[voiserPlayer]
Anayasa fetişizmi kavramı Türkiye’de çok yaygın kullanılıyor. Elbette boş yere değil. Türkiye Cumhuriyeti’nde mevcut anayasa, 1980 darbesi sonrasında yürürlüğe giren 1982 Anayasası. Mevcut iktidarın da sıklıkla kullandığı tabirle “DARBE ANAYASASI” yani. Peki kaç kere değişti bu anayasa? Bu sorunun cevabı günlük siyasette çok göz ardı ediliyor. Son 3 değişiklik (2007, 2010 ve 2017) Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde olmak üzere mevcut anayasa tam 21 kez değişikliğe uğradı. Ve özellikle son 2 değişiklik, sistem değişikliği de içerdiğinden, Anayasa’nın ilk hâlinden pek bir eser bırakmadı. O zaman neden hâlâ bu anayasa değişikliği sevdası ve anayasa değişikliği ile ne hedefleniyor?
Gelişmiş ülkelere baktığınızda bu kadar çok anayasa çalışması görmezsiniz. Fakat, anayasa hukukunun temel konularını oluşturan hususlarda bir düzen hakimdir ve yine anayasacılığın temel kapsamında olan temel hak ve hürriyetler daha verimli şekilde korunur. Sanki anayasayı tekrar değiştirme isteğinin sebebi, anayasanın dışında bir şeylerde gibi duruyor bu duruma bakınca.
Anayasalar bazı ülkelerde çok geniş bir çerçevedir. Bazı ülkelerde ise bizimki gibi “FUTBOL TAHKİMİNE” ilişkin hüküm bile bir şekilde Anayasaya girebilir. Bu arada, mesela spor tahkim hükmü gibi bir detay, darbeci yönetimin yaptığı anayasada tahmin edersiniz ki yoktu. Bu değişiklik de AKP döneminde eklendi. Peki, madem bu anayasayı beğenmiyorlar, esaslı konularda düşünülen değişiklikleri neden tamamlamadılar? Şahsen ben bu soruya henüz bir cevap bulamadım.
Neyse, öncelikle görüşümü baştan söyleyeyim: Mevcut Anayasamız mükemmel diyemem, ama pek çok sorunun sebebi anayasa değil; anayasanın uygulanmaması. Anayasa değişikliğine ihtiyaç var mı? Şekli anlamda bir değişikliğe ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Yani Anayasa o kadar fazla değişti ve bu değişiklikler o kadar bölük pörçük yapıldı ki temel hukuk metnimizin yapısal bütünlüğünde ciddi bir bozulma var. Anayasa metninin Türkçesi ve anlam bütünlüğü gibi konuların üstünden geçilmeli.
Mevcut (Türk tipi olarak ifade edilen ve dünyadaki demokratik başkanlık sistemleri ile alakası olmayan) hükümet sisteminin değişmesini istemek ya da istememek bambaşka bir yazının konusu olur. Fakat böyle kapsamlı bir değişikliğin şu an gündem olmadığını düşünürsek sistem aynı kalsa dahi yapılabilecek ve hatta anayasacılık çerçevesinde ve hukuk devleti ilkeleri gereği değişmesi gereken hususlar da bence var. Öncelikli olarak kuvvetler ayrılığını sağlamak, partili cumhurbaşkanı olacak ise kendisinin atama yetkilerinin sınırlandırılması, yüce divan yargılamasına ilişkin teknik aksaklıkların çözülmesi gibi konular başta olmak üzere bazı değişiklikler yapılmasında fayda olacaktır. Ancak, muhtemeldir ki arzulanan değişiklikler bu yönde olmayacak.
Yeni değişikliklere ilişkin konuşulan muhtemel fikirlere değinmeden önce biraz bu anayasa değişikliği meselesini açmak istiyorum. Çünkü, bence yaygın olarak bir bilgi eksikliği var. Anayasa değişikliği iki şekilde yapılır. Birincisi, basit tabirle sıfırdan bir anayasa yapımıdır. Bunu hukuki anlamda yalnızca kurucu iktidarlar yapabilir ve bu aslında sıradan olmayan bir durumdur.
Kurucu iktidar ne zaman ortaya çıkar? Sıfırdan, yepyeni bir düzenle karşılaştığınızda: devrim, darbe, devletlerin birleşmesi, ayrılması gibi gerçekten olağandışı sayılacak durumlarda. Demokratik yöntemlerle bir kurucu iktidarın ortaya çıkması mümkün değildir. Anayasaların diğer değişme şekli ise tali iktidarlar ile olur. Bugün bizim tartıştığımız bu yöntemdir. Yani, ancak mevcut anayasa üzerinde değişiklik yapabiliriz. Durum buysa anayasa hâlâ “darbe anayasası” olmayacak mı? Bu nedenle, bu tabiri gülünç buluyorum. Anayasanın demokratik niteliğini anlamak için içeriğine bakmamız gerekir. Darbe yönetiminin hukuksuzca hazırladığı ve demokratik olmayan anayasa ise zaten defalarca değişti.
