David R. Henderson
Çeviri metninin orijinaline bu linkten ulaşabilirsiniz: https://www.hoover.org/research/meaning-libertarianism
Devletler liberteryen ideal için hangi rolü oynarlar?
Yakın tarihli bir blog yazısında George Mason Üniversitesi ekonomisti Tyler Cowen, “Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi” adını verdiği bir yaklaşıma bir övgü yazısı yazdı. “Övgü” kelimesini tartıp biçerek seçtim, zira Cowen iddiasını ciddi bir şekilde ortaya koyamamış. Bunun yerine, liberteryenlerin Devlet Kapasitesi Liberteryenleri olması gerektiğini iddia etmiş ve Devlet Kapasitesi Liberteryenizminin ne olduğu hakkında on bir iddiada bulunurken bu iddialarını yeterince ete kemiğe büründürememiş. Cowen’ın bu yazısı kısa sürede oldukça fazla ilgi gördü. Özellikle Reason’dan Nick Gillespie, Washington Post’tan Henry Olsen ve Hoover Enstitüsü’nden John Cochrane bu konuya ilgi gösterdiler.
Cowen, yaşamının büyük bir bölümünde liberteryen hareketi izlediğini ve bu nedenle liberteryenizmin evrimini gözlemlediğini belirtiyor. “Yol boyunca, akıllı klasik liberallerin ve liberteryenlerin, sanki görünmez bir el tarafından yönlendiriliyormuş gibi tamamen yapışkan olmayan Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi adıyla adlandırdığım bir görüşe dönüştüklerine inanıyorum” diye yazıyor (kalın yazılan kısım yazının orijinalinde bu şekildeydi). “Yapışkan olmayan” ile ne demek istediğini bilmiyorum ama bundan daha önemlisi, liberteryenizmin bu kadar dönüşüp dönüşmediğidir. Devlet kapasitesi liberteryenizmi, Cowen’ın “eski tarz liberteryenizm” dediği şeyden daha mı üstündür?
Hayır ve hayır. Modern liberteryenlerin çoğunluğu, geleneksel liberteryenizmin geniş çerçevesi içinde çalışmaktadır. Üstelik, düzgün bir şekilde kavrandığında liberteryenizm, Cowen’in karşısına çıkardığı hemen hemen tüm modern sorunların üstesinden gelebilir, oysa devlet kapasitesi tehlikelerle doludur.
Cowen’ın Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi terimini, “akıllı” klasik liberaller ve liberteryenlerle sınırlayarak kendini kurtardığını iddia edebilirsiniz. Ama o ya da biz, kimin zeki olduğunu nasıl belirleyeceğiz? IQ ile mi? Başarılarla mı? Yoksa şöyle bir şey totolojik mi olurdu: Cowen ile aynı fikirde olanlar zekidir ve geri kalanlarımız değildir. Bilmiyorum. Bunun yerine, Cowen’ın sade liberteryenliğe karşı suçlamasının neden temelsiz olduğunu ve devlet kapasitesi liberteryenizminin neden tehlikeli olduğunu düşündüğümü açıklayacağım.
Öncelikle, akıllı liberteryenler denince aklıma hangi kurumların geldiğini açıklamama izin verin. Üç tane ana kurum var: Reason Foundation, Cato Enstitüsü ve evet, Cowen’ın kendi George Mason Üniversitesi ve ona bağlı Mercatus Merkezi. Üçünün de oldukça büyük bir üretimi var ve bu kurumlarda ortalama kalite yüksek. Her üç kurumda da yazarlar ve bilim insanları günün meseleleriyle uğraşıyorlar ve hükümeti sınırlamak için felsefi ve pratik argümanların bir karışımını yapıyorlar. Hükümeti sınırlamak, devlet kapasitesini sınırlamak anlamına gelir.
Cowen’ın temel suçlamasıyla başlayalım. “İlk olarak, eski tarz liberteryenizmin bir dizi büyük sorunu, en önemlisi iklim değişikliğini çözebileceği ya da hatta bu sorunun üzerine iyi bir şekilde eğilebileceği olası görünmüyor” diye yazıyor. “Eski tarz” liberteryenizmin onlarla nasıl başa çıktığını görmek için mevcut sorunları ele alalım ve bu durumu “devlet kapasitesi” liberteryenizminin nasıl işleyeceğiyle karşılaştıralım.
