“Planlar hiçbir şeydir; planlama ise her şeydir.”
Dwight D. Eisenhower
2025-2028 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program (OVP) açıklandı. Ülkemize ve milletimize hayırlı olsun. OVP, Beş Yıllık Kalkınma Planı ve senelik Merkezi Yönetim Bütçesi ile birlikte ekonomimizi makro düzeyde idare eden üç büyük plandan biri. Ancak belki yoğun gündemin hayhuyundan, belki kimsenin orta vadeyi düşünecek hali kalmamasından, belki de hedeflere olan inancın düşüklüğünden ötürü üzerinde pek konuşulmadı. Biz geçmiş, bugün ve yarın ekseninde OVP’yi ele alalım.
GEÇMİŞ: HAYALLER VE GERÇEKLER
Hedef koymak muhakkak ki önemlidir. Hele de bir ekonomik program için elzemdir. Ancak bu hedeflerin gerçekçi olması ve belirli zamanlarda bunlara erişilebilmesi de bir o kadar hayatidir. Hedeflere ulaştıkça vatandaşın ve yatırımcının güveni pekişir; güven arttıkça risk iştahı yükselir; üretim, yatırım ve istihdamın önü açılır.
Hedeflerimize ulaşma konusunda karnemiz pek parlak değil. Mesela, Cumhuriyetimizin 100. Yılı için 2011’de konan 2023 hedefleri: milli gelir 2 trilyon dolar, kişi başı gelir 25 bin dolar, ihracat 500 milyar dolar, işsizlik yüzde 5! Hiçbir kategoride bu seviyeleri tutturamadık.
Benzer bir durum geçmiş OVP’lerde de oldu. İçinde bulunduğumuz yıl için bazı öngörülere bakalım:
- 2022 OVP’sinde bu yıl için enflasyon yüzde 9.9, 1 dolar 25.76 TL, ekonomik büyüme oranı yüzde 5.5 olarak öngörülmüş.
- Mevcut ekonomi yönetiminin hazırladığı 2023 OVP’sinde bu yıl için enflasyon yüzde 15.2, 1 dolar 43.93 TL, ekonomik büyüme oranı yüzde 4.5 olarak güncellenmiş.
- 2024 OVP’sinde, yani geçen sene, bu yıl için enflasyon yüzde 17.5, 1 dolar 42 TL, ekonomik büyüme yüzde 4 olarak hedeflenmiş. Yani bir yıl içinde bile enflasyonda önemli bir sapma gözlenmiş –bu yılı en az 10 puan yukarıda bitireceğiz.
BUGÜN: “HİSSEDİLEN SICAKLIK”
Yeni açıklanan OVP’de bu sene için projeksiyon şöyle: yılsonu enflasyonu yüzde 28.5, 1 dolar 39.62 TL, büyüme yüzde 3.3. Kişi başına gelirin 17.748 dolar, işsizlik oranının da yüzde 8.5 olacağı söyleniyor.
Halihazırda Eylül ayında olduğumuza göre seneyi bu seviyelerde bitireceğimizi söyleyebiliriz. Yani burada “tutmama” riski pek yok. Ancak daha temel bir mesele ile karşı karşıyız: “hissedilmeme.”
“Bu sıcaklık mı ki, ölçüleni ile hissedileni arasında çok fark olsun?” diyorsanız haklısınız.
Mesela, nüfusumuzun ne kadarı kişi başı gelirin 18 bin dolar, işsizliğin yüzde 8, enflasyonun %28.5 olduğunu düşüyor? Bence çok azı.
Mesela, son beş yılda Türkiye’de milli gelir neredeyse iki kat artmış, istihdam yüzde 20 büyümüş, işsizlik yüzde 13’den %8’e düşmüş. Organize sanayi bölgelerinde, küçük sanayi sitelerinde, esnaf çarşılarında, mahalle pazarlarınde böyle bir hava var mı? Net söyleyeyim ki yok.
Bunun sebebi bazen gelir dağılımı ve büyümenin konsantrasyonu: Nüfusun beşte biri milli gelirin yarısına sahip. Bazen ise tanımların kullanımı: OVP’de geniş tanımlı işsizliğe, yani atıl işgücüne bir atıf yok -halbuki haftada 40 saatten az çalışan eksik istihdam ve “iş bulursam çalışırım” diyenlerin de dâhil edildiği atıl işgücü oranı %30 civarında. Bazen de “ortalama” ile kişinin kendi durumu arasındaki yapısal fark.
Her halükarda, konkordatolar, karşılıksız çekler, protestolu senetler geçen yıla göre ikiye katlanırken bu rakamlar vatandaş için inandırıcı olamıyor.
YARIN: AYNEN DEVAM?
Gelelim OVP’nin hedeflerine. Özetle, 2028 yılı için hedeflenen milli gelir 1.9 trilyon dolar, kişi başı gelir 21 bin dolar, enflasyon yüzde 8, ihracat 308 milyar, hedeflenen işsizlik oranı ise yüzde 7.8.
OVP (Eylül 2025) | ||||
Gösterge | 2025 Yıl Sonu Tahmin | 2026 Öngörü | 2027 Öngörü | 2028 Öngörü |
GSYH (Milyar $) | 1569 | 1658 | 1763 | 1886 |
Kişi Başı Gelir ($) | 17748 | 18621 | 19710 | 20987 |
Dolar Kuru (USD/TRY) | 39,62 | 46,59 | 50,71 | 53,76 |
Büyüme (%) | 3,3 | 3,8 | 4,3 | 5 |
Enflasyon (%) | 28,5 | 16 | 9 | 8 |
İstihdam Oranı (%) | 49,1 | 49,8 | 50,5 | 51,6 |
İşsizlik Oranı (%) | 8,5 | 8,4 | 8,2 | 7,8 |
Dört gözlemimi paylaşayım.