Gelelim en merak ettiğimiz kısma: Şapkadan bu defa ne çıkacak? Bazı emareleri yakın zamanda almaya başladık, ama toplam paketten ne çıkacağı konusunda ancak fikir yürütebiliriz. Cumhurbaşkanının zikrettiği ilk değişiklik “%50+1” kuralı oldu. Hâlihazırda ilk turda bir adayın halk tarafından cumhurbaşkanı seçilebilmesi için kullanılan geçerli oyların %50’sinden 1 fazlasını alması, yani salt çoğunluğu sağlaması gerekiyor. Bunun yüksek bir oran olduğunu ve olmayacak koalisyonları bir araya getirdiğini de yine Cumhurbaşkanı ifade etti.
Şahsen bu talebin hukuken çok tehlikeli bir değişiklik olduğunu düşünüyorum. Çünkü, mevcut sistemde yetkileri çok geniş ve neredeyse sınırsız güçte bir cumhurbaşkanlığı makamı var. Üstüne üstlük de bugüne kadar olmayan bir şekilde partili bir cumhurbaşkanlığı var. Bu kadar fazla yetkiye sahip görevdeki birinin kesinlikle ciddi bir toplumsal mutabakatı sağlaması gerekiyor.
İddia edilen diğer bir değişiklik önerisi ise cumhurbaşkanının ikiden fazla seçilmeme kuralı. Bu kural zaten son seçimde “sistem değişikliği” iddiası ile anayasaya aykırı şekilde delindi. Ama bu sefer doğrudan anayasa değişikliği ile işleneceği fikri çok da uzak gelmedi şahsen bana. Bu değişiklik de yine aynı gerekçelerle çok tehlikeli. Üç dönemde aynı kişi bu kadar sınırsız yetki ile görev yapar ise bürokraside kadrolaşmanın dehşet boyutlara erişeceğini görmek için hukukçu olmaya hiç gerek yok.
Dile getirilen bazı değişiklik teklifleri dışında ben yüksek yargıda da yenilikler bekliyorum. Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi arasındaki kriz, Adalet Bakanı ve Cumhurbaşkanı tarafından da defalarca altı çizilerek gündeme getirildi ve Anayasa Mahkemesi suçlandı. Burada ilk yapılacak şeyin Anayasa Mahkemesi’nin paketlenmesi (“court packaging”) olacağını düşünüyorum. Bunu yaparken de uzun yargılama süreleri ve özellikle de bireysel başvuru sonrası defaatle dile getirilen iş yükü fazlalığı bahane edilerek üye sayısının artırılmasının sağlanması mümkün.
Ama burada şu hususun altını çizmekte fayda var. Zaten hâlihazırdaki üyelerin çoğu AKP döneminde ve Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı döneminde kendisi tarafından atanan üyeler. Yani bu şekilde sorunu çözemeyeceklerini düşünmeleri de çok olası. O yüzden ben, hakimlik teminatları bakımından yeni düzenlemeler gelebileceğini düşünüyorum. Bunu da Yüce Divan yargılama usulü üzerinde değişiklik yaparak sağlamaları mümkün.
Tarihimizde bugüne kadar sadece bir yüksek hakim yüce divanda yargılandı. Çünkü gerçekten gerekli kovuşturma izinlerinin çıkması çok zor. Bu koşullar aslında yüksek hakimler için olması gereken bir teminat ki bağımsız ve tarafsız karar verebilsinler. Fakat, düşünülen değişiklikler arasında yüce divan görevinin AYM’den alınması dahi söz konusu olabilir. Bu görev Yargıtaya verilebilir ya da özel bir sistem ile yeni bir mahkeme kurulabilir.
Her ne ile karşılaşacağımız henüz net değil. Ama bizim yeni anayasaya değil, anayasanın uygulanmasına ihtiyacımız olduğu net. Umarım anayasa değişikliği için gerçekleşecek bir referandum sürecinde halkın doğru bilgi alma hakkı korunur ve ülkenin geleceği için en doğru karar verilebilir. Zira, özellikle 2010 değişikliğinde birkaç pozitif değişiklik ile hukuk devleti ile bağdaşmayan hükümler bir arada aynı torbaya atıldı ve halkın doğru karar verme hakkı elinden alındı.