Yasadışı uyuşturucuları düşünün. Bir asırdan biraz daha uzun bir süre önce eroin ve kokain tamamen yasaldı. 1900’lerin başına kadar Coca-Cola’da koka yaprağı vardı ki bu içeceğin adının ilk dört harfini bu gerçek açıklıyor. Bu yüzden ilk reklamların çoğu Coca-Cola’nın ne kadar ferahlatıcı olduğundan bahsediyordu. Amerika Birleşik Devletleri’nin o zamanlar büyük bir uyuşturucu sorunu var mıydı? Hoover Enstitüsü’ndeki merhum meslektaşım Joseph D. McNamara bu soruyu yanıtladı. McNamara, 1973’ten 1976’ya kadar Kansas City polis gücünün ve 1976’dan 1991’e kadar San Jose polis gücünün şefiydi. Bu görevlerinden önce doktora derecesini almıştı. 1973’te Harvard’daki Kennedy Okulu’nda kamu yönetiminde okudu ve 1914’teki Harrison Narkotik Yasası’ndan önce ve sonra uyuşturucu durumu üzerine tezini yazdı. 1990’ların sonlarında bir konuşmada Joe bana motivasyonunu anlattı: 1914 yasasından önce ABD’de bir uyuşturucu sorunu var mıydı? Vardığı son nokta bir uyuşturucu sorununun bu tarihten önce olmadığıydı.
Modern liberteryenler (şu anda) yasadışı uyuşturucu sorunuyla nasıl başa çıkıyor? Reason’da bu konuda yazan başlıca liberteryen Jacob Sullum’dur ve onun bu konuda yazdıklarının çoğunu okudum. Sullum, uyuşturucuları yasadışı hale getirmenin zararlı etkilerine dikkatle bakıyor ve anlayabildiğim kadarıyla 19. yüzyılın büyük bölümünde ABD’de var olan yasal duruma geri dönmek istiyor: tüm uyuşturucuların yasal olduğu dönem. Yani, önümüzde eski tarz liberteryenizmi uygulayan ve muhtemelen klasik liberallerin 19. yüzyılda ulaştığı sonuçlara ulaşan modern bir gazeteci var.
Cowen, devlet kapasitesi liberteryenlerinin yasadışı uyuşturucu sorunuyla nasıl başa çıktığından söz etmiyor mu? Benim tahminim bu konuda eski tarz liberteryenlerle aynı fikirde olacakları yönünde. Bu durumda sonuç beraberlik olur.
Gerçekten öyle mi? Büyük kapasiteye sahip bir devletin, insanların tercihlerine müdahale etme kapasitesi yüksektir. Thomas Jefferson’ın söylemediği, ama söylemesi gerektiği gibi, size istediğinizi verecek kadar büyük bir devlet, sahip olduğunuzu alacak kadar da büyüktür. “Büyük kapasiteli liberteryenler”, devletin insanları uyuşturucu ürettikleri, dağıttıkları veya kullandıkları için hapse atmasını istemeseler bile dileklerini gerçekleştiremeyebilirler. Büyük kapasiteli bir devletin sahip olacağı gizli güç, küçük kapasiteli bir devletin sahip olacağı güçten daha kolay kullanılabilir. “Kapasite”nin önüne “büyük” sıfatını koyarak konuyu ustaca değiştirdiğimi düşünüyorsanız Cowen’ın yazısında “arka planla ilgili” olarak atıfta bulunduğu 2007 yılına ait makalesindeki bir cümleye dikkat edin: artan zenginlik, büyüyen pozitif özgürlük ve evet, büyüyen hükümet ile bir dünya.
