Almanya, 23 Şubat 2025’te federal seçimlerini gerçekleştirdi ve seçime katılım oranı %82,5 oldu. Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) ve onun Bavyera’daki kardeş partisi olan Hristiyan Sosyal Birliği (CSU), Friedrich Merz liderliğinde %28,5 oy alarak seçimlerden birinci çıktı. Bu sonuç, Merz’in muhtemel yeni Şansölye olarak bir koalisyon hükümeti kurma görevini üstlenmesini sağladı. Almanya için Alternatif (AfD) %20,8 oy alarak Bundestag’daki ikinci en büyük parti oldu. Sosyal Demokrat Parti (SPD) ise %16,4 oy alarak tarihindeki en düşük oy oranlarından birini aldı.
Müstakbel Şansölye Friedrich Merz, gelenekselci duruşuyla tanınan bir isim olarak Angela Merkel’in merkezci yaklaşımından bir sapmayı temsil ediyor. Avrupa Parlamentosu’nun eski Genel Sekreteri ve Martens Center Akademik Konseyi Başkanı Klaus Welle, “Friedrich Merz, Angela Merkel’den ziyade Helmut Kohl’ün çizgisinde gelenekselci bir Hristiyan Demokrat” şeklinde yorumluyor. Bu değişim, Almanya’nın daha muhafazakâr politikalara yönelmesine ve temel konulardaki tutumunu daha net belirlemesine işaret ediyor.
Koalisyon Olasılıkları
CDU/CSU’nun zaferine rağmen, partiler arası iş birliği olmadan ülkeyi yönetmek zor olacak. Almanya’nın siyasi yelpazesindeki parçalanma, stratejik ittifakları zorunlu kılıyor ve bu da koalisyon müzakerelerini ülkenin siyasi istikrarı açısından kritik hale getiriyor.
Klaus Welle ayrıca şu noktaya da vurgu yapıyor:
“Hükümetin, ya Sosyal Demokratlar ya da Yeşiller ile siyasi çizgiler ötesinde kurulması gerekecek… İlginç bir şekilde, gerekli savunma harcamalarının artırılması Yeşiller ile daha kolay kabul edilebilirken, göç reformu Sosyal Demokratlarla daha rahat müzakere edilebilir.”
Merz, AfD ile iş birliğini reddederek merkez sağ bir yönetim taahhüdünde bulundu. En olası koalisyon seçeneği, siyasi istikrarı sağlamak ve Almanya’nın ekonomik ve sosyal zorluklarını ele almak için CDU/CSU-SPD ortaklığı gibi görünüyor.
Avrupalı ilericiler için ise Almanya’nın 2025 federal seçimlerinin sonucu, ülkenin ekonomik geleceği ve sosyal demokrasinin genel yönü açısından kritik bir dönüm noktasını işaret ediyor.
Avrupa İlerici Çalışmalar Vakfı (FEPS) Genel Sekreteri ve Avrupa Komisyonu’nun eski üyesi, İstihdam, Sosyal İşler ve Kapsayıcılıktan Sorumlu eski AB Komiseri László Andor, önümüzdeki temel zorlukları şöyle özetliyor:
“Merkez sağ CDU-CSU liderliğindeki yeni koalisyon, sanayi gerilemesini durdurmalı, ekonomik toparlanmayı sağlamalı ve hatta yeni bir ekonomik model ortaya koymalıdır. Üretim çıktısının %20 düşmesiyle, AB ortaklarıyla yakın koordinasyon kritik hale gelmiştir. Aynı zamanda, verimsiz borç freninin reformu hem Almanya hem de Avrupa için iç siyasi bir öncelik olmalıdır.”
Avrupa İçin Etkileri
Almanya’nın siyasi kayması, Avrupa politikasını önemli ölçüde etkileyecek. Merz liderliğindeki bir hükümet, özellikle savunma, ekonomik büyüme ve göç yönetimi konularında daha iddialı AB politikalarını zorlayabilir. Ayrıca AfD’nin yükselişi, AB politika yapım süreçlerini etkileyebilecek popülist eğilimlerin arttığını gösteriyor.
Koalisyon müzakereleri devam ederken, Almanya’nın iç ve dış politikalarındaki değişimler, Avrupa Birliği’nin küresel rolünü doğrudan etkileyecek.
AB-Türkiye İlişkilerine Etkileri
* Türkiye’nin uzun süredir rafa kalkmış olan AB üyelik hedefi, demokratikleşme ve bölgesel siyaset gibi çeşitli zorluklarla karşı karşıya. Friedrich Merz’in Şansölye olarak seçilmesi, bu ilişkiye yeni ve daha pragmatik bir boyut kazandırabilir. AB üyeliği dosyası artık masada olmasa da bölgesel politikalarda ve çeşitli alanlarda iş birliği ve ortaklık için uygun bir zemin olması beklenebilir.
* Yeniden Diyalog Süreci: Merz, Avrupa’nın stratejik özerkliğine vurgu yaparak, kilit ortaklarla ilişkilerin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Bu bakış açısı, güvenlik ve göç konularında Türkiye ile daha pragmatik bir iş birliği ihtimalini güçlendirebilir. Merz’in liderliğindeki Almanya’nın tutumu AB’nin tutumunu da etkileyecek. İş birliği alanlarına odaklanma öne çıkarken üyelik süreciyle bağlantılı entegrasyon ve demokratikleşme başlıkları geriye düşebilir.
* AB Üyelik Süreci ve Gümrük Birliği: Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği büyük ölçüde rafa kalkmış olsa da, Gümrük Birliği’nin modernizasyonu ve ekonomik iş birliğinin artırılması gibi alanlarda ilerleme belli ölçülerde mümkün görünüyor. Bu tür girişimler, karşılıklı güven inşa etme sürecini gerekli kılıyor.
Almanya-Türkiye İlişkilerine Etkileri
Almanya ile Türkiye arasındaki stratejik derin bağlar göz önüne alındığında şu alanlarda etkiler beklenebilir:
* Siyasi İş Birliği: Merz hükümetinin Türkiye ile bölgesel istikrar, terörle mücadele ve güvenlik konularında iş birliği yapması bekleniyor. Bu tür ortaklıklar, diplomatik ilişkileri güçlendirebilir.
* Diaspora Politikaları: AfD’nin %20 oy oranına ulaşması, Almanya’daki Türk toplumunda endişeleri artırdı. Türk toplumunun haklarının korunması ve toplumsal uyumun sağlanması, Almanya içindeki ve Türkiye ile olan ilişkilerde kritik rol oynayacaktır.
Sonuç olarak, Merz liderliğindeki yeni Alman hükümeti, AB-Türkiye ve Almanya-Türkiye ilişkileri için hem zorluklar hem de fırsatlar sunuyor. Karşılıklı çıkarların gözetildiği dengeli bir yaklaşım ve etkin uluslararası stratejiler, bu ilişkilerin gelecekte nasıl şekilleneceğini belirleyecek ana faktörler olacaktır.
Uluslararası stratejisini doğru öngörüler ve analizler üzerine kurup etkin bir şekilde uygulayan aktörler, bugün yaşanmakta olan jeostratejik karmaşadan kazananlar olarak çıkanlar olacaklar. Oluşmakta olan yeni dünya düzeni yenilenmiş bakış açılarını ve yenilikçi stratejileri zorunlu kılıyor.