Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    • Destek Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
      • Kitap Yorum
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • ABD Gündemi
      • Avrupa Gündemi
    • daktilo2
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Yönetenler ile Yönetilenler ve Bir Macar Miti
    daktilo2

    Yönetenler ile Yönetilenler ve Bir Macar Miti

    Umut Dağıstan14 Eylül 20256 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    İnsanlık tarihi, yalnızca teknolojik ilerlemelerin ya da ekonomik dönüşümlerin hikâyesinden ibaret değildir; aynı zamanda toplumsal örgütlenme biçimlerinin, sınıfsal katmanların, yani bir noktada yönetenler ile yönetilenler arasındaki ilişkilerin de tarihidir.

    Avcı-toplayıcı dönemde görece eşitlikçi yapılar hâkimken, tarıma geçişle birlikte toplumsal hiyerarşilerin ve merkezi yönetimlerin temelleri atılmıştır. Bu geçiş, yalnızca üretim biçiminin değişimiyle sınırlı kalmamış, aynı zamanda toplumsal zihniyet, kültürel değerler ve iktidar anlayışını da köklü biçimde dönüştürmüştür.

    İnsanlık tarihinin büyük bölümünü oluşturan avcı-toplayıcı toplumlar, küçük gruplar halinde hareket eden ve geçimlerini doğrudan doğadan sağlayan topluluklardı. Bu topluluklarda kaynakların paylaşımı kolektif biçimde gerçekleşiyor, üretim fazlası bulunmadığı için ciddi bir toplumsal eşitsizlik ortaya çıkmıyordu. Liderlik ise kalıcı bir kurumsal otoriteye değil, daha çok deneyime, bilgeliğe veya karizmaya dayanıyordu. Bu nedenle yöneten ve yönetilen arasındaki ayrım keskin değildi, denilebilir ki topluluk içinde karar alma süreçleri görece yatay bir şekilde işliyordu.

    Yaklaşık on bin yıl önce gerçekleşen Neolitik Devrim, insanlık tarihindeki en büyük kırılmalardan biri olacaktı. Tarımla birlikte insanlar yerleşik hayata geçti ve üretim fazlası ortaya çıktı. Bu fazla ürün, depolanma, korunma ve dağıtım ihtiyacını doğurdu. Böylece belli gruplar çalışmak ya da üretmek yerine, ürün fazlası üzerinde denetim kurmaya başladı. Güvenlik ve görece düzen vaat ediyorlardı. Bu durum, toplumsal tabakalaşmayı ve ilk kez kalıcı bir yöneten-yönetilen ayrımını beraberinde getirdi. Çok kabaca söylersek, artık bazıları tarımı organize eden ve ürünü kontrol eden sınıfı oluştururken, çoğunluk emek gücüyle geçim sağlayan yönetilenler konumuna geçmişti.

    Yerleşik tarım toplumlarının büyümesiyle birlikte daha karmaşık yapılar ortaya çıktı. Sulama sistemleri, şehirleşme ve ticaretin gelişmesi, iş bölümünü ve otoriteyi gerekli kıldı. Bu süreçte merkezi yönetimler, daha büyük örgütsel yapılar, yani devletler doğdu. Devlet, yalnızca ekonomik düzeni sağlamıyor, aynı zamanda askeri güç, hukuk ve bürokrasi gibi kurumsal mekanizmalarla yöneten sınıfın iktidarını kalıcı hale getiriyordu. Bunu da normları belirleyerek, gerektiğinde daha önce belirlediğini sonra değiştirerek yapıyordu. Yönetilenler üzerindeki kontrol ise vergi yükümlülükleri, askerlik hizmetleri ve düzenli idari yapı aracılığıyla kurumsallaştırılacaktı.

    Peki, normatif dünyanın kurucu söylemini oluşturan kutsal metinler nasıl bir işlev görmüştü bu düzende? Yönetenlerin otoritesini pekiştiren en önemli unsurlardan biri din olmuştu elbet. İlk uygarlıklarda yöneticiler, tanrılarla ilişkilendirilerek kutsal bir statü kazandılar. Antik Mısır’da firavunların ilahi bir kimlik taşıması ya da Mezopotamya’da kralların tanrılar tarafından seçildiğine inanılması, yönetici sınıfın meşruiyetini güçlendirdi. Din ikili bir işlev görüyordu ama, hem yönetene bir köken sağlıyor hem de bazı durumlarda onu sınırlıyordu. Böylece yönetilenler üzerindeki hâkimiyet yalnızca zor kullanılarak değil, aynı zamanda kültürel değerler ve inanç sistemleri aracılığıyla içselleştirilmiş oluyordu. Din rızayı üretiyordu.

