[voiserPlayer]
Ekonomos Haftalık Ekonomi ve Finans Bülteni (27 Haziran-3 Temmuz)
Büyüme Yavaşlıyor
Geçen hafta açıklanan veriler iktidarın en önem verdiği iktisadi gösterge olan büyümeye dair olumsuz bir gidişatı ortaya koyuyor. Büyümenin yılın ikinci yarısında yavaşlayacağına işaret eden bu veriler, iktidarın oldukça önem verdiği dış ticaret ile beraber bakıldığında iktisadi hedeflerin arzu edilen seviyelerden uzaklaştığını bize anlatıyor.
PMI Verileri Olması Gerektiği Gibi Düşüyor
Global şartlardaki kötüleşme ve içerdeki yüksek enflasyon ortamı Türkiye imalat sanayi satın alma yöneticileri endeksi (PMI) üzerindeki etkisini daha belirgin göstermeye başladı. Haziran ayı PMI endeks değeri 48,1 gelerek üst üste dördüncü ayda da daralmayı işaret etti. Ayrıca bu değer son iki yılın da en düşük değeri olarak kayıtlara geçti. Bilindiği üzere 50’nin altında kalan endeks değerleri imalat sanayinde daralmayı işaret ediyor.
Alt kırımlara bakıldığında ise firmaların hem üretiminin hem de aldıkları yeni siparişlerin azaldığı görülüyor. Yeni siparişlerin azalmasıyla birlikte firmalar da satın alma faaliyetlerini azaltıyorlar. Buradaki bir diğer olumsuz durum ise girdi fiyatlarındaki yükselişin devam etmesi. Katılımcı firmalara göre hammadde ve enerji fiyatlarındaki artış ile döviz kurlarındaki yükseliş eğilimi maliyetlerin artışındaki ana etkenler.
Ekonomik Güven Endeksi Düşüyor
Ekonomik Güven Endeksi Haziran ayında Mayıs ayına göre azalarak 96,7 değerinden 93,6’ya geriledi. Güven endeksinin 100’ün altında olması ekonomik gidişata dair kötümser havanın etkili olduğunu bize gösteriyor. Güven endeksini oluşturan inşaat sektörü güven endeksi hariç tüm alt endeksler gerileme içerisinde. Tüketici Güven Endeksi, Reel Kesim Güven Endeksi, Hizmet Sektörü Güven Endeksi ve Perakende Ticaret Sektörü Güven Endeksi değerleri azalış gösterirken İnşaat Sektörü Güven Endeksi’nde ise %1,7’lik bir artışla hafif bir toparlanma mevcut.
En yüksek düşüş ise Mayıs ayına göre %6,2’lik düşüş ile tüketici güveninde görüldü. Tüketici güveni endeks değeri Haziran ayı itibariyle 63,4 değerinde ve bu değer tüketicinin oldukça karamsar olduğuna işaret ediyor. Tüketici güveninin aldığı bu değer aynı zamanda güven açısından 2002’den bu yana süregelen Ak Parti döneminin en kötü dönemini yaşadığımızı açıkça gösteriyor.
Dış Ticaret Alarm Veriyor
Türkiye İstatistik Kurumu ve Ticaret Bakanlığı iş birliğiyle oluşturulan dış ticaret verilerine göre ihracat Mayıs ayında geçen yılın aynı ayına göre %15,3 artarak 18 milyar 984 milyon dolar olarak gerçekleşti. İthalat ise %43,5 artarak 29 milyar 588 milyon dolar olarak gerçekleşti. Böylelikle yılın ilk 5 ayında ihracat %20,4 oranında artarken, ithalat %40,8 arttı.
Türkiye enerjide dışa bağımlı bir ülke olmasına rağmen dış ticaret verilerine enerji ve altın ithalatını bir kenara bırakarak bakan iktisatçılar da bulunuyor. Bu açıdan bakıldığında bile ithalat enerji hariç %29,2 artarken ihracat, enerji hariç %11,8 artmış durumda.
Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 24 Eylül 2021 tarihinde politika faizi olan 1 haftalık repo faizini 100 baz puan indirdiği 24 Eylül 2021 tarihinden önce 8,67 olan dolar/TL kuru, 1 Temmuz 2022 tarihinde 16,74 gibi iki katına yakın bir değere ulaşmasına rağmen ithalat ihracata göre hala daha hızlı artıyor. Bu durum aynı zamanda kur artarsa ihracat artar ve dış ticaret açığı azalır önermesinin oldukça ezberci bir söylem olduğunu bu ay bir kez daha kanıtlamış oldu.
Dış ticaretteki bu açık doğal olarak ülkenin döviz açığının da artmasına neden oluyor. Döviz ihtiyacının artması dış borcun çevrilmesi ve temel ihtiyaçlar için gerekli olan ithalatın yapılmasında her geçen ay daha da zorlu bir döneme girdiğimize işaret ediyor. Bu durum özellikle ABD’de faiz artışının yaşandığı ve gelişmekte olan ülkelerin buna faiz artırımlarıyla cevap verdiği bir dönemde Türkiye’nin döviz sıkıntılarını daha da artıran bir durum. Dış ticaret açığının bu şekilde artmaya devam etmesi önümüzdeki dönemde ülkeden döviz çıkışını ve yerlilerin dövize ulaşmasını engelleyeci yeni tedbirlerin alınmasını kaçınılmaz kılıyor.
Asgari Ücrette Artış
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapılan açıklamaya göre asgari ücret net olarak 5500,35 TL olarak belirlendi. Böylelikle asgari ücretteki artış %30 oranında gerçekleşmiş oldu. Geçen yılın aynı dönemine göre artış ise yılbaşını da hesaba kattığımızda toplamda %95 oranında gerçekleşti. TÜİK tarafından açıklanan yıllık enflasyona göre daha yüksek bir asgari ücret artışı gerçekleşmesine rağmen alım gücünde geçmiş yıla göre bir artışın gerçekleştiğini söylemek oldukça zor.
Burada TÜİK’in ölçüm metotlarının etkisi büyük. Hesaplanan enflasyon sepetinin asgari ücretle geçinen kesimin tüketim sepetini yansıtmaktan uzak olması ve TÜİK ölçümlerinin kuşku ile bakılacak kadar düşük gerçekleşmesi iki ana etken olabilir. Burada bir diğer dikkat çekici durum ise zammın yılbaşını beklemeden yapılması ve toplamda %95 ile yıllık bazda TÜİK enflasyonunun üzerinde olmasına rağmen yılbaşı zammında yaratığı heyecanı yaratamaması oldu.
Bu heyecansızlık hali muhtemelen yılbaşında yaşatılan heyecanın Ocak ve Şubat aylarında gerçekleşen yüklü zamlarla çok hızlı şekilde geri alınması kaynaklı. Yakın geçmişte yaşanan ücret artışının oldukça kısa süreli bir nefes almaya yol açması deneyimi ve maaş artışlarının tekrar enflasyonu artıracağı beklentisiyle bu sefer iktidarın beklediği heyecan oluşmadı.
Özellikle sosyal medyada uzmanlık alanı iktisat olmayan kişilerce asgari ücret zammı artışlarının firmaların maliyetini artıracağı, firmaların da bunu fiyatlarına yansıtacağı ve bu nedenle de alım gücündeki artışların tekrardan kısa sürede geri alınacağı üzerine beklentiler oldukça fazla. İktisatçılar ise her asgari ücret zammı döneminde olduğu gibi ikiye bölünmüş durumda. Bir grup iktisatçı bu zamların kaçınılmaz şekilde yeni enflasyon dalgası yaratacağını iddia ederken, karşıt görüş asgari ücret zamlarının enflasyonist bir etkisinin olmayacağını iddia ediyor.