[voiserPlayer]
28 Kasım 2022 tarihinde Altılı Masa’nın üyesi olan partiler bir araya gelerek anayasa değişiklikleri için önerilerini anlattılar. Toplantı öncesi 100 madde değişikliği olacağı konuşulmuştu. Ben de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda bu kadar değişikliğe ihtiyaç duyulmasını ilginç bulduğumu dile getirmiştim. Sorunun anayasa metninden ziyade uygulamada olduğunu da her zamanki gibi belirtmiştim. Genel başkan yardımcıları açıklamaları yaparken ülkenin her alanda krizde olduğunu ve bu krizin en büyük sebebin Cumhurbaşkanlığı Sistemi olduğunu belirttiler. Bu konuda çoğu hukukçunun da aynı fikirde olduğunu düşünüyorum. Mevcut sistem ne yazık ki demokratik bir rejimin oluşmasının da önünde ciddi bir engel teşkil ediyor. Bu sistem zaten Türk Tipi bir Başkanlık Sistemi olarak ülkemize özel yaratıldı.
Toplantıda 84 madde değişikliği olacağını öğrendik. Değişikliklerin yasama, yürütme, yargı ve kamu yönetimi olarak sınıflandırıldığını da belirttiler. Yeni parlamenter sistemde güçsüz değil güçlü bir parlamento amaçladıklarına, 28 Şubat 2022 toplantısında olduğu gibi tekrar değindiler. Muharrem Erkek konuşmasında; özgürlüklerden, yargı bağımsızlığından, düzenleyici-denetleyici kurumların bağımsızlığından bahsetti ve tüm bunları gerçekleştirmeyi amaçladıklarını söyledi. Bu sözler güzel, ama her zaman dediğimiz gibi bunların yazılı düzenlemeler olduğunu ve topyekun bir toplumsal değişime ihtiyacımız olduğunu unutmamak gerekiyor. Zira aslında anayasamızda şu anda da bu hususlar var. Gerçek bir reform ihtiyacı olduğu kesin ama bunu sağlayacak olan anayasa değişikliği mi emin değilim.
Önerilen pek çok değişiklik var. İlk etapta en dikkat çekenlerine bu yazıda sizler için değindim. Kanun yapma ve yürütme-denetleme işlemlerinin etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için beş başlıkta önerilerde bulunulmuş. TBMM’ye giden yolların demokratikleştirilmesi fikri var. Bu nedenle de seçim barajının %3’e düşürülmesi teklifi yapılmış. Partiler üzerindeki baskıların azaltılması için yaptırımlar, Avrupa Konseyi standardına göre düzenlenecek. Diasporanın mecliste doğrudan temsili öne sürülmüş.
Cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı, kadına yönelik kasten yaralama ve edimin ifasına fesat karıştırma suçundan hüküm giyen kişilerin milletvekili olmaları engellenecek. Mevcut vekillik şartları 76. maddede düzenlendiği için bunların da doğrudan anayasada değiştirilmesi ve düzenlenmesi doğru olacaktır.
Yasama bağışıklığı güçlenecek ve milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması için üye tam sayısının salt çoğunluğuna ulaşılması gerekecek. Ayrıca bence diğer önemli bir gelişme, hüküm kesinleştiğinde vekilliğin düşmesi için Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru sonucunun beklenecek olması. Bu da aslında olması gereken bir düzenlemeydi. Ancak kararda kesinleşme yazdığı için mevcut düzenlemede bu sorunla karşılaşıyorduk. Bu nedenle güzel bir fikir olmuş.
Milletlerarası anlaşmalardan çekilmenin TBMM’nin alması gereken bir karar olduğu açıkça düzenlenecek denilmiş. Bu da önemli. İstanbul Sözleşmesi’nde bunun kıymetini anladık. Halihazırda sözleşmelere nasıl gireceğimiz düzenlenmiş durumda, ancak sözleşmelerden nasıl çıkılacağı açıkça yazmadığı için sorunlar yaşanıyor ve tartışmalar doğuyordu. Bu öneri güzel ve bu meselenin doğrudan anayasa seviyesinde düzenlenmesi mantıklı olmuş.
Cumhurbaşkanı talimatı kavramına son vermeyi amaçlamışlar ki bu da doğru. Yürütme tamamen yasamadan aldığı yetkiye dayanmalı. Eski sistemde olduğu gibi parti ilişiği olan kişilerin cumhurbaşkanı olurken bu ilişiğin kesilmesi gerektiği de yeniden düzenleme altına alınacak. Bunu doğru bulmakla beraber yine yasal düzenlemenin yeterli olmadığını, değişmesi gerekenin zihniyet olduğunu vurgulamak gerekiyor. Gölge parti başkanı olacaksa yine aynı şeyler yaşanacak aslında. Cumhurbaşkanının 7 yıl ve tek dönem seçilmesi de bürokraside kadrolaşmaları önlemek için mantıklı bir teklif ve tek adam rejimlerinin önüne geçmek için yerinde bir düzenleme olacaktır. Ama diğer taraftan tekrar seçilme kaygısının da zaman zaman daha verimli çalışmayı teşvik edeceğini savunan görüşler de mevcut. Bu çatışmada hangi tarafta kalınacağı doğru ve iyice düşünülerek verilmesi gereken bir karar. Ama ülkemizde tek dönem kuralının şu an için gerekli olduğu kanaatindeyim.