    Tarih boyunca ortaya çıkan bu toplumsal düzenler, yalnızca maddi ilişkiler üzerinden değil, aynı zamanda sembolik ve kültürel araçlar üzerinden de meşruiyet kazandı. İnsan toplulukları, doğrudan baskı ve zorun ötesinde, anlatılar, ritüeller ve mitler aracılığıyla mevcut düzeni içselleştirmeye yönlendirildi. Böylelikle yöneten-yönetilen ayrımı, yalnızca dışsal bir gerçeklik değil, bireylerin zihninde doğal ve kaçınılmaz bir olguya dönüştü. Sorgulanması bile düşünülemeyen bir olguya.

    Mitler tam da bu noktada, toplumsal düzenin görünmez taşıyıcıları olarak işlev gördü. Yasaların ya da idari mekanizmaların yapamadığını, mitler duygulara ve hayal gücüne hitap ederek gerçekleştirdi. İnsanlara sadece “ne yapılması gerektiğini” değil, “neden öyle yapılması gerektiğini” de anlattılar. Böylece eşitsizlik, adaletsizlik ya da sınıfsal ayrım gibi olgular, zamanla birer “yazgı” olarak algılandı.

    Bu bağlamda, farklı kültürlerin mitolojik mirasına baktığımızda, yönetenler ile yönetilenler arasındaki ayrımın yalnızca ekonomik ya da siyasal değil, aynı zamanda kültürel ve dini bir zeminde de üretildiğini görebiliriz. İşte Macar mitolojisinde yer alan Âdem ile Havva anlatısı, bu tarihsel ve kültürel içselleştirme sürecine dair çarpıcı bir örnek sunar. Macar mitolojisindeki bu anlatıya göre, Âdem ve Havva’nın hikâyesi, Tevrat’taki yaratılış anlatısına dayanır, ancak bazı eklemeler ve yerel unsurlarla zenginleştirilmiştir.

    Hikâyeye göre Âdem ve Havva, Tanrı’nın yarattığı ilk insanlar olarak cennet bahçesinde yaşamaktadır. Bahçenin gölgeli bir köşesinde şeytan Havva’ya yaklaşır ve ona, Tanrı’nın sunduğu düzenin ötesinde bir bilgi ve güç vadeder. Şeytanın sözleri, Yahudi-Hıristiyan geleneğindeki yılanın baştan çıkarmasına paralel bir rol oynar, ancak Macar anlatısında daha fiziksel ve doğrudan bir ilişkiyi ima eder. Havva, Şeytanın cazibesine kapılır ve bu etkileşim, hikâyenin dönüm noktasını oluşturur. Havva, Şeytan ile ilişkiye girer ve bu birleşimden çocuklar doğar. Bu çocuklar, Âdem’den olan çocuklarından farklı şekilde, fiziksel ve manevi olarak kusurlarla doludur. Pis ve çirkindirler ve bu yüzden Tanrı asla onları görmemelidir. Havva, cennet bahçesinin kuytu köşelerine, ağaçların gölgelerine ve mağaraların karanlığına bu çocukları gizler.

    Bir süre sonra Tanrı tüm çocukları görmek ister. Havva, Adem’den olan çocuklarını Tanrı’ya gösterir, ama diğerlerini saklar. Tanrı, huzuruna çıkan çocukları tek tek kutsar. Onlara iyi talih ve şans bahşeder. Güzel bir gelecek onları beklemektedir artık. Çirkin ve pis çocuklar Tanrı tarafından kutsanmadıkları için asla güzel bir gelecek sahibi olmayacaklardır. Dolayısıyla onların çocukları da aynı kaderi paylaşacaklardır. Macar mitine göre, zenginler ve fakirler arasındaki ayrım, yönetenler ve onlarla birlik olanlar ile yönetilen geniş halk kitleleri arasındaki kalın sınır, bu ırkçı ve cinsiyetçi mit sayesinde bir çeşit mukadderat olarak kabul edilir.

    Mitler, insanoğlunun en eski hikâyesidir, zamanın ötesinden bugüne uzanan bir yankıdır. Jung’un kavramsallaştırdığı kolektif bilinçdışı, bireylerin kendi kişisel deneyimlerini aşarak ortak bir semboller ve arketipler havuzuna bağlandığını öne sürer. İşte mitler bu havuzdan doğmuştur; tanrıların savaşları, kahramanların yolculukları, kurucu ataların sözleri, hepsi, insanlığın ortak hafızasında yankılanan imgelerle örülmüştür.

    Mitler normları yalnızca bildirmez, aynı zamanda onları içselleştirmeyi sağlar. Çünkü mitler soyut kurallar değil, duygulara dokunan, hayal gücünü harekete geçiren hikâyelerdir. Bir yasa, insana “yapma” der, ama bir mit, “neden yapmamalısın” sorusunun duygusal cevabını verir. Böylece normlar yalnızca dışsal bir baskı olmaktan çıkar, bireyin kimliğinin bir parçasına dönüşür. Sonuçta mit, yalnızca bir hikâye değil, normların ete kemiğe bürünmüş hâlidir. Kolektif bilinçdışı, bu mitleri nesiller boyunca aktarıp yeniden şekillendirirken toplum, kendi sürekliliğini ve kimliğini korur. Ve insan, mitler sayesinde sadece kuralları bilmekle kalmaz, o kuralları, kendi ruhunun derinliklerinde hisseder.