Birincisi, T+2 formülü işlemeye devam ediyor. Yani işler hep içinde bulunduğumuz yıldan iki sene sonra düzeliyor, enflasyon o zaman tek haneye düşüyor. Ekonomi yönetiminin yıllar boyu verdiği demeçler bu yönde. Tabii sürekli tekrarlanan bu ifadeler inandırıcılığı yıpratıyor, itibarı düşürüyor. Bu kez T+2’nin gerçekleşmesini diliyorum. Ancak 2027’nin muhtemel bir seçim yılı olması, enflasyon yerine ekonomik büyüme ve istihdamın öne çıkmasına yol açabilir.
İkincisi, vasatlık meselemizi aşamıyoruz. OVP ile 2028 için konan ekonomik hedefler 2011’de 2023 için konan hedeflerin bile gerisinde. Zamanı çarçur ediyoruz.
Eskiden İspanya, benim çocukluğumda Kore, oğlumun doğduğu yıllarda Polonya ile aynı seviyede olan ekonomimiz bugün bu ülkelerin çok gerisinde. Üzülerek söyleyeyim, 2028 hedefini tuttursak bile kişi başı gelirde Yunanistan’ın bugünkü seviyesinden (25 bin dolar) aşağıda kalıyoruz.
Türkiye 2000 yılında da dünyanın en büyük 17. ekonomisiydi. 2014 yılında dünyanın en büyük 16. ekonomisiydi. Fransız yazar Jean-Baptiste Alphonse Karr’ın 1849’da yazdığı gibi: “Ne kadar değişirse, o kadar aynı kalıyor.”
Üçüncüsü, vergi yükü artmaya devam edecek. OVP’ye göre 2025’te vergi gelirlerinin yüzde 19’unun faize gideceği öngörülüyor. 2028’e kadarki dönemde de bu neredeyse sabit kalıyor. Aynı projeksiyonlara göre önümüzdeki üç sene boyunca vergi gelirlerinde reel artışlar olacak (2026, 2027 ve 2028’de enflasyon hedefleri yüzde 16, yüzde 9 ve yüzde 8; vergi tahsilatı artış oranları yüzde 28, yüzde 16 ve yüzde 14).
Dördüncü ve son olarak, meşhur yapısal reformlar. OVP benim de yıllardır dile getirdiğim mühim noktalara parmak basıyor: sanayide yüksek teknolojiye dayalı dönüşüm, yeşil dönüşüm, dijitalleşme, beşeri sermayenin güçlendirilmesi, tarımda verimlilik artışı ve yatırım ortamının iyileştirilmesi… Bu adımların hayata geçirilmesi ciddi bir siyasi irade, kurumsal kapasite ve finansman gerektiriyor. Somut yaşadıklarımız ile bu ihtiyaçlar arasında bir makas olduğu çok açık.
SONUÇ
OVP’nin bir “temenni silsilesi” yahut “hayal defteri” değil, ekonomik kalkınmanın sağlam bir yol haritası olması için ne yapmalıyız?
Birincisi, geçmiş hedeflerle gerçekleşen veriler arasındaki farklılıklarla yüzleşmeli, bunların sebeplerini açıkça konuşmalıyız. Hedefler mi uçuktu? Beklenmedik gelişmeler mi oldu? Ekonomik mekanizmaların bazılarında aksamalar mı oldu?
İkincisi, hedef koyma sürecini daha kapsayıcı hale getirmeliyiz. Beş Yıllık Kalkınma Planı kadar olmasa da sivil toplumu, iş dünyasını, akademiyi ve siyaseti sürece daha fazla dahil etmeliyiz. Dünya tarihinin en büyük çıkartması olan Normandiya’yı yöneten bir general ve ABD’nin 34. Başkanı Dwight D. Eisenhower’ın yazının başına aldığım sözünü unutmamalıyız: “Planlar hiçbir şeydir; planlama ise her şeydir.”
Üçüncüsü, “ne?” kadar “nasıl?” sorusu üzerinde de durmalıyız. Bilhassa yapısal dönüşüm başlıklarına pek kimsenin itirazı olamaz. Ancak bunların nasıl yapılacağı konusunda net olmakta yarar var. Aksi takdirde, yüksek teknoloji ürünlerinin imalat sanayi ürünleri ihracatı içindeki payı 20 yıldır olduğu gibi yüzde 4 seviyesinde kalır.
Dördüncüsü, genel siyasi ve hukuki öngörülebilirliği sağlamalıyız. Her gün operasyonlar yapılan, adliye koridorlarından görüntüler paylaşılan, el koyma/ kayyum haberleriyle sarsılan bir ortamda yatırım iştahı kalmaz. Daktilo 1984’teki Üç Reform Problemi yazımda (https://daktilo1984.com/yazilar/uc-reform-problemi-pist-ucak-benzin/) bunu havaalanı pistine benzetmiştim. Pist uçağın havalanmasını sağlamaz –bunun için kalkınma hamlesi ve teknolojik sıçrama gerekir. Ancak pist delik deşik ise en iyi uçak en mahir pilotun elinde bile havalanamaz.
Türkiye’yi hür, zengin ve dünyayla yarışan bir ülke haline getirmek için iddialı ve hayata geçebilen programlar yapmaya mecburuz. Başaracağız.