Cowen, “Bugünün Amerika’sının başarısızlıklarının çoğu, aşırı düzenlemelerin başarısızlıklarıdır, ancak diğerler başarısızlıklar ise devlet kapasitesinin başarısızlıklarıdır. Hükümetlerimiz iklim değişikliğine eğilemez, K-12 eğitimini çok fazla iyileştiremez, trafik sıkışıklığını düzeltemez veya isteğe bağlı harcamalarının kalitesini arttıramaz. Fiziksel altyapımızın çoğu durağan veya kalitesiz durumda” diyor. Yine iklimi geçici olarak bir kenara koyacağım. Ancak bir devlet tekeline yakın olan K-12 eğitimini düşünün. Bu özellikle sinsi bir tekel. Çünkü hükümet, sıfır fiyat belirlemesini sağlayan vergi gelirlerini kullanıyor ve çocuklarını evde okutan ya da eğitim ücreti ödeyerek özel okula gönderen ebeveynlerin vergilerinde kesinti olmuyor. Bu durum, eğer bir özel okul, örneğin yıllık 7.000 $ gibi düşük bir öğrenim ücreti alıyorsa, eğitime 7.000 $’dan biraz fazla değer veren bir ebeveynin, bu öğrenim ücretini ödemesinin olası olmadığı anlamına gelir. Buna değer olması için ebeveynin eğitime, devlet tarafından sağlanan eğitime değer verdiğinden en az 7.000 $ daha fazla değer vermesi gerekir. Çocukları için özel okulları karşılayabilen çoğu ebeveynin çocuklarını devlet okullarına göndermesinin ana nedeni muhtemelen budur.
K-12 okullarına yapılan hükümet harcamaları şu anda 2017-18 değeriyle 12.760 dolar civarında ve bu ücret tüm zamanların en yüksek seviyesinde. Bunu sadece 29 yıl önceki 9.073 dolar ile karşılaştırın. Bu yüzde 40,6’lık gerçek bir artış. Amerika’daki vasat devlet okulları hakkında başka ne söylerseniz söyleyin, bu vasatlığı devlet kapasitesinin eksikliğine bağlayamazsınız.
Cowen, “eğitimin özelleştirilmesinden yana olsanız bile, kısa vadede sistemi daha iyi hale getirmemiz gerekiyor” diye yazıyor. Bunun doğru olduğundan emin değilim. Sadece sistem daha da kötüleştiğinde insanların hükümet sistemini çöpe atmaya daha meyilli olacağına dair bir argüman ileri sürülebilir. Ancak bu doğru olsa bile, bildiğimiz bir şey var ki, buna para yatırmanın -demek istediğim, devlet kapasitesini artırmak- kesin bir kazanma anlamına gelmediği. Ve eğer eğitimde devlete ihtiyacımız olduğunu düşünüyorsanız, o zaman son dönem eğitim ekonomisti Edwin G. West’in eserlerini okumanızı öneririm. West, 1965 tarihli Education and the State (Eğitim ve Devlet) adlı kitabında, bugün bizim en fakir insanlarımız hariç, insanlarımızın geri kalanının hepsinden daha yoksul olduğu bir toplumda bile – 19. yüzyılın ortaları İngiltere’si- eğitimin tüm gelir sınıfları arasında yaygın olduğunu gösterdi. Üstelik eğitim, ekonomistlerin normal mal dediği, gelirimiz arttıkça daha çok satın aldığımız bir maldır. Gerçek gelirler 170 yıl öncesine göre 10 ila 30 kat daha yüksek olduğundan serbest piyasada çok daha fazlasını satın alabilirdik.
Trafik sıkışıklığı problemini çözmek büyük bir sorundur, ancak hükümetler veya özel mülk sahipleri geçiş ücreti uygularlarsa bu sorun kesinlikle azaltılabilir. 1990 yılına kadar federal bir düzenleme, eyalet hükümetlerinin federal olarak finanse edilen otoyollarda geçiş ücreti almasını engelledi. Eyalet hükümetleri ancak belirli durumlarda geçiş ücretini uygulayabiliyorlar. Ne yazık ki hükümetler, hükümetlik yaparak, geçiş ücretleri uygulamakta yavaş kaldılar. Ancak karayollarının doğasında bulunan hiçbir şey, özel firmalardan ziyade devletlerin otoyolları inşa etmesini, onların bakımını yapmasını ve ücretlendirmesini gerektirmez. Burada ortaya çıkan sorun, çok fazla devlet kapasitesinin olması ve yeterli özel girişimciliğe izin verilmemesi durumudur.
Hükümetin keyfi harcamalarına ne dersiniz? Sanırım hepimiz bu harcamaların düşük kaliteli ve domuz eti ile doldurulmuş olduğu konusunda hemfikir olabiliriz. Cowen, daha fazla devlet kapasitesinin devlet harcamalarının durumunu geliştirmek için tam olarak ne yapacağını iddia ediyor?