    İnsanlık tarihi, eşitliğin kısa bir parantez, hiyerarşinin ise kalıcı bir düzen olarak yerleştiği bir serüven gibidir. Avcı-toplayıcı dönemin görece yatay ilişkilerinden, tarımın doğurduğu sınıfsal farklılıklara ve devlet aygıtının katı hiyerarşilerine uzanan çizgi, aynı zamanda iktidarın toplumsal belleğe nasıl kazındığını da gösterir. Bu çizgi, yalnızca bir üretim biçimi değil, aynı zamanda bir zihniyet dönüşümünün izlerini taşır.

    Macar mitinde gördüğümüz gibi, mitler bu zihniyet dönüşümünün en güçlü taşıyıcılarıdır. Bir anlatı, bir sembol ya da bir kutsal hikâye, çoğu zaman bir kanundan daha derin etki yaratır. Çünkü mit, bireyin hayal gücüne seslenir, ona kaderini ve sınırlarını öğretir. Yöneten ile yönetilen arasındaki fark, böylelikle yalnızca dışsal bir zorunluluk değil, içselleştirilmiş bir yazgı haline gelir.

    Bugün modern dünyada, siyasal rejimler, anayasalar ya da piyasa mekanizmaları aracılığıyla yönetilen ve yöneten arasındaki ilişki devamlı yeniden üretilir. Ancak tarih ve mitler bize gösteriyor ki, iktidarın en kalıcı biçimi zorbalıkla değil, rıza ile mümkündür. İnsan, kendisine anlatılan hikâyeleri içselleştirdiği ölçüde düzeni sorgulamaktan vazgeçer.

    Bu yüzden asıl soru şudur: Biz hangi hikâyeleri kabulleniyoruz ve hangi hikâyelerin esiri oluyoruz?

    Tarihsel deneyim ve mitolojik anlatılar birleştiğinde, karşımıza yalnızca geçmişin bir tablosu değil, bugüne dair bir uyarı da çıkar. Eğer eşitsizliği kader, iktidarı ise doğal bir yasa olarak görmeye devam edersek, yönetenler ile yönetilenler arasındaki sınır hiçbir zaman silinmeyecektir. Din ve mitlerin yanı sıra, milliyetçilik söylemleri ve devlet tapınması da rızayı üreten, iktidarı meşrulaştıran güçlü araçlar olarak işlev görür. İnsan, kendisine anlatılan bu hikâyeleri içselleştirdiği ölçüde düzeni sorgulamaktan vazgeçer.

    Ama belki de insanlık, kendi hikâyesini yeniden yazacak cesareti bulduğunda, mitlerin, ulusal efsanelerin ve devlet kültünün zincirlerini kırarak daha adil ve özgür bir toplumsal düzen kurabilir. Çünkü her düzen, eninde sonunda bir anlatıya dayanır; mesele, bu anlatının kimin işine yaradığı ve kimin sesini susturduğudur.

    Siyaset Sosyoloji Tarih
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikDemokrasi: İmkansız Rejim
    Sonraki İçerik Tanıl Bora’ya Önerilecek Bir Kitap Başlığı: Çıtır Kızlar’dan Manifest’e Kamusal Alanın Dönüşümü

    Diğer İçerikler

    daktilo2

    OVP 2025 Bize Ne Söylüyor?

    14 Eylül 2025 Burak Dalgın
    daktilo2

    Devleti Şirket Gibi Yönetmek: Yoksa Muhteşem Bir Fikir Değil miydi?

    14 Eylül 2025 Alper Yağcı
    daktilo2

    Tanıl Bora’ya Önerilecek Bir Kitap Başlığı: Çıtır Kızlar’dan Manifest’e Kamusal Alanın Dönüşümü

    14 Eylül 2025 Burak Bilgehan Özpek

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    1970’lere Sıkışan Siyaset

    13 Eylül 2025 Yazılar Cem Özen

    Gürcistan’ın Son Dönemi ve Etki Ajanlığı Yasası

    12 Eylül 2025 D84 INTELLIGENCE Selim Yıldırım

    Rusya’nın Yabancı Ajan Yasası

    11 Eylül 2025 D84 INTELLIGENCE Bahadır Çelebi

    Gaziantep’te Kadınların Yerelde Güçlenme Hikayesi

    10 Eylül 2025 Yazılar Ayşe Kaşıkırık

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Eylül 2025
    • Ağustos 2025
    • Temmuz 2025
    • Haziran 2025
    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • daktilo2
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}