Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (16-22 Aralık 2025)
Geçtiğimiz günlerde üç önemli haber dünyanın gündemini meşgul etti. Trump, uzun süredir çok fazla söz konusu etmediği Grönland gündemine, Louisiana Valisi Jeff Landry’yi Grönland özel temsilcisi (special envoy) olarak atayıp geri döndü. Trump ayrıca, Venezuella’nın el koydukları petrollerini satabileceklerini ya da kendi rezervlerine katabileceklerini açıkladı. Rusya ise yine Kiev’e drone ve füzeler ile saldırdı. Bu yazıda bu üç haberin detaylarını değerlendirelim.
Trump’ın Grönland Gündeminde Yeni Gelişme
ABD Başkanı Donald Trump 2025 başında göreve geldiğinde Grönland’ı almaları gerektiğini, çünkü bu bölgenin ABD’nin ulusal güvenliği açısından önem arz ettiğini sıklıkla vurgulamış ve bu durum ABD ile Danimarka arasında diplomatik bir krize neden olmuştu.
Danimarka yönetiminde özerk bir bölge olan Grönland’ın yöneticileri ise Grönland’ın geleceğine adanın halkının karar vermesi gerektiğini ve adanın satılık olmadığını belirtmişlerdi.
Sonraki dönemde Trump bu konuyu çok fazla gündeme getirmedi. Ancak geçtiğimiz günlerde Trump’ın Louisiana Valisi Jeff Landry’yi Grönland özel temsilcisi olarak ataması, bu gündemi yeniden manşetlere taşıdı.
Trump yaptığı bir konuşmada beş defa Grönland’ın ulusal güvenlikleri için çok önemli olduğunu ve bu adanın kıyılarında Rus ve Çin gemilerinin gezindiğini ifade ederek adayı alacaklarını tekrar vurguladı. Anlaşılan o ki Danimarka’nın ada üzerindeki egemenlik hakları Trump’ın umrunda değil.
ABD Başkanı Görnland’ın güvenlik açısından önemini vurgularken Grönland’ın yer altı kaynaklarının kendileri için çok önemli olmadığını da sözlerine ekledi. ABD’li uzmanlar Rusya ve Çin’e karşı arktik bölgesinde mücadele etmek açısından Grönland’ın vazgeçilmez önemde olduğunu vurguluyor.
Elbette bu durum Danimarka’nın hiç hoşuna gitmiyor. Ancak ada halkının ABD’ye bağlanmak istemesi ve gelecekte Grönland’ın ABD’nin bir parçası olması ihtimal dışı değil. Grönland gibi ABD’ye oldukça yakın ve arktik bölgesinin kontrolü açısından muazzam öneme sahip bir adanın ABD kontrolüne girmesi, ABD’nin son yayınlanan Ulusal Güvenlik Strateji belgesinde altı çizilen Monroe Doktrini açısından da tutarlı görünüyor.
Anlaşılan o ki yeni özel temsilcinin atanmasıyla bu konu Trump’ın görev süresi boyunca gündemde kalmaya devam edecek. Bakalım Trump yönetimi Grönland’ı “almayı” başarabilecek mi?
ABD Maduro’yu Zorlamaya Devam Ediyor
Trump yönetimi Venezuela’nın otoriter lideri Maduro’ya kelimenin tam anlamıyla iktidardan düşürme baskısı uyguluyor ve ülke topraklarına doğrudan askeri bir operasyon düzenlemeden yapabileceği her şeyi yapıyor.
ABD Venezuela’yı, seçimleri adil bir şekilde yapmamakla, uyuşturucu trafiğini desteklemek ve teşvik etmekle ve terörist bir yönetime sahip olmakla suçluyor.
Bu konuda Trump yönetimini hedef alan eleştiriler ise ABD’nin asıl motivasyonunun petrol ve enerji kaynakları olduğu, “uyuşturucu” ve “demokrasi” söylemlerinin bunun için sözde bir gerekçe olarak kullanıldığı ve bu politikanın ABD’nin kendi doğal kontrol bölgesi olarak gördüğü Güney Amerika’daki Çin etkisini kırmak için takip edildiğini vurguluyor.
