Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (11-17 Şubat 2025)
Trump’ın iktidara gelişinin uluslararası sistemi sarsacağını tahmin ediyorduk. Ancak Trump’ın böylesine saldırgan, uluslararası hukuku ve normları hiçe sayan bir dış politika izleyeceğini ve bu politikayı daha iktidarının ilk bir buçuk ayında bu kadar hızlı hayata geçireceğini de öngöremezdik sanırım.
Trump 5 Ocak’ta görevi devraldığından bu yana Panama Kanalı’nda hak talep etti, Meksika ve Kanada’yı gümrük vergileriyle tehdit ederek sınır güvenliği konusunda bu ülkeleri adım atmaya zorladı, Grönland’a el koymak istediğini açıkça belirtti, Kanada’nın egemenliğini hiçe sayarak bu ülke için ABD’nin 51. eyaleti nitelemesini kullandı.
ABD’nin yeni başkanı bunlarla da yetinmedi. Gazze’ye el koyacağını ve o bölgeye inşaatlar yapacaklarını duyurdu. Ve son olarak Ukrayna Savaşı’nı bitirme konusunda Putin ve Zelensky ile ayrı ayrı görüştüğünü açıkladı ve Putin ile Suudi Arabistan’da bir araya gelebileceğini ilan etti.
Üçüncü yılına girmek üzere olan Rusya-Ukrayna Savaşı’nda şu anki tabloda Trump’ın, yalnızca Putin ile ilişkileri çerçevesinde savaşı bitirme ve pazarlıklarla istediklerini alma siyaseti izlediğini görüyoruz. Bu durum, Trump’ın Ukrayna Savaşı’nın bitirilmesi için Avrupa ülkelerini ve Ukrayna’yı süreçten dışladığını gösteriyor ki bu kabul edilebilir bir durum değil. Rusya da Ukrayna barış müzakerelerinde Avrupa’nın yeri olmadığını zaten açıkladı.
Avrupa ülkeleri bu gelişmeler karşısında Fransa’nın çağrısıyla Ukrayna meselesini görüşmek için Paris’te bir araya geldi. Pazartesi günkü zirvede tüm Avrupa ülkeleri yer almadı. Askeri ağırlığı olan İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Polonya, İspanya, Baltık ve İskandinav ülkelerini temsil etmesi beklenen Danimarka’nın yanı sıra AB Konseyi Başkanı ve NATO Genel Sekreteri de toplantıya katıldı. Diğer ülkelerin ise daha sonra takip toplantıları yapacağı bildirildi.
Paris zirvesinden iki önemli mesaj çıktı. Avrupa ülkeleri Ukrayna’da barışın sağlanması ve sürdürülmesinin Avrupa olmadan mümkün olmadığını vurguladılar ve olası bir barıştan sonra Ukrayna’ya güvenlik garantileri verilmesini ABD’den talep ettiler.
Ukrayna’ya barış sonrası asker gönderme ve Ukrayna’nın güvenliği sağlama konusunda ise Avrupa ülkelerinden karışık mesajlar geliyor. İngiltere asker göndermeye hazır olduğunu ifade ederken diğer ülkeler henüz bunu konuşmak için erken olduğu görüşünde.
Zirvede ayrıca, Avrupa ülkelerinin savunma harcamalarını arttırması konusu da gündeme geldi ki Trump NATO üyelerinden savunma konusunda harcamalarını arttırmalarını uzun süredir talep ediyor. Ukrayna konusunda ABD tarafından yalnız bırakılan ve 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana güvenlik anlamında ABD’ye yaslanan Avrupa ülkelerinin, önümüzdeki dönemde savunma harcamalarını arttırmaları işten bile değil.
Öte yandan ABD ve Rusya heyetleri, Suudi Arabistan’da bir araya gelip Ukrayna meselesini konuşmaya ve karşılıklı pazarlıklara girişmeye başladılar bile. Ukrayna’nın yer almadığı masada Rus ve ABD’li yetkililer 4.5 saat boyunca istişare etti. Görüşmelerde Rus heyetinde Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Kremlin Dış Politika Danışmanı Yuriy Uşakov ve Rusya Doğrudan Yatırım Fonu Başkanı Kiril Dmitriyev, ABD heyetinde ise Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz ve Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff hazır bulundu.
Dışişleri Bakanları ve oldukça yüksek pozisyonlarda bulunan diğer ABD ve Rus temsilcileri, Riyad’ta yapılan görüşmelerde Ukrayna konusu dışında Rusya-ABD ilişkilerini geliştirmenin yollarını da konuştular.
Trump ve Putin’in Suudi Arabistan’da görüşmesi için net bir tarih belirlenmeyen görüşmelerde, Rusya ve ABD arasında barış görüşmeleri yapmak ve ekonomik işbirliğini teşvik etmek amacıyla üst düzey ekipler oluşturulması konusunda anlaşıldı. Buradan da anlaşılıyor ki Trump ve Putin, Ukrayna barışı müzakerelerini Avrupa ülkeleri ve Ukrayna’yı dışlayarak sürdürecek.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky ise masada olmadıkları herhangi bir anlaşmayı kabul etmeyeceklerinin altını çiziyor. Avrupa ülkeleri de bu durumu destekliyor ve kendilerinin de masada olmaları gerektiğini belirtiyor. Ancak görünen o ki bu açıklamalar ne Trump ne de Putin’in umrunda.
Trump ve Putin arasında varılacak anlaşmanın, Ukrayna ve Avrupa işin içinde olmadığında nasıl hayata geçirileceği de bir muamma. Trump’ın nadir mineraller ve diğer doğal kaynaklar konusunda Ukrayna’dan istediklerini alması durumunda ise Ukrayna’ya da bir şeyler vadedeceği beklenebilir. Mevcut durumda Trump’ın, yine ikili ilişkilerle ve ABD çıkarlarını önceleyen bir tavırla Ukrayna’da pozisyon belirlediğini ve bu durumun uluslararası sistemi derinden sarsacağı bir sürece evrilebileceğini belirtmek gerek.
Bildiğimiz uluslararası sistemin sonuna geliyor olabiliriz. Diplomasi yoluyla ülkelerin bir araya gelip uluslararası işbirlikleri ve kurumlar aracılığıyla normlar ve kurallar geliştirdiği küresel siyaset sistemi, Trump’ın her gün yeni bir darbesiyle sarsılıyor.
Örneğin, gümrük vergileri konusunda Trump’ın ticaret ortaklarına ayrı ayrı vergiler koyması, Dünya Ticaret Örgütü’nün altını oyuyor. Trump bu yolla ABD’nin dış ticaret açığı verdiği ülkelere karşı ABD ekonomisini savunuyor gözüküyor. Ancak gümrük vergilerinin tüm dünyada korumacılığı arttırması, tedarik zincirlerinin zarar görmesinden enflasyonun yükselmesine kadar birçok riski de içinde barındırıyor.
Dolayısıyla küresel jeopolitik açısından belirsizlikler, endişeler ve daha fazla güvenlik ihtiyacının doğduğu bunaltıcı bir dönemin içine girdiğimizi söyleyebiliriz. Küresel ekonominin de bundan payını alacağı muhakkak. Sağduyu çağrıları, uluslararası kurumların açıklamaları, küçük aktörlerin çığlıkları git gide duyulmaz hale geliyor. Umarım bu süreç tüm dünyayı daha ciddi bