Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Dünyada ve Osmanlı’da Milliyetçilik ve Ayrılıkçılık: Kürt Sorunu’nun Kökenleri Üzerine Tarihsel Bir Arka Plan
    Yazılar

    Dünyada ve Osmanlı’da Milliyetçilik ve Ayrılıkçılık: Kürt Sorunu’nun Kökenleri Üzerine Tarihsel Bir Arka Plan

    Emrah Gülsunar17 Temmuz 20199 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    “Kürt Sorunu”, Türkiye’nin en başat problemlerinden bir tanesi. İnişlerle ve çıkışlarla beraber bazen gündemin görece arka sıralarına düşüyor ancak bazen de en ön sırasına yerleşiyor ama Türkiye’nin en yakıcı sorunlarından birisi olmayı her daim sürdürüyor. En son, yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde, bir belediye başkanı seçimi yapılacak olsa bile, Abdullah Öcalan’ın mektubu üzerinden başlayan tartışmalar, aslında Türkiye’de hemen her sorunun bir şekilde Kürt Sorunu’yla derhal ilişkilenebileceğini bir kez daha gösterdi. Peki, böyle bir sorun neden var? Neden Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgesinde ayrılıkçı silahlı bir örgüt, Türk Silahlı Kuvvetleri’yle hemen her hafta sıcak çatışmaya giriyor. Neden hemen her yıl yüzlerce vatandaşımızı bu çatışmalarda kaybediyoruz? Bu yazıda bu sorulara cevap verebilmek amacıyla, önce dünyada ve Avrupa’da, sonrasında ise Osmanlı İmparatorluğu’nda ulus-devlet, milliyetçilik ve ayrılıkçılık meselelerine dair bir arka plan sunacağım.

    “Ya İstiklal Ya Ölüm”: Ulus-devlet, İmparatorluk ve Bağımsızlık Hareketleri

    Uzun bir evveliyatı olmakla birlikte, “ulusçuluk” ya da kullanıldığı bağlama göre aynı anlama gelmek üzere “milliyetçilik” akımının 1789 Fransız Devrimi ile ortaya çıktığı ve önce Avrupa’ya oradan da dünyanın her yerine yayılmaya başladığı genel kabul görür. Ulusçuluk, en temelde aynı etnik kökenden geldiği varsayılan, belirli düzeyde kültürel (özellikle dilsel ve dinsel) ortak özellikler taşıyan ve geçmişten günümüze bir kader birliği içerisinde olduğu varsayılan bir toplumsal grubun, küresel siyaset içerisinde kendi bağımsız politik örgütlenmesi ile yer alması gerektiğini savunur. Ancak böyle bir siyasal örgütlenme biçimi, o dönemde yani 18. yüzyıl sonlarında, Avrupa’daki “imparatorluk” kavramı ile çelişmektedir. Çünkü “imparatorluk” denilen siyasal örgütlenme biçimi, içerisinde belki onlarca etno-kültürel grubu bir arada bulundurmaktadır ve bu grupların ayrı politik örgütlenmelerini kurmaları imparatorluğun güç kaybetmesi anlamına gelmektedir. Bu da siyasal ve askeri çatışmayı kaçınılmaz olarak beraberinde getirmektedir.