Rusya ve Çin Venezuela’ya destek açıklamaları yaparken Maduro hükümeti de ABD’nin, Venezuela’nın egemenlik haklarını ve uluslararası hukuku ihlal ettiğini vurguluyor. Venezuela ayrıca, ABD’yi sömürgeci politikalar uygulamakla suçluyor ve Birleşmiş Milletleri konuyla ilgili toplantı yapmaya çağırıyor.
Son dönemde baskıyı iyiden iyiye arttıran Trump yönetiminin emriyle ABD deniz kuvvetleri, Venezuela’ya giren ve çıkan petrol tankerlerini abluka altına aldı ve bazı tankerlerde el koyma operasyonları gerçekleştirildi.
ABD donanması ve Sahil Güvenlik, Karayipler’de ve Venezuela açıklarında büyük bir askeri varlık oluşturdu. Bu askeri önlemler, petrol güzergâhlarını kontrol etme ve Venezuelalı unsurları caydırma amaçlı görünüyor. Uyuşturucu kaçakçılığı gerekçesiyle botlara baskınlar da sürüyor.
Maduro, bu askeri önlemlerin dünya petrol piyasalarını ve enerji arzını sıkıntıya sokacağı konusunda uyarılarda bulunuyor ki bu açıdan haklı. Petrol piyasaları, Venezuela gündemi başladığından bu yana tedirgin ve bazı petrol tankerleri güzergahlarını değiştiriyorlar.
ABD son bir ayda iki adet Venezuela petrol gemisine el koydu. Trump son olarak yaptığı bir açıklamada el koydukları Venezuela petrollerinin ABD’de kalacağını, bu petrolleri belki satacaklarını belki de kendi stratejik rezervlerine katacaklarını söyledi.
Trump hükümeti (ve özellikle de Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun) Küba, Venezuela ve Nikaragua rejimlerini düşman olarak tanımlıyor. Anlaşılan o ki Soğuk Savaş döneminden kalma bir alışkanlıkla Trump döneminde, ABD’nin Güney Amerika’daki müdahaleciliği yeniden hortlayacak.
Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi ile uyumlu şekilde ve Monroe Doktrini çerçevesinde ABD’nin yeni dış politikasında, Güney Amerika’yı kendi ulusal güvenliği açısından stratejik bir bölge olarak tanımlayıp “düşman” olarak görülen rejimlere baskı uygulayacağı anlaşılıyor. Ancak bu durum ABD’ye olan uluslararası güveni sarsmaya ve Trump yönetimine yönelik tepkileri arttırmaya devam ediyor.
Rusya’dan Ukrayna’ya Saldırı
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali dördüncü yılını bitirmeye yaklaştı. Şayet bu savaş yaza kadar sürerse 1. Dünya Savaşı’ndan daha uzun sürmüş olacak.
Cephede çok fazla sayıda asker kaybetme pahasına çok yavaş şekilde ilerleyen Rusya, ülke içine yaptığı drone füze karışımı saldırılarla Ukrayna’nın enerji altyapılarını vurmaya ve halkın moralini bozmaya çalışmaya devam ediyor.
Dün gece Rusya, 30’dan fazla füze ve 650 drone ile Ukrayna’nın Kiev başta olmak üzere 13 farklı bölgesine saldırdı. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, Rusya’nın Ukrayna’nın farklı bölgelerindeki enerji ve sivil altyapıları hedef aldığını açıkladı. Saldırıda son belirlemelere göre 3 sivil de hayatını kaybetti. Drone’lardan biri sivillerin yaşadığı apartmanlara isabet etti.
Son haftalarda Trump yönetiminin bastırması ve 20 maddelik bir barış planı hazırlaması, Avrupalıların da müzakerelere dahil olarak bu planı az da olsa Ukrayna lehine revize etmeleri de savaşın durmasına yetmedi. Putin yönetiminin durmaya niyeti yok zira zamanın kendi lehlerine işlediğine inanıyorlar.
Kıştan da faydalanmak isteyen Rus ordusu cephede ilerleme çabalarını sürdürürken Ukrayna içlerine saldırıları da sürecek gibi duruyor ve Ukrayna’da hâlâ tünelin ucunda ışık görünmüyor. Öyle anlaşılıyor ki 2026 yılında da bu savaşı konuşmaya devam edeceğiz.

