[voiserPlayer]
Ekonomos Haftalık Ekonomi ve Finans Bülteni (24-30 Ekim 2022)
Kurdaki artıştan korunmak amacıyla getirilen Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulaması Temmuz ayı sonlarında üç aylığına parasını burada değerlendirenler için herhangi bir kur farkı getirisi sunmadı ve böylelikle KKM yürürlüğe girdiğinden bu yana mevduat sahipleri ilk kez bankaların verdiği düşük faizle yetinmek durumunda kaldı. Sistem, aslında sunduğu faiz oranına bakıldığında oldukça çarpık ve cazibeden uzak olmasına rağmen, kurun mevduat faizi olan 3 aylık yüzde 4,25’ten sürekli olarak daha yüksek artışlar göstermesi nedeniyle ilgi görmeye devam ediyordu. Fakat dolar/TL kurunun bir süredir 18,60 civarlarına demir atması çarpıklığı görünür hale getirdi.
Bu nedenle mevduat sahipleri son dönemde düşük getiri sunması nedeniyle KKM’den oldukça memnuniyetsiz ve enflasyon karşısında alım gücünü korumak için alternatif yatırım kanalları arıyor. Bu noktada aslında hisse senedi yatırımı görece daha cazip getiriler sunsa da bu yatırımın birçok yatırımcı için riskli bulunması, geçmiş negatif tecrübeler ve nasıl yatırım yapılacağının bilinmemesi gibi nedenlerle herkes için çok iyi bir alternatif olarak gözükmüyor. Bu durumda da KKM’de kalmak mevduat yatırımcısını enflasyon karşısında alım gücünün düşmeye devam etmesi riskiyle karşı karşıya bırakıyor. Böylelikle de hükümetin ekonomi politikasıyla kasten yatırımcıların alım gücü düşürülmüş oluyor.
Üstelik MB politika faizinin son üç ayda yüzde 14 seviyesinden yüzde 10,5 seviyesine düşürülmesi ve gelecek ay da yüzde 9 oranına düşürülmesi beklentisi göz önünde bulundurulduğunda KKM’deki faiz getirisi daha da düşük hale gelecek. KKM’de banka faiz oranları MB politika faizine bağlı olduğu için politika faizi düşürüldüğünde zorunlu olarak KKM faizleri de düşürülüyor. Böylelikle Merkez Bankası faizleri düşürdükçe mevduat sahiplerinin alım gücünü de kasten düşürmüş oluyor. Sonuç olarak, ya kurdaki artışlarla mevduat sahiplerine tekrardan kur farkı geliri sunulacak ya da mevduat sahipleri alternatif bulduğu sürece KKM’den çıkmanın yolunu arayacaktır. KKM’den çıkanlar daha fazla kazanacağını düşünerek dolar mevduatına da yönelebilirler ki bu durum doların yükselmesine neden olacak bir baskı da yaratabilir.
Daha genele bakıldığında ise bu düşük mevduat faizi oranlarından pek de kimsenin yararlanamadığı bir durum oluşuyor. Zira mevduat faizleri ucuz kredi faizleri için düşük tutulsa da bir süredir düşük faizli krediye ulaşma konusunda piyasada neredeyse herkes şikayetçi. Hem tüketici tarafı hem de üretici tarafı bu konuda şikayetlerini dile getirmeye devam ediyor. TÜSİAD başkanı Orhan Turan bir kez daha hükümetin uyguladığı yeni ekonomik modele sert eleştiriler getirirken “Yoğun regülasyon döneminden geçen finansal kesimin de bu regülasyonlar çerçevesinde kredi vermesi daha da zorlaşıyor. Unutmayalım ki sağlıklı işleyen, üreten, istihdam yaratan bir reel kesimin arkasında bu süreci destekleyen ve sağlıklı işleyen bir finansal sektöre ihtiyaç var. Uyguladığımız politikaları dizayn ederken bu süreçleri göz önünde bulundurmalıyız” ifadeleriyle krediye ulaşma sorununa vurgu yapmaya devam etti. Fakat BDDK verilerine bakıldığında kredi miktarlarındaki artış, kredi bulma konusunda bir sorun yaşandığını göstermiyor, burası da işin tuhaf olan yanı. Orhan Turan ayrıca 2013’ten bu yana ekonominin kötü gittiğini belirtirken ”Hedeflere ulaşılmadığında politikalar gözden geçirilmedi” vurgusu da yaptı.
MB ve Yine Yeniden Revizyonlar
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, yılın son enflasyon raporunun tanıtımına ilişkin toplantıda bir sunum gerçekleştirdi. Kavcıoğlu bu son toplantıda yıl sonu için enflasyon tahminlerini yüzde 65,2’ye yükselttiklerini açıkladı. Daha önceki hedef ise yüzde 60,4 idi. Böylelikle bu son revizyon ile MB enflasyon beklentisi hükümetin orta vadeli programda öngördüğü yıl sonu enflasyon beklentisi ile uyumlu hale gelmiş oldu. Aslında yıl sonu enflasyonun hangi noktada olacağı ve ücret zamlarının yılbaşında ne kadar olacağını merak edenler için yüzde 65 civarı enflasyon beklenmesi artık normal bir beklenti olurdu ama merkez bankası enflasyon tahminlerinde oldukça başarısız.
Çok yakın geçmişe dönüp bakıldığında Temmuz ayı sonunda yapılan sunumda da Merkez Bankası yıl sonu enflasyon tahminini yüzde 40,8’den yüzde 60,4’e çıkarmıştı. Ondan bir önceki Nisan ayı sunumunda ise yıl sonu enflasyon tahminini yüzde 23,2’den yüzde 42,8’e çıkarmıştı. Yine Ocak ayındaki yılın ilk tahmininde ise yıl sonu enflasyon tahminini yüzde 11,8’den yüzde 23,2’ye çıkarmıştı. Görüleceği üzere bu tahminlere bakarak enflasyonun seyrini tahmin etmeye çalışmak oldukça yanıltıcı olacaktır. Karşımızda uzmanlık alanı olan enflasyon konusunda hiçbir öngörüsü tutmayan bir Merkez Bankası bulunuyor. Merkez Bankası, enflasyonu yönlendiren bir kurum olmaktansa açıklanan enflasyon oranlarına göre kendi beklentilerini sürekli revize etmek zorunda kalan bir kuruma dönüşmüş durumda.
Avrupa’da Faiz Artırımı Devam Ediyor
Avrupa Merkez Bankası (ECB) faizleri 75 baz puan daha artırarak yüzde 2 seviyesine getirdi. Banka bir önceki toplantı da 75 baz puanlık bir artışa gitmişti. Bazı ekonomistler Aralık ayında 50 baz puanlık bir faiz artışı daha öngörüyor. Ancak ECB, veriye bağlı olacağını belirterek gelecekteki faiz artışlarının seviyesini belirtmedi. Yeni oranın ilanı sonrası açıklama yapan ECB Başkanı Christine Lagarde, bankanın faiz oranlarını artırmasının bir sebebi olduğuna vurgu yaparak faizleri zevk için artırmadıklarını ve bunun insanlara yük olduğunun farkında olduklarını söyledi.
Tabii burada insanlara yük olduğunun farkında olmalarına rağmen neden faizi artırıyorlar sorusuna verilecek cevap önemli. Yükselen enflasyona karşı önlem alınmak isteniyor ve gerekirse bunun için belirli bir miktarda acı çekilmesinin gerekli olduğu düşünülüyor. Çünkü faiz artırılsa da artırılmasa da gidişatın bir daralma ile sonuçlanması kaçınılmaz. Burada bir tercih yapılması gerekiyor ve bu daralma yöntemlerinden hangisinin daha az olumsuz sonuç üreteceğine bakılıyor. Ekonomiye faizler üzerinde müdahale edilmediğinde ortaya çıkan enflasyonun vereceği zararın enflasyonla mücadele edilirken faiz artışıyla verilecek zarardan çok daha yüksek olacağı düşünüldüğü için de faiz artışlarına gidiliyor. O nedenledir ki ana akımda faiz artışları bir ekonomik rahatlamanın aksine daha büyük bir ekonomik daralmanın önüne geçebilmek için savunuluyor. ECB Başkanı Lagarde ayrıca Avrupa’nın daha önce deflasyonla mücadele ettiğini dile getirirken, enflasyonun Ukrayna’daki savaşın bir sonucu olduğunu savundu. Lagarde, “Rusya Devlet Başkanı Putin’in kaos yaratmaya ve elinden geldiğince Avrupa’yı yok etmeye” çalıştığını da ifade etti.