Yazar: Ian Bremmer
Eurasia Group ve GZERO Media Kurucusu ve Başkanı; BM Yapay Zekâ Yüksek Düzey Danışma Kurulu Yürütme Komitesi Üyesi; Columbia Üniversitesi’nde Siyaset Bilimci
Çeviri: Mert Söyler
Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik geniş çaplı saldırısının üzerinden neredeyse dört yıl geçti. Bu süre içinde savaşı bitirmeye yönelik çabalar giderek hızlandı. Son haftalarda art arda yürütülen diplomasi trafiği, Amerikan heyetlerinin Kiev ve Moskova arasında gidip gelmesiyle iki ayrı plan üretti. Başkan Donald Trump’ın kan dökülmesini durdurma girişimlerine yönelik herkes hem barışın koşullarını hem de sahadaki dengeleri kendi lehine şekillendirmeye çalışıyor.
Fakat bütün bu hareketliliğe rağmen bir ateşkes ufukta görünmüyor. Haftalar içinde, hatta aylar içinde bile gerçekleşmesi zor. Çünkü Rusya ve Ukrayna’nın hedefleri hâlâ tamamen farklı ve iki taraf da geri adım atmak için yeterli nedeni görmüyor. Trump’ın ayrıntılardan çok “bir şekilde bir anlaşma olsun” anlayışıyla hareket etmesi de bu durumu değiştirmiyor.
Trump, sonuçları Ukrayna veya Avrupa için ne olursa olsun, savaşı bitirmeyi ikinci döneminin önceliklerinden biri yaptı ve bunun hâlâ gerçekleşmemiş olmasından rahatsız. Bir anlaşmayı en düşük maliyetle, şartlarını ya da uzun vadeli etkilerini çok da önemsemeden elde etmek isteyen biri için en kolay yol, daha zayıf tarafa baskı kurmak olur.
Trump’ın Baskısı ve Zelenski’nin Kırılganlığı
Bu zayıf taraf da Ukrayna. Sadece ekonomisi, nüfusu ve askeri kapasitesi Rusya’dan daha küçük olduğu için değil; aynı zamanda Başkan Volodimir Zelenski’nin en yakın ekibini vurmuş olan son yolsuzluk skandalı nedeniyle siyasi olarak zayıfladığı için. Zelenski’nin içeride sıkıştığını gören Trump ve danışmanları, bunun fırsata çevrilebileceğini düşünüyor. Şu anda baskı kurmanın daha hızlı sonuç vereceğine inanıyorlar.
Fakat gözden kaçırdıkları şey şu: Zelenski’nin zayıflığı onu tavize daha açık hâle getirmiyor; tam tersine taviz vermeyi daha da zorlaştırıyor. Son anketlere göre Ukraynalıların yalnızca dörtte biri savaşın “tam zafer” hedefiyle sürmesini destekliyor, bu savaşın ilk yıllarına göre büyük bir değişim. Ama aynı anketler, çoğunluğun hâlâ savaşın Ukrayna’nın koşullarıyla sona ermesini istediğini ortaya koyuyor. Zelenski böyle düşünmese bile, siyasi olarak kırılgan bir lider olarak teslimiyet kokan bir anlaşmayı ne halkına ne ordusuna kabul ettirebilir.
Rusya ise güçlü konumda olduğunun farkında ve Ukrayna’nın içine sindirebileceği bir anlaşma arayışında değil. Hatta Başkan Vladimir Putin, savaşın bitmesini bile istemiyor; sahada masadan daha iyi sonuçlar alabileceğini düşünüyor. Rus birlikleri Donbas’ta yavaş ama istikrarlı bir şekilde ilerliyor. Bedel çok ağır; on binlerce kayıp, ekonomik baskılar, uluslararası yalnızlık. Ama Putin bu maliyete razı olduğunu açıkça gösterdi. Zamanın kendi lehine işlediğine inanmaya devam ediyor.
Putin, ilhak edilen bölgelerin hukuken tanınması, gerçek bir güvenlik güvencesi olmadan Ukrayna’nın tarafsızlığa zorlanması ve Ukrayna egemenliğini fiilen sınırlayan koşullar gibi Ukrayna’nın asla kabul etmeyeceğini bildiği en uç talepleri öne sürerek Trump’ın bir an önce bir anlaşmaya varma sabırsızlığını kullanıyor.
Kremlin’in amacı dürüst bir müzakere yürütmek değil; Trump’a ve Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ile Slovakya Başbakanı Robert Fico gibi kendisine yakın duran Avrupalı liderlere “işbirliğine hazır” bir görüntü vermek. Böylece, beklenen diplomatik çıkmazın suçunu Washington’ın Ukrayna’ya yüklemesini umuyor. Putin’in hesaplarına göre bu strateji Rusya’ya iki önemli kazanç sağlayabilir: Ukrayna’ya yönelik saldırılarda daha fazla cezasızlık ve daha bölünmüş bir NATO.
Ama Putin’in stratejisinin sınırları var. Trump, gerekince Rusya’ya karşı da hızla pozisyon değiştirebildiğini çoktan gösterdi. Bu yılın başlarında Putin’in katı tutumundan bunaldığında, ABD Ukrayna’ya Rusya içinde uzun menzilli saldırılara izin verdi, Rosneft ve Lukoil’e yeni yaptırımlar getirdi ve Hindistan’a Rus petrolü alımlarını azaltması için baskı yaptı. Ayrıca Ukrayna, Avrupa ülkeleri ve ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, şimdiye kadar, Ukrayna’yla istihbarat paylaşımını ve Ukrayna’nın Rus enerji altyapısını hedef alan saldırılarını sürdürebilmesi için gereken zemini korudu.
“Ukrayna’nın savaş bütçesini artık tamamen Avrupa ülkeleri üstlenmiş durumda”
Putin açısından daha belirleyici sınır ise şu: Trump artık Ukrayna’nın can damarını kontrol eden lider değil. ABD silah ve istihbarat sağlıyor ama Ukrayna’nın savaş bütçesini artık tamamen Avrupa ülkeleri üstlenmiş durumda. Bu da Washington’ın Kiev üzerindeki baskı gücünü büyük ölçüde azaltıyor. Dahası, Avrupalı liderler ister Rusya’nın dondurulmuş varlıklarını kullanarak ister ortak borçlanmayı artırarak, Ukrayna’nın parasızlıktan yenilmesine izin vermeyeceklerini açıkça ortaya koydu.
Bu nedenle savaş yeni bir başarısız diplomasi turuyla, bir kış daha ve muhtemelen bir bahar daha sürecek. Rus birlikleri sahada daha fazla alan kazanmaya çalışacak. Ukrayna kendini savunmayı ve Rus altyapısına saldırmayı sürdürecek. Hem insani hem ekonomik maliyet artacak. Ukrayna’nın durumu yavaş yavaş zayıflarken, Rusya da sınırlı kazanımlar için yüksek bir bedel ödemeye devam edecek. Yakın zamanda iki tarafı da masaya itmeye yetecek bir istek ortaya çıkmayacak.
Keşke tablo daha farklı olsaydı. Ama tarafların temel hedefleri bu kadar zıtken, dış baskı ya da diplomasi aradaki farkı kapatamaz. Barış elbet bir gün gelecek, ama ancak sahadaki koşullar ve maddi gerçeklik tarafları buna mecbur bıraktığında. Trump’ın bugün yürüttüğü diplomasiyle gelmeyecek; ne kadar son tarih koyarsa koysun bu değişmeyecek.
Yazının orijinaline bu linkten ulaşabilirsiniz.