    18. yüzyıl sonlarında iki tür “imparatorluk” tipinden bahsetmek mümkündür. Birincisi, tarihten beri süregelen, “geleneksel” ve “teritoryal” (yani topraksal genişlemeye dayalı) imparatorluktur. Bu imparatorluğun temel çalışma prensibi, merkezi imparatorluk devleti, ordusunu mobilize edebildiği oranda çevresindeki toprakları ve halkları askeri/siyasal egemenliği altına alması şeklinde işlemiştir. İkinci tür imparatorluk ise Avrupa’da 16. yüzyıldan itibaren, coğrafi keşiflerle ve kapitalist üretim ilişkileriyle beraber ortaya çıkan, ana devletin genellikle deniz aşırı toprakları kolonileştirmesi ve ana ülkeye altın, tarım ürünü ve ham madde taşıması biçiminde işleyen “kapitalist imparatorluk”tur. 18. yüzyıl sonlarında Avrupa’da Britanya, Fransa ve İspanya kapitalist imparatorluk tipine örnek gösterilebilirken, Avusturya/Habsburg, Rus ve Türk/Osmanlı imparatorlukları geleneksel imparatorluk tipine örnek olarak verilebilir. Fransız Devrimi ile ortaya çıkan milliyetçilik akımı, her iki imparatorluk tipinden de bağımsızlaşma hareketlerini beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda, 18. yüzyılın sonları itibariyle tüm dünyada “bağımsızlık savaşları” furyasının başlaması bir tesadüf değildir. Uygun koşullarda, belirli bir nüfusa sahip her etno-kültürel grup, bir “millet” oluşturduğunu iddia ederek zamanla kendi bağımsız politik örgütlenmesini talep etmiştir.

    1775-1783 Amerikan Bağımsızlık Savaşı, modern anlamdaki ilk bağımsızlık savaşı olarak görülebilir. Bu dönemden önce de, elbette, belirli bir toplumsal grup, belirli bir toprak parçasının bağımsız bir siyasal örgütlenme olabilmesi için mücadele vermişti. Ancak bu mücadeleler ya siyasal elit düzeyinde bir iktidar mücadelesinin sonucu olarak ya da ekonomik durumundan memnun olmayan köylü isyanları biçiminde gelişiyordu. Amerikan Bağımsızlık Savaşı ile birlikte ilk defa, “halk egemenliği” ilkesine dayalı, belirli bir vatandaşlık ve hukuki eşitlik ilkesini içeren ve modern bir ulus-devlet kurmayı hedefleyen bir hareketin, o dönemki ismiyle “On Üç Koloni”nin ana devlet Büyük Britanya’ya isyan etmesiyle başladığını söylemek mümkündür. Bu hareketi, sonraki on yıllarda Haiti Devrimi ve Latin Amerika’nın tamamını kapsayan bağımsızlık hareketleri izlemiştir.

    Öte yandan, Amerika kıtasının tamamını kapsayan ve kapitalist imparatorluklara karşı gelişen bağımsızlık hareketleri, Avrupa’daki teritoryal imparatorluklara karşı gelişen bağımsızlık hareketlerinden farklıdır. Örneğin, Amerika’daki hareketler daha çok kapitalist/emperyalist sömürü ilişkilerinden kurtulmayı amaçlayan, temeli daha ekonomik olan ve etno-kültürel yönü görece daha az baskın olan hareketlerdir. Avrupa’daki Habsburg/Avusturya, Rus ve Türk/Osmanlı imparatorluklarına karşı gelişen “merkez-kaç/ayrılıkçı” hareketler ise ekonomik bir temeli mutlaka olmakla birlikte etno-kültürel ve tarihsel yönü daha ağır basan hareketlerdir.

    19. yüzyıl itibariyle Avrupa’daki Avusturya, Rus ve Türk imparatorluklarının temel sorunu, söz konusu “merkez-kaç/ayrılıkçı” hareketlerin nasıl dizginleneceğiydi. Zira 17. Yüzyılda İtalyan ve Almanların Avusturya; Polonyalıların Rus; Rumların ise Osmanlı egemenliği altında yaşaması belirli bir ekonomik refah seviyesi ve kültürel özerkliğe sahip oldukları sürece sorun olmuyordu. Ancak 19. yüzyıla gelindiğinde Fransız Devrimi’yle “her millete bir devlet” kuralının yaygınlık kazanmasıyla birlikte, belirli bir nüfusa sahip her etno-kültürel grubun kendi bağımsızlığı için savaşması bir zorunluluk halini almış gibiydi. Bir nevi cin şişeden çıkmış ya da virüs dolaşım sistemine enjekte edilmişti. Artık geriye dönüş oldukça zordu.

