ın çerçevesini çizdiği bir ölüm gerçeğinden oldukça uzaklaştırıyor insanı ve rahatsız edici duruyor. Bu durum, dizinin gerçekle olan bağını kopartıyor ve insana dizinin aslında ölümle bir derdi yok dedirtiyor.

    Gassallarla kurduğum iletişimden gelen deneyim ve ölüm üzerine yaptığım araştırmalar bana şunu gösterdi ki erkek gassallar dindarlığı son derece üst seviyede yaşamaktadır. Gassal, salt kefenin nasıl kesilip biçildiğini ve gusülün nasıl aldırıldığını bilen birisi değil, aynı zamanda ölümün dini bağlamını ölüye, kendine ve ölü yakınlarına da yansıtan kişidir. İşinden arda kalan zamanlarda eline aldığı Kuran’ı okuyarak yaptığı işin duygusal ve fiziksel kirini üstünden atmaya çalışan bir tipolojiden bahsetmekteyiz.

    Ancak dizinin senaryosu, ölümle ve gassalın mesleğini icra etme biçimleriyle ilişkili her sahnede dünyevi olana teslim oluyor. Mesleği teknik ölçülere, lüks kefen takımı ya da teneşire, mezarlık manzarasına, helvaya, kazana ya da maşrapaya indirgiyor. Tipik bir şeyleşme durumu bu aslında, anlamı boşaltan ve bizi görsele odaklayan. Tam da böyle olduğu için popüler kültürün hızlıca dolaşıma soktuğu bir dizi haline dönüşüyor. Çünkü insanların duymak istediklerini veriyor, görmek istediklerini gösteriyor.

    Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta başörtülü hiçbir kadın temsilin dizide yer almamasıdır. Son bölümlere doğru bir nişan sahnesindeki başörtülü kadın dışında dizinin hiçbir sahnesinde başörtülü bir kadını göremiyorsunuz. Bunun dizide neden böyle olduğu bilinmez ama Türkiye’de hâlâ başörtüsü konusunda ciddi bir tartışma alanının olduğu sorunsalına kapı aralıyor bence. Özellikle hastanede hiçbir bir başörtülü temsilinin olmamasının bu yargımı daha da güçlendirdiği kanaatindeyim.

    Toplumsal ritüelleri ve ölümle ilgili geleneksel tutumları tiye alan dizide topluluk davranışına yapılan müdahale, “Helvalar ve Sırları” bölümüne geldiğinde havaya karışıyor. Bir ritüel biçimi olarak helva kavurmak bireysel olarak yası yaşamaya delilken, belediyenin sunduğu yemek hizmeti ve ölünün son defa evine getirilmesi isteği Baki’nin dilinden eleştiriye tabi tutuluyor. Aynı Baki, mezarlıkta su dökmek için ellerinde şişelerle bekleyen çocuklara bahşiş verebiliyor. Bu durum dizinin ciddi bir tutarsızlığı olduğunu göstermektedir. Kuşkusuz, hangi ritüelin doğru olduğuna karar vermenin ya da bu konuda söz söylemenin, son on yılın siyaset diline özgü bir tarafı olduğu da bir gerçek. İktidarın tanımladığı doğru-yanlış kavramları, dizide de helva ile yemek dağıtımı arasında gidip gelen bir izlek yaratmış.

    Manzarada gömülme isteği dizide, “ölülerin manzaraya ihtiyacı yok” şeklinde bir itirazla ortadan kaldırılıyor. Burada iki gerçeklik yok sayılıyor. Birincisi, mezarlıklar geride kalanların yaslarını yaşadıkları terapi alanlarıdır ve manzaralar ölüler için değildir, yaşayanlar içindir. Dizi senaryosunu yazanlar kalkıp İstanbul’da bir mezarlık turu yapmış olsalardı ne demek istediğimi daha iyi anlarlardı. Dolayısıyla mezarlık kültürüne yabancı olan bir bakış, gömülmeyi de sıradan bir eylem haline getirip küçümsüyor. Bu bakış tıpkı, TRT’nin kült dizilerinden birisi olan Masumlar Apartmanı’nda mezarlığa çiçek bırakan HAN’a kendince “ölüler çiçek istemez dua ister yaşayanlardan” diye eleştiren kişilerin derinliksiz ve yüzeysel bakışına benziyor. Bu noktada gassal dizisinde duanın da çiçeğin de olmadığını eklemek gerekir. Romantize edilmiş bir dağ lalesi de bu durumu kurtarmıyor. Yok sayılan ikinci gerçek ise mezarlıkların fiyatlarıdır. Belediyelerin fiyat listesine girilse ve bakılsa, mezarlıklardaki arsa fiyatlarının konuma ve manzaraya göre ne kadar pahalı olduğu görülecektir.

