Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Doğal Afetlerde Devlet Kapasitesi ve Sivil Toplum
    D84 INTELLIGENCE

    Doğal Afetlerde Devlet Kapasitesi ve Sivil Toplum

    Enes Özkan7 Nisan 20237 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Şubat ayında yaşanan deprem Türkiye’de birçok şehri etkiledi. On binlerce insan hayatını kaybetti ve milyonlarcası kötü koşullar altında yaşamak zorunda kaldı. Bununla birlikte, birçok bina ya yıkıldı ya da hasarlı hale geldi. Şehirlerin altyapıları çöktü ve ulaşımdan iletişime kadar birçok hizmet kesintiye uğradı. Yaşanan korkunç felaketin ardından hükümetin duruma müdahale etme hızı ve yöntemi hemen gündeme geldi. İlk 24 saat içinde neredeyse hiçbir arama kurtarma faaliyeti başlayamadı. Afet yönetimi işini üstlenen kurumun (AFAD) aşikâr şekilde başarısız olması, lojistik hatların çökmesi ve çadır, gıda, su ve tuvalet gibi temel ihtiyaçları tedarik edilememesi büyük tepki çekti. Öte yandan, birçok insan kendi inisiyatifi ile bölgeye ulaşmaya ve yardım götürmeye çalıştı. Yardım kurumları ise halk tarafından yoğun şekilde desteklendi. Bununla birlikte, bölgede etkin olan dini cemaat ve tarikatların da seferber olduğu görüldü. Siyasi partiler ellerindeki imkanları bölgeye ulaştırmaya çalıştılar ve üyelerini gerek arama kurtarma gerekse yardım malzemelerinin dağıtımı için bölgeye çağırdılar. Kısacası, devlet kurumlarının yetersizliği bir anda ortaya çıktı ve toplum bu yetersizliği kapatmak için hızlı bir şekilde tepki verdi.

    Bu vaka, aslında devlet kapasitesi liberteryenizmi tartışmaları için önemli bir kapı aralıyor. Zira, kapasitesi aniden çöken devlet kurumlarının ortaya yeni ve sivil bir işbirliği mekanizması çıkarttığı ortada. Ancak felaketin büyüklüğü, sadece depremden hemen sonrasını değil, aynı zamanda uzun vadeli bir rehabilitasyon programını da gerektiriyor. Yani, ortada sivil toplumun kaynaklarıyla çözülemeyecek bir mesele var. Dolayısıyla hem devlet kapasitesine hem de sivil girişimlere aynı anda ihtiyaç duyulan modeli tartışmanın tam zamanı.

    Liberteryenlerin devlet kurumlarının iş yapabilme becerilerine duyduğu itimatsızlık depremden sonra haklılığını ispatlamış gibi göründü. Zira, depremden sonraki iki gün içinde ortada bir devletin olmadığını söylemek yanlış olmaz. İnsanlar enkaz altında kurtarılmayı beklerken gerek temel hizmetler gerekse asayiş tamamen bozuldu. Bu durum, devletin beceriksizliğine de devletsiz bir durumda toplum düzeninin ne hale geleceğine de aynı anda işaret eden bir durum yarattı. Dolayısıyla her iki argüman da titizlikle incelenmeli ve uzlaşabilecekleri bir zeminin olup olmadığı üzerinde bir tartışma yürütülmelidir.

    Liberteryenlerin devlet kavramına duydukları alerji haksız değildir. Belirli standartlar içerisinde, yani pozitif hukuk çerçevesinde, doğal hakları sınırlandırmak onlar için kabul edilemez ve birey hakları pozitif yasalar çerçevesinde ne kadar genişletilirse genişletilsin bireysel tercihler mevcut vasatın kanaatleriyle düzenlenir, bireye dayatılır. Siyasal otorite, sırf bu düzenleme gücü ve becerisine sahip olması nedeniyle bireysel özgürlükler için bir tehdit olarak algılanır. Ne var ki bu yaklaşım devlet kapasitesi kavramında bir ayrıma gitmez. Diğer bir ifadeyle, alt yapısal iktidar ile üst yapısal iktidar arasındaki ayrımı yok sayar. Yani, devletlerin temel hizmetleri sağlama, topluma nüfuz etme, kararlarını uygulama yeteneği gibi özelliklerini kaçınılmaz şekilde birey özgürlüklerini ihlal etmenin ön şartı olarak görür. Bu ilişki, güçlü devlet kapasitesinin katı otoriterlikle özdeşleştiği bir kâbusu beraberinde getirir.

    Ancak bu aslında hatalı bir yaklaşımdır. Altyapısal iktidar, idari yetersizliklerden ve mütecavizlikten bağımsız bir olgudur. Bugün uluslararası sistem, güçlü devlet aygıtlarını liberal demokratik kurumlar ve birey haklarına saygılı anayasalar ile sınırlandırmayı başaran devletleri içinde barındırır. Yine, aynı sistem içerisinde, devlet kurumsallığına ve kapasitesine sahip otokrasiler de vardır. Yani, altyapısal iktidarın bireyler açısından bir özgürlük problemine kaçınılmaz şekilde yol açtığı argümanı bir çırpıda kenara atılamaz. Kriz anlarında bu durumun kendisini belli etmesi ve kurumsal kapasitesi yüksek devletlerin krizlere müdahale konusunda başarılı olması beklenir.

    Mamafih, bu noktada işin içine rejimin niteliği girer. Kurumların sağlıklı işlemesi için şeffaf, hesap verebilir ve kamu personeli olmak isteyen vatandaşlara sadece objektif standartlara uydukları takdirde görev veren bir sistem olması gerekir. Bu durum ise hukukun üstünlüğü prensibine dayanan, paranoyakça bir sadakat takıntısı olmayan ve bağımsız kurumlar tarafından denetlenen bir rejime işaret eder. Otoriter sistemlerin, bu tip bir bürokratik yapı kurma ihtimalleri oldukça düşüktür. Zira bu tip yönetimler, denge ve denetleme mekanizmalarını etkin işletmedikleri için yozlaşmaya açık hale gelirler. Hesap verebilirlik düştükçe görev performansının düştüğü de tartışmasız bir olgudur.

    Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’de yaşanan deprem sonrası temel problemin alt yapısal iktidar kapasitesinden daha ziyade, idari bir zafiyet olduğu iddia edilebilir. Bu zafiyet ise rejimin otokratikleşen karakterinden neşet etmiştir. Birçok vatandaş, kurumların liyakat sahibi olmayan kişiler tarafından yönetildiğinin farkındadır ve kurumların yaptığı harcamaların şeffaf bir şekilde denetlenmediği düşüncesindedir. Zira, afet koordinasyon kurumunun başında İçişleri Bakanı’na yakınlığıyla bilinen bir vali bulunmaktadır ve AFAD, faturasız harcama yapma yetkisine haizdir. Yani, vatandaşlar uzun yıllar boyunca depreme hazırlanmak için vergi ödemiş, bu vergiler kurumların kasasına aktarılmış ancak organizasyonu yapılamamıştır. Karar alma süreçleri, kurumların özerkliği ile mümkün olurken AFAD yönetimi İçişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı’ndan talimat gelinceye kadar harekete geçememiştir. Bununla birlikte, yerel yönetimler ile yetki paylaşımı yapılmamış, aşırı merkeziyetçi yapı depreme müdahale etmeyi geciktirmiştir. Kısacası devletin beceriksizliğinin sebebi, onun ontolojik bir kusuru değil, idari yapının otoriterleşen ve haliyle keyfileşen yapısı olmuştur.

    Öte yandan, idari yetersizlik başka bir olgunun önemini de ortaya çıkarmıştır. Felaketin duyulmasının hemen ardından sivil toplum kuruluşları hızlı şekilde tepki vermiş ve bölgeye ulaşmayı başarmıştır. Gerek arama kurtarma ekipleri gerekse temel ihtiyaçları sağlayan yardım tırları hızlı şekilde bölgeye ulaştırılmıştır. Özellikle sosyal medya üzerinden örgütlenen insanlar, deprem bölgesinin acil ihtiyaçlarını tespit etmiş ve kişisel fedakarlıklarıyla sorunları çözmeye çalışmıştır. Ne var ki idari problemler burada da kendisini göstermiş ve hükumet sivil toplum faaliyetlerini kendi tekeline almak için çabalamıştır. Hatta hükümet, yetersizliği ortaya çıkmasın ve görünür olmasın diye sosyal medya platformu Twitter’ı yasaklama kararı almıştır. Bütün bu engellemelere karşı, dernekler, vakıflar, sendikalar, siyasi partiler ve çeşitli sivil toplum örgütleri bölgedeki birçok sorunun giderilmesine yardımcı olmuştur. Yani, kamu otoritesinin zafiyete uğradığı bir anda sivil inisiyatifler devreye girmiş ve gönüllü bir işbirliği modeli çerçevesinde sorunu çözmüştür. Diğer bir ifadeyle, siyasal bir zor aygıtının olmadığı bir durumda gerekli müdahale yapılabilmiştir.