    “Türkler Evine Dönsün!”: Osmanlı’da Bağımsızlık Hareketleri

    Amerika’daki kapitalist imparatorluklara karşı olanlar dışında, görece daha etno-kültür temelli bağımsızlık hareketleri, kapitalist üretim ilişkilerinin merkezi olarak ilk kez Avrupa’da ortaya çıktı ve yaygınlık kazandı. Avrupa’da ise, muhtemelen merkezî devlet gücünün muadillerine oranla daha zayıf olmasıyla ilişkili olarak, öncelikle Osmanlı’nın Balkan topraklarında daha başarılı oldu. Rus ve Avusturya imparatorluklarında da ulusçu akımlar 19. yüzyıl boyunca tüm hızıyla sürmüş olmasına rağmen bu imparatorlukların, Osmanlı’ya oranla kendi topraklarındaki ulusçu akımları bastırabilme kapasiteleri daha yüksekti.

    Osmanlı’da önce Sırplar, uzun yıllar süren isyanlar sonucu özerklik kazandı ancak hemen sonrasında Avusturya İmparatorluğu’nun egemenliği altına girmek zorunda kaldı. Daha sonra Yunanlılar/Rumlar Osmanlı’ya karşı isyan etti ve 1821-1829 Yunan Bağımsızlık Savaşı ile görece küçük bir toprak parçası üzerinde de olsa bağımsız bir devlet kurmayı (büyük güçlerin de yardımıyla) başardı. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki bu isyanları tüm bir 19. yüzyıl boyunca Bulgarlar, Rumenler, Ermeniler ve diğer başka uluslarınki izledi. Avrupa’nın çok farklı yerlerinde de Belçikalılar, İtalyanlar, Almanlar, Polonyalılar vs. kendi ulus devletlerini kurabilmek için egemenliği altında bulundukları imparatorluklara karşı mücadeleler yürüttüler.

    Meseleyi Kürt Sorunu ile ilişkilendireceğimiz için Osmanlı üzerinden ilerlersek, Osmanlı’nın 19. yüzyıl başındaki sosyo-siyasal sistemi ulusçu akımları dizginleyecek bir yapıda değildi (ki bu yüzden isyanlar çoğu zaman salt askeri yöntemlerle bastırılmaya çalışılıyordu). Osmanlı, o dönemde “millet” adı verilen bir sosyo-siyasal sistemle yönetiliyordu. Ancak dikkat edilmesi gereken husus, burada ”millet” kelimesinin “etno-kültürel” bir topluluğa işaret eden “ulus” anlamından öte “dinsel” bir topluluğa işaret etmesidir. Bu bağlamda Osmanlı’da, Müslümanlar, Ortodoks Hristiyanlar, Ermeniler, Yahudiler, vs. ayrı “millet”leri oluşturmaktaydılar. Bu milletlerin her biri siyasal ve ekonomik olarak merkezi Osmanlı Devleti’nin yönetimi altında, ancak aile ve miras hukuku gibi belirli kültürel ve hukuksal alanlarda kendi kurumsal dini otoritesine bağlı olacak şekilde özerktiler. Bununla birlikte, Fransız Devrimi ile ortaya çıkan “ulusçuluk” akımı dinsel bir yönü de olmakla birlikte daha etno-kültüre dayalı hareketlere işaret etmekteydi. Bu yüzden Osmanlı içerisinde örneğin Ortodoks “milleti”ne mensup olarak görülen ama aslında başta dil olmak üzere tarihsel olarak farklı ento-kültürel özelliklere sahip Rum, Bulgar, Rumen ve Sırplar ayrı ayrı kendi bağımsız devletlerini talep etmekteydiler. Dolayısıyla, modernite öncesinde oluşturulan Osmanlı’daki “millet sistemi”, modern dönemin sorunlarına çare üretebilme kapasitesinden yoksundu.