Küresel ısınma konusunda Cowen, muhtemelen daha iyi bir noktaya değiniyor. Küresel ısınmanın, eğer gerçekten bu bir sorunsa, özel sektör ve serbest piyasa çerçevesinde ele alınabileceği açık değildir. Küresel ısınma, tekraren eğer bu bir sorunsa, ekonomistlerin “ortakların trajedisi” dediği şeyin akla gelebilecek en büyük örneğidir. Küresel ısınmayla başa çıkmak, karbon kullanımı üzerinde oldukça büyük bir vergi gerektirebilir. Üstelik böyle bir vergi gerekiyorsa bunun en büyük yüzdesini kimin ödemesi gerektiğini bile biliyoruz: Çin’deki insanlar. Ancak Çin hükümetinin böyle bir vergi toplamak için daha fazla devlet kapasitesine ihtiyacı olur mu? Hayır. Çin’in zaten mevcut haliyle maksimum devlet kapasitesine sahip olduğu söylenebilir.
Cowen’ın küresel ısınma konusundaki argümanının fena olmadığını belirttim. Ama bu bir smaç değil. Başka hiçbir konuda optimal politikayı seçemeyen bir hükümetin küresel ısınma konusunda optimal politikayı seçmesini nasıl sağlayabiliriz?
Bu beni daha büyük bir noktaya getiriyor. Odada büyük bir fil (Cumhuriyetçi) ve büyük bir eşek (Demokrat) var: politikacıların, seçmenlerin ve bürokratların eksiksiz bir biçimde sapkın teşvikleri. Süpermarkete gittiğinizde onların teşviklerini sizinkiyle, benimkiyle karşılaştırın. Yemek için alışveriş yaptığımda, ödediğimin karşılığını alırım. Biftek istersem alırım. Avokadonun fiyatı yılın bu zamanında özellikle yüksekse (ki öyle), az satın alırım ya da hiç almam. Kendi paramı harcıyorum ve kaynaklarımı idareli kullanmak için bir teşvikim var.
Şimdi politikacıların ve bürokratların teşviklerini düşünün. Para harcarken, başkalarının parasını harcarlar. Maliyetler hakkında endişelenmek için çok az motivasyonları var ve bazı durumlarda kaynakları sevdikleri insanlara vermek için büyük bir teşvikleri var. Düzenleme yaptıklarında, bazen yıkıcı etkileri ortaya çıkan düzenlemelerinin bu etkilerini önemsemek için de çok az nedenleri vardır. Seçmenlerin de kötü motivasyonları var. Bireysel oylar o kadar az önemlidir ki seçmenlerin bilgilendirilmeleri için çok az teşvik vardır. Küresel ısınma sorununun, gerçekten bir sorunsa bile, müştereklerin trajedisinin bir örneği olduğunu yukarıda belirtmiştim. Ama işte daha kötü bir haber var: Esasen hükümetin tamamı, ortak varlıkların trajedisi sorunudur. Bir seçmen ve/veya aktivist olarak hükümeti biraz daha iyi hale getirmek için gayretle çalışırsam faydalardan yalnızca orantılı olarak pay alırım. Devletin daha iyi çalışması için bir şey yapmayanlar benim kadar kazanıyor. Bu yüzden hükümeti daha iyi hale getirmeye yönelik yatırımlarımız yetersiz.
Son olarak Cowen, özellikle eğitimli kadınlar için ciddi bir “dar liberteryen görüşlerden dışa göç” olduğunu iddia ediyor. İddiasına kaynak göstermiyor. Bu doğru olabilir. Ama belki ondan yaklaşık on yıl daha fazla liberteryen olmam bana perspektif avantajı sağlıyordur. 1960’ların sonlarında ve 1970’lerin başında biz sıradan liberteryen erkeklerle birlikte hemen hemen hiç bir liberteryen kadın olmadığını hatırlıyorum. 1970’lerin sonlarından bu yüzyılın ilk on yılına kadar liberteryen kadınların sayısında büyük bir artış oldu.
Liberteryenlerin birçok sorunu var. Sorun ister uyuşturucu düzenlemesi ya da eğitim, ister konut arzı üzerindeki hükümet kısıtlamaları (beni başlatmayın) ya da müdahaleci olmayan bir dış politika olsun, her zaman bir kayayı yokuş yukarı itiyor gibi görünüyoruz. Ama en azından doğru tepedeyiz ve yukarı nişan alıyoruz. Devlet kapasitesi yaklaşımının bütünü, ne yazık ki, maliyetli ve muhtemelen tehlikeli bir saptırmadır.