    Ne var ki sivil yardım inisiyatiflerinin bir başka veçhesi daha vardır. Deprem sonrası kurulan yağma ve el koyma çeteleri asayişin bozulduğunu göstermiştir. Bu tip gruplara karşı örgütlenen, özellikle fanatik taraftar grupları ve milliyetçi gruplar ise denetimsiz ve sorumsuz yapılar oldukları için başına buyruk hareket etmiştir. Dolayısıyla yağmacılar kadar onlarla mücadele etmek için bir araya gelen kişiler de aslında düzene karşı büyük bir tehdit oluşturmuştur. Buna ilaveten, depremden yaklaşık 10 milyon insanın etkilendiğini ve bu insanlar için gerekli barınma ve iaşe tedbirlerinin aylar boyu kesintisiz şekilde alınması gerektiğini de vurgulamak gerekir. Yani, depremin boyutu sivil toplumun kapasitesini aşmakta ve mutlaka sistemli bir kamu müdahalesini zorunlu kılmaktadır.

    Gerek sivil toplumun kaynak yetersizliği gerekse iktidarın idari beceriksizlikleri bizleri her ikisinin de olumsuz özelliklerinden arındığı ve olumlu potansiyellerini yansıtabildikleri bir orta nokta üzerinde düşünmeye zorlamalıdır. Sivil toplum, bürokratik formalitelerden uzak ve yozlaşmamış, dinamik bir alanı temsil eder. Burada, siyasi bir kariyer hırsı veya hiyerarşik kaygılar yoktur. Daha ziyade, gönüllülerin belirli bir misyon etrafında bir araya geldikleri, sürecin şeffaf ve eşitler arası bir ilişki anlayışı içinde ilerlediği bir süreç yaşanır. Dolayısıyla, en düşük maliyet ile en hızlı şekilde ve en verimli sonuçlara ulaşmak mümkündür. Öte yandan, idari zafiyet yaşayan devlet kurumları için bu durum böyle değildir. Hantal bir bürokrasi, kötü yapılan bir organizasyon, aksayan operasyonlar, israf edilen kaynaklar ve tabii ki sadece siyasi sadakat sahibi olduğu için bu bürokrasinin yetkilisi olarak atanmış kişiler devlet kurumlarını karakterize eder. Ancak kamunun elindeki kaynaklar ile sivil toplumun enerjisini birleştirmek mümkündür.

    Kriz anlarının bize öğrettiği, demokratik ve kurumsal bir yönetim anlayışının önemidir. Bununla birlikte, can havliyle bağış yapılan sivil toplum örgütlerinin varlığının ve uzun vadede sistemli şekilde desteklenmesinin önemi de ortaya çıkmıştır. Bu şartların sağlanması durumunda, sivil toplum kuruluşlarının dinamik yapısı ile devlet kurumlarının güçlü kaynakları bir araya gelebilir. Bu durum, siyasal otorite ile sivil toplumun kavga etmeden, birbirilerini besleyerek ilerlediği bir süreci de beraberinde getirebilir. İktidarın sivil toplum kuruluşlarını yönetmeye çalışmadığı ancak koordine ettiği, dolayısıyla onun potansiyelinden yararlandığı bir sistem elbette ki mümkündür. Böylece, alt yapısal iktidar ya da kurumsal kapasite, hızlı şekilde artabilir. Sonuçta devletin beceriksizliği tezi üzerinden kendini var eden liberter görüş ile sivil toplumun kaynak yetersizliğini eleştirerek kendini meşrulaştıran devletçi yaklaşım arasında bir orta yol bulabiliriz.

    Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi R1 Siyaset Sosyoloji
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikKitap Yorum: Kuran-ı Kerim III
    Sonraki İçerik Yeniden Refah Partisinin Ajandası

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Yeni Anayasa Yeni Türkiye Demek Değil

    30 Mayıs 2025 Armağan Öztürk
    Videolar

    Parlamenter Sistem için Yol Ayrımında mıyız? | Berk Esen | Çavuşesku’nun Termometresi ÖZEL #255

    28 Mayıs 2025 Berk Esen, Burak Bilgehan Özpek, İlkan Dalkuç ve Melis Konakçı
    Yazılar

    Lozan Anlaşması, 1924 Anayasası ve Komisyon

    23 Mayıs 2025 Armağan Öztürk

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Yeni Anayasa Yeni Türkiye Demek Değil

    30 Mayıs 2025 Yazılar Armağan Öztürk

    Komünizmin Rıza Nur’u: Aclan Sayılgan

    28 Mayıs 2025 Yazılar Kadir Serkan Selçuk

    Dünya Gündemi: ABD-AB Gümrük Müzakereleri, Rusya’dan Ukrayna’ya Yeni Hava Saldırısı, Venezuela Seçimleri

    27 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Krizler Çağında Umut Ekmek: Gençler Gıdanın Geleceğini Geri Alıyor

    26 Mayıs 2025 Yazılar Elif Menderes

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}