    Osmanlı İmparatorluğu, siyasal, ideolojik ve kültürel düzlemde bu ayrılıkçı hareketlerle mücadele edebilmek ve İmparatorluğu bir arada tutabilmek için Tanzimat Dönemi’yle beraber (1839-1876) “Osmanlıcılık” fikrini ortaya attı. Modern çağda ve daha özelde 19. yüzyılda her devlet artık egemenliği altındaki toplumun neden aynı siyasal örgütlenme içerisinde bir arada yaşadığına dair askeri tahakkümün ötesinde ikna edici fikirler geliştirmesi gerekiyordu. Örneğin bağımsız bir Yunan Devleti’nin varlığının sebebi tarihsel ve etno-kültürel düzeyde var olan ya da var olduğu düşünülen “Yunan Ulusu”ndan ileri geliyordu. Osmanlı’nın da böyle bir meşruiyet zeminine ihtiyacı vardı. Bunu fark eden Osmanlı yöneticileri, farklı din, dil ve kültürden çok çeşitli toplumsal gruplara ortak bir aidiyet duygusu kazandırmayı amaçlayan “Osmanlılık” kimliğini topluma benimsetmeye çalıştı. “Osmanlı” olma, farklı “millet”leri de “kesen” ve onları kapsayan bir aidiyetti. Osmanlı İmparatorluğu içerisinde yaşayan farklı millet, etnisite ve kültürden insanlar hukuksal düzeyde “eşit” sayılacaklardı ve böylece siyasal/hukuksal düzeyde bir yekparelik olacaktı. Aynı şekilde 1876 Anayasası da, bir yönüyle, benzer endişeleri gidermeye yönelikti. Eğer, tüm “Osmanlı toplumu”nu temsil eden bir anayasa ilan edilirse, İmparatorluğun ayrılıkçı unsurları kendilerini İmparatorluğa daha ait hissedebilir ve ayrılıkçı amaçları ortadan tamamen kalkmasa bile hafifleyebilirdi.

    Bu çabalar kısmi bir başarı elde etmekle birlikte istenilen sonucu vermedi. Örneğin, 1820’lerde Yunanlıların başardığını, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında, bu defa Rumenler, Bulgarlar ve Karadağlılar, tüm bir 19. yüzyıl boyunca süren mücadeleleri sonucu, başararak kendi bağımsız ulus devletlerini kurmuşlardı. Aynı şekilde bu dönemde bağımsız bir devlet sahibi olmayan İmparatorluğun diğer bir Hristiyan unsuru Ermenilerin de bağımsızlık talepleri azalmamış, aksine gittikçe artmıştı.

    “Virüs”ün Müslümanlara da Bulaşması: “Müslüman Milliyetçiliği”nin Yükselişi ve Düşüşü

    Bu noktada dikkat edilmesi gereken bir husus, Osmanlı’daki ayrılıkçı hareketlerin tamamının İmparatorluğun Hristiyan unsurları tarafından gerçekleştiriliyor olmasıdır. Bunun bir sebebi, ulusal kimliğin en önemli unsurlarından birisinin din olması ve devletin temelinin, sekülerleşmeci ve hukuksal-eşitlikçi birçok reforma rağmen, İslam’a dayalı olduğu Osmanlı’da Hristiyan unsurların devlete ve ülkeye olan bağlılıklarının zayıf olmasıdır. Tam da aynı sebepten ötürü, yani devletin temelinin İslam’a dayanması sebebiyle, Osmanlı’nın Boşnaklar, Arnavutlar, Türkler, Kürtler ve Araplar gibi Müslüman unsurlarında ayrılıkçı hareketler çok daha zayıftır ve hatta yoktur. Ancak bu durumun bir diğer nedeni de, Hristiyan unsurların dışa bağımlı Osmanlı ekonomisinde kapitalist üretim ilişkilerine daha fazla entegre olması, bu unsurlar içerisinde ortaya çıkan tüccar sınıfının ulusçu akımlara liderlik etmesidir. İmparatorluğun Müslüman unsurları ise ya “köylü” ya da “devlet yöneticisi” sınıflarına mensuptur ve içlerindeki tüccar sayısı oldukça düşüktür. Köylü sınıfı, ulusçu fikirlere öncülük edebilme kapasitesinden yoksulken, Müslüman devlet yöneticilerinin de birinci amacı İmparatorluk’tan ayrılmak değil onu bir arada tutabilmektir. Dolayısıyla bu dönemde ulusçu fikirler, Müslüman unsurlarda Hristiyanlar kadar yaygınlık kazan(a)mamıştır.