    Dizi boyunca insanların da ağzına pelesenk olmuş ölümle ilgili sözler var. “Ölüm bütün planları bozar” sözüyle ölümün nerede ve ne zaman geleceğine dair belirsizliğe dikkat çeken dizi, ölü bedeni yıkayan gassalın dilinden dökülen, “ölüm bizi masumlaştırır, her ölü bebeksidir” söylemiyle de en baştan sona içini boşalttığı gassalın işine anlam yüklemeye çalışıyor.

    Ölüm yıkıcıdır ve insanı köklerinden sarsar, savurur. Ölümden geriye kalan beden kirlidir ve gassalın yaptığı iş de kirli bir iştir. Ölüm, fiziksel ve duygusal olarak temas ettiği her şeyi kirletir. Dizinin, ölü bedenin kirliliğini es geçmesi ayrı bir tartışma konusu olsa gerek. Gassalla ilgili yanlış imajlar, klasik söylemlerle birleşince ölüm düşüncesi sulanıyor dizide. Bir tür romantize etme yoluna başvurularak ölümü hiçleştirme söz konusu.

    Pamuk ve gül suyu arasında sıkışmış bir ölüm anlatısı, Gassal’ın söyleme sıkışmışlığını gösteriyor. Sahi, artık pamuk yerine silikon kullanıldığını da buraya eklemek gerek. Modernize edilmiş tipolojiler, bir çeşit dünyevileşme etkisi olarak göze çarpıyor ve uzun süredir Türkiye’de tartışılan muhafazakâr/dindarların dünyevileşmesi ve dini materyalleşmesi tartışmalarını da farkında olmadan ifşa ediyor.

    Gassalın dizide maruz kaldığı damgalanma biçimi son derece önemli. Zira yaptığı iş, gerçekte de kirli bir iş olduğundan toplumsal damgaya açık. Ama bu noktada dizinin kurgusunda eksik olan şey, Baki’de belirmesini beklediğimiz içsel damga biçimlerini göremiyor oluşumuz. İçsel damga bir çeşit yabancılaşmadır ve buna (Gassal kitabını hazırlarken bir kadın gassaldan duyduğum tanımlamayla) “kalp katılaşması” diyoruz. Kuşkusuz kalp katılaşması, gassalın dindarlık durumuyla ilişkilidir, ama dizide gassalın dindarlığına dair hiçbir emare yok. Dizinin saatlerce süren on bölümünü izlediğinizde Baki’nin alnının tek bir defa secdeye değdiğini görmüyor oluşumuz, Gassal’ın gerçekte neyi ya da kimin dünyasını anlattığı gerçekliğini sorgulatıyor.

    Sözün özü, Gassal bir ölüm dizisi değildir, belli bir meslek anlatısı da içermez. Popüler siyasete teslimiyetin bir göstergesi olarak ölümü sulandırmış olması, pandemiden beri yazdığım yazılarda özellikle vurguladığım biçimleriyle, iktidarın ölümü kapatmasının bir uzantısıdır ve “ölüm hiçliği”dir. Bu çağın genel karakterinin anonimliğe boyun eğmek olduğu düşünüldüğünde, Gassal’ın da bu durumdan nasibini aldığı görülüyor. Dizi hakkında övgüler dizenlerin ya da diziyi eleştirenlerin gassalı bir de bu gözle seyretmesi gerekir.

    Kültür Sanat R2 Sosyoloji
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikDünya Gündemi | ABD-Çin Yapay Zeka Savaşında Yeni Perde: DeepSeek-R1
    Sonraki İçerik Soruşturmalar Ülkesi | Çavuşesku’nun Termometresi #234

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Cem Özen
    Yazılar

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Umut Dağıstan
    Bültenler

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Emrullah Özdemir

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Yazılar Cem Özen

    Dünya Gündemi: Trump’ın Körfez Turu, ABD-Çin Ticaret Savaşlarında Geçici Ateşkes

    13 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Yazılar Umut Dağıstan

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Bültenler Emrullah Özdemir

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}