[voiserPlayer]
08.11.2023 tarihinde Türk hukuk tarihinde örneği görülmemiş bir karar ile karşılaştık. Kamu hukukçuları başta olmak üzere hukuka dair en ufak bilgisi olan herkesi dehşete uğratan bir karardı bu.
Bilmeyenler için, Anayasa Mahkemesi Can Atalay’ın derhal tahliye edilmesi ve milletvekilliği görevini yapması gerektiğini söyleyen bir karar vermişti. Fakat ilk derece ceza mahkemesi tabiri caizse topu Yargıtay’a atmıştı. Yargıtay da beklenenin çok ötesinde bir karar yayınladı. Bu karar öncesinde aslında Yargıtay Başsavcılığı’ndan gelen mütalaa bir ipucu vermişti.
Bu mütalaada başsavcı Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’ya aykırı olmayan kararları iptal edemeyeceğini ve mahkemenin anayasallık denetimi kapsamında sahip olduğu “hukukilik denetimi”nin sınırlarının çok iyi tayin edilmesi gerektiğini belirtti. Bu açıdan bakıldığında savcı haklı sayılabilir. Ancak zaten Anayasa Mahkemesi tam olarak bunu yapmıştı. Yani Anayasa Mahkemesi, daha önce defalarca kez benzer durumlarda verdiği kararlarda olduğu gibi, bir milletvekilinin cezaevinde tutulamayacağını, cezasını vekilliği bittikten sonra çekmesi gerektiğini söyledi.
Yargıtay, Anayasa Mahkemesinin bu gerekçelerini beğenmemiş olacak ki hem kararı uygulamama hem de Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma yönünde son derece tuhaf bir karar aldı. Bu suç duyurusu kararı hukuk açısından dehşet verici. Bu noktada bilmeyenler için şunu söylemekte fayda var: Anayasamızda yer alan 153. madde uyarınca AYM kararları devletin her kademesi ve her işlevi için bağlayıcıdır. Hüküm şu şekilde: “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.”
Bu Anayasa hükmünün gayet açık olduğunu düşünüyorum ve bu hüküm karşısında herhangi bir başka mahkemenin Anayasa Mahkemesi kararını uygulayıp uygulamama yönünde takdir yetkisi olmadığı da çok açıktır. Yargıtay 3. Ceza Dairesi üyeleri hariç… Bu nedenle, Anayasa Mahkemesinin kararı yayınlandığı gibi Can Atalay’ın derhal serbest bırakılması gerekirdi. Ama olmadı. Üstüne üstlük Yargıtay tüm hukukçuları şok eden bir suç duyurusu kararı verdi.
Bu noktada Anayasa Mahkemesi üyelerinin yargılanması hususuna da değinmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Anayasamız uyarınca Anayasa Mahkemesi üyeleri görevlerine ilişkin suçlarda Yüce Divan’da yargılanır. Acaba Yüce Divan nedir? Türk hukukunda Yüce Divan, Anayasa Mahkemesidir. Demek ki Anayasa Mahkemesi üyelerinden 9’u Anayasa Mahkemesinde yargılanmalı! Hukuk garabetini görüyor musunuz?
İnanılmaz bir akıl tutulması yaşadığımız bir hukuki dönemden geçiyoruz. Anayasa Mahkemesi üyelerinin görevlerine ilişkin suçlardan yargılanmasına ilişkin düzenleme yapılırken kanun koyucu neredeyse tüm üyelerinin aynı anda, aynı dosyaya ilişkin ve işleri olan kararı verdikleri için şikayet edileceklerini düşünmemiştir muhtemelen. O yüzden Yargıtayın bu kararı sonrasında uygulamada ne yaşanacak hep birlikte göreceğiz.
Hukuki kanaatimi soracak olursanız Anayasa Mahkemesi üyeleri görevlerini yaptılar. Bugüne kadar Anayasa Madde 14 hakkında verdikleri kararlar ile tutarlı ilerdiler. Yani Can Atalay özelinde yepyeni bir gerekçe uydurulmadı. Adalet Bakanı’nın ve Yargıtayın sürekli referans verdiği bu Anayasa Madde 14 ne? Bilen, farkında olan kaç kişi var acaba? Anayasa Madde 14 metni şu şekilde:
“Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.”
Yani bu madde, hakkın kötüye kullanılması yasağıdır. Peki, bu maddeye bakınca siz anlayabiliyor musunuz hangi faaliyetler, hangi suçlar ne şekilde bu kapsama girer? Şahsen ben anlamıyorum. Anayasa Mahkemesi de yıllardır bunu söylüyor. Bu kadar geniş, belirsiz bir hüküm ile kişilerin özgürlüklerinin engellenmesi, seçilme haklarının durdurulması ve milletvekilliği faaliyetlerinden alıkonulması mümkün değil diyor. Tekrar altını çiziyorum. Anayasa Mahkemesi ilk kez Can Atalay için demedi bunu. Evet, Madde 14’e aykırı fiiller milletvekilliği dokunulmazlığında istisnasıdır. Ama hangi suçların bu madde kapsamında olduğunu belirleyen bir anayasa ya da kanun hükmü bulunmuyor.
Bu nedenle de Anayasa Mahkemesi, bu hükmün açıklandığı, kapsamının belirlendiği bir kanun hükmü olması gerekir diyor. Çok haklı değil mi? Bir hukuk devletinde belirlilik, hukuki güvenliğin temelidir. Yaptığınız suç mu bilmeden cezalandırılmanız uygun mu? Bu arada bilmemekten kastım sizin bireysel bilmemeniz değil, buna ilişkin bir hüküm olmaması, açıklayan netleştiren bir düzenleme olmaması. Anayasa Mahkemesi burada hepimizi koruyor. Yargıtay ise ben bu sınırı belirlerim diyor. Ancak hiçbir mahkemenin böyle bir yetkisi yok. Eğer suçları kanun değil Yargıtay belirlemeye başlarsa hepimiz için çok korkunç ve hiçbir güvenliğin olmadığı bir döneme gireriz.
Anayasa Mahkemesi hak ve özgürlüklerin korunması bakımından görevini yerine getirirken Anayasadaki açık hükme rağmen bu kararı uygulamayan Yargıtay üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulması gerekiyor. Zira, Yargıtay bu kararları ile Anayasanın üstünlüğünü reddederek bir yargı darbesi yapıyor.
Yargıtay ile AYM arasında son zamanlarda genel olarak bir gerilim olduğu zaten biliniyordu. Ekim ayı, iki yüksek yargı kurumu için gerilimli bir ay oldu. Ekim ayında Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin maaşlarına, birinci sınıf hakim savcılarınkinden daha çok ek zam yapılmasını öngören kanun hükmünü iptal etti. Bu karar üstüne AYM’nin Avrupa Konseyi projesi kapsamında gerçekleşen etkinliklerine Yargıtay üyeleri gelmedi. Kulislerde bunun sebebinin protesto olduğu konuşuldu. Diğer bir iddia ise çeşitli çıkar grupları arasında “operasyon” yapılmasının bu karara neden olduğu. Fakat bir hukukçu olarak bunları spekülatif buluyorum. Gerekçesi her ne olursa olsun hukuki olmayan bu karar ve açıklamalardan derhal vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Anayasa her türlü kanunu, kararı, eylemi bağlayan en üst düzenlememizdir. Bütün yargı kurumları da bunu göz önünde bulundurarak hareket etmeli. Bunun hepimizin hukuki güvenliği için bir gereklilik olduğunu unutmadan, bu karar karşısında demokratik ve hukuki tüm haklarımızı kullanmamız elzemdir.