    1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Osmanlı’nın Balkan toprakları iyice küçülüp İmparatorluk içerisindeki Müslüman nüfusu oransal olarak ciddi bir artış gösterince II. Abdülhamid (1876-1909), seküler unsurlar taşıyan ve hukuksal eşitliğe dayanan “Osmanlıcılık”ı büyük oranda terk edip İmparatorluğun o dönemki demografisini de yansıtan “İslamcı” bir politika izlemeye başladı. Devletin İslam üzerine bina edilmesi siyasetini güçlendirdi ve toplumun çoğunluğunu oluşturan Müslümanlara, bu kimlik üzerinden bir aidiyet kazandırmayı hedefledi. Bu politika, bir yönden başta Ermeniler olmak üzere Hristiyan unsurları İmparatorluğa daha da yabancılaştırırken, diğer yandan Osmanlı içerisindeki farklı Müslüman etno-kültürel yapıların bir aradalığına dayalı bir “Müslüman milliyetçiliği” fikrini besledi. “Millet sistemi” zaten tüm Müslümanları aynı “millet”in parçası sayıyordu. II. Abdülhamid döneminde bu birliktelik duygusu ve aidiyeti, modern bir formda yeniden canlandırıldı.

    Bununla birlikte, 19. yüzyılın sonundan itibaren özellikle toplumun ileri gelenleri (“elitler”) arasında yavaş yavaş aslında Osmanlı’nın Müslüman unsurlarının da birbirlerinden farklı olabileceği düşüncesi hâkim olmaya başladı. Eğer Rumlar sadece “Ortodoks Hristiyan” değil aynı zamanda “Rum/Yunan” ise ve kendilerine ait bir tarih ve kültüre sahiplerse, o zaman İmparatorluktaki çeşitli Müslüman topluluklar da sadece “Müslüman” olamazdı. Aynı zamanda Türk, Arap, Kürt, Arnavut olmalıydı.

    İşte bugünkü “Kürt Sorunu”nun tarihsel kökenlerini, “Müslüman milliyetçiliği”nin çözülmeye başlaması, Osmanlı’daki her Müslüman etno-kültürel unsurun ayrı ayrı kendi aidiyet duygusunu kazanması ve önce kültürel sonra da politik eksende kendi milliyetçi hareketini geliştirmesi sürecinde aramalıyız. Yukarıda çerçevesini çizdiğimiz, ulusçuluk, imparatorluk, ayrılıkçılık, bağımsızlık kavramları ve süreçleri ile birlikte ele alınacak bu çözülme süreci, bize neden bir “Kürt Sorunu” ile karşı karşıya kaldığımızı açıklayacaktır. Bunu da bir sonraki yazımda irdelemeyi planlıyorum.

    Siyaset Tarih
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikS-400’ler ve F-35’ler: Askeri Değil Siyasi Tercihler
    Sonraki İçerik Türkiye’de Medya Tartışmaları ve Politikanın Tahakkümü

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Cem Özen
    Yazılar

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Umut Dağıstan
    Videolar

    Parlamenter Sistem Nasıl Geri Gelecek? | Çavuşesku’nun Termometresi #252

    8 Mayıs 2025 Melis Konakçı, İlkan Dalkuç ve Burak Bilgehan Özpek

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Yazılar Cem Özen

    Dünya Gündemi: Trump’ın Körfez Turu, ABD-Çin Ticaret Savaşlarında Geçici Ateşkes

    13 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Yazılar Umut Dağıstan

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Bültenler Emrullah Özdemir

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}