Cumhurbaşkanın veto yetkisi kaldırılarak bir defa geri gönderme yetkisi veriliyor. Bu da aslında eski sistemi bilenlerin hatırlayacağı bir yöntem. Gerçek anlamda başkanlık sistemlerinde veto yetkisi işlevsel olabilmektedir. Ancak ülkemizdeki atipik sistemde veto çok riskli bir düzenlemeydi. Bu nedenle bu yetkinin kaldırılması parlamenter sisteme geçildiğinde yerinde bir karar olacaktır.
Bakanların sorumsuzluğu yerine meclise karşı siyasi sorumluluğu ve yüce divanda aklanma hakkı olan bakanlar kurulu sistemi öngörülmüş. Eğer parlamenter sisteme dönülecekse sorumluluk sahibi olan bakanların olması doğru olandır. Bu sayede yürütmenin denetimi daha sağlıklı yapılabilir. Ayrıca, hükümete gen soru verilebilecek, haklarında sorumluluk kurulabilecek.
Hükümet krizini önlemek için mevcut hükümet, yeni hükümet kurulmadan düşürülemeyecek. Bu bence Türkiye siyasi tarihinde yaşanan krizler ile vatandaşların korkutulmasını önlemek için konmuş bir düzenleme ve siyasi bakış açısıyla doğru bir yaklaşım olmuş.
OHAL ilan etme yetkisi Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar kurulundadır. Bu da aslında eski sistemdeki bir düzenleme. OHAL ilanının tek başına bir kişinin kararı olmasının önüne geçilmesi hedeflenmiş. Süreler de kısaltılmış ki bu da harika olmuş ve OHAL KHK’sı yetkisi de kaldırılmış. Hak ve özgürlükler bakımından doğru bir yaklaşım gibi gözükse de OHAL ilan edilmesini gerektiren nedenler gerçekten varsa bu biraz sorun yaratabilecek bir düzenleme olabilir. Önemli olan bunların denetime açık olmasıydı bence. İvedilikle yapılanların daha sonradan denetlenemiyor olması problemdi.
Gerçek bir hukuk devletini sağlamak için düzenlemeler yapılmış. Hakimlere coğrafi teminat eklenmiş. Yani halk arasında bilinen adıyla “sürülmeme güvencesi”. Bu yıllardır iktidarın da zaman zaman vaat ettiği ancak yapmadığı bir düzenleme ve yargı bağımsızlığı için çok önemli. Hakim ve Savcılar Kurulu, Hakimler Kurulu ve Savcılar Kurulu olarak ayrılmış ki bu da özlük hakları bakımından daha verimli bir çalışma sağlayabilir. Üyelik süreçleri de çoğulcu yapı sağlamak için değiştirilecek. Bazı üyelerin ataması TBMM tarafından yapılacak. Ayrıca diğer bir güzel öneri de kurul kararlarına yargı yolu açılmasıdır. Zira mevcut sistemde HSK’nın çoğu kararlarına yargı yolu kapalı ve bu da aslında hukuk devletine yakışmıyordu. Savunma makamı olan avukatlar da ilk kez anayasa düzeyinde düzenlemeye tabii olacaklar. Yargının diğer iki ayağı anayasal seviyede korunurken bu düzenleme mantıklı olmuş. Adil yargılanma hakkı için silahların eşitliği ilkesi ışığında bir düzenleme önermişler. Barolar Birliğine özerklik verileceği de belirtilmiş. Bunun mevcut düzenden nasıl farklı bir şekilde yapılacağını tam anlamadım açıkçası, yazılı madde önerilerinde göreceğimizi umuyorum.
AYM yapısında ve üye seçimlerinde de değişiklik yapılacağı söylendi. AYM’nin 15 üye yerine 22 üyeye çıkarılması planlanmış. Bunun amacı da iş yükü sorununu çözmek olarak belirtilmiş. Daire sayısı da artırılmış. Bence üye sayısını artırmak iş yükünü çözecek bir şey değil. Yasama ve yürütme seviyesinde hukuksuzluk önlenmedikçe, insanların AYM’ye gitme ihtiyacını hissetmeleri azalmadıkça iş yükü her daim artacak ve AYM’nin 30 üyesi de olsa yetmeyecek. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmaların da ölçü norm olması önerilmiş ki bu da çok doğru. İnsan hakları savunmasında çok güzel bir gelişme olacak. Bireysel başvuruda sosyal haklar da kapsama alınmış. Devlet organları arasındaki yetki uyuşmazlıklarını çözme yetkisi de AYM’ye verilmiş.
Yüksek Seçim Kurulu yargı başlığına alınmış, genişletilmiş ve kararlarına karşı yargı yolu açılmış. YSK kararlarına yargı yolu açılması harika bir gelişme. Hukuk devletinde demokrasiye ilişkin bu kadar önemli kararlar veren bir kurulun yargı denetimine kapalı olması anlaşılamazdı. Ayrıca kararları bireysel başvuru konusu da olabilecek. Bunun sonuçlarını hep birlikte (eğer değişiklik olursa) göreceğiz. Seçimlere ilişkin şaibeli tartışmaların ortadan kalkması adına güzel bir gelişme. Sayıştay da yüksek yargı kuruluşları arasına alınmış ve devleti denetleyen bir kurum olarak gereken niteliği kazanmış.
Temel Hak ve Hürriyetler bölümü en şüpheli yaklaştığım bölümdü. Zira pek çok anlamda haklar bakımından kötü bir anayasamız yok ama uygulamalarımız çok sorunlu. Nitekim şüpheli yaklaşmakta haklıymışım. İnsan haklarını koruma ödevi devlete verilecektir dendi. Bu zaten şu anda da devletin görevi, bunu ayrıca yazmanın pragmatik bir faydası yok. Madde 13, yani hak ve hürriyetlerin olağan dönemde kısıtlanmasına ilişkin maddeye, “hürriyet esas, kısıtlama istisnadır” ibaresinin eklenmesi örneğin, yalnızca göstermelik bir düzenleme. Çünkü zaten hürriyet esas, kısıtlama ise istisnaidir. Bu nedenle kısıtlama şartları belirlenmiştir. Basın hürriyeti üzerindeki keyfi uygulamalara son vermek için yapılması gereken değişiklikler anayasada değil kanunlarda ve uygulamada yapılmalı.
Türk diasporasına ilişkin anavatan ile bağların devamı ve kültürün korunması gibi devlete verilen ödevler bence güzel bir fikir. Yurt dışında yaşayan Türklerin de vatandaşlık hakları gereği oy kullandığı bu sistemde anavatan ile bağlarının daha güçlü olması herkesin lehine olacaktır.
Çevre haklarına ilişkin bölümde sağlıklı gıda erişiminin eklenmesi çok güzel olmuş. Hayvan haklarının da anayasaya eklenecek olması ise şaşırtıcı fakat insan merkezli yaklaşımdan uzaklaşan güzel ve yenilikçi bir gelişme. Tüm dünyada ilerlenen bu yöne doğru harika bir adım atılmış.
Partilerin kapatılma davasına ilişkin yetkinin TBMM onayına tabii tutulması demokratik sistem için yine güzel bir gelişme. Ayrıca mali yardım konusunda da olumlu ilerlemeler var. Böylece daha fazla siyasi parti devlet yardımından yararlanabilecek.
Sonuç olarak bu bölüm, genelde biraz vurguya odaklanan ama diğer bölümler kadar değişiklik getirmeyen bir bölüm olmuş diyebilirim.
Yerel yönetim yetki ve sorumluluğunun artırılması ve merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki vesayetinin azaltılması planlanmış. Bu düzenleme, sürekli karşılaştığımız “kayyumluk” uygulamaları karşısında güzel bir düzenleme olacaktır. Bunun için de İçişleri Bakanlığının görevden alma yetkisi ortadan kaldırılmış.
Akademik özgürlükler ve üniversitelerin idari ve mali özerkliklerinin altı çizilmiş. YÖK kaldırılıp yerine sadece koordinasyon sağlayacak bir kurum önerilmiş. YÖK aslında bu niteliğe çevrilebilirdi aslında ama tarihi olarak kötü algısı sebebiyle sıfırdan inşa edilecek bir kurum önerilmesi de anlaşılabilir.
Düzenleyici ve denetleyici kurumlar için yeni düzenlemeler öngörülmüş. Tabii ki ilk akla gelenlerden biri RTÜK. Bu konuda özerklik vurgusu yapılmış ama nasıl olacağı henüz açıklanmadı.
Altılı Masa kapsamlı bir çalışma yapmış. Önerdikleri her şey hukuken gerekli mi? Bence değil. Ama siyaseten anlaşılabilir öneriler yapılmış. Demokratik bir Türkiye için atılacak her adımda yer almak hepimizin görevi. Bu detaylı çalışmayı da takdir etmek gerekiyor diye düşünüyorum.
Fotoğraf: Ismail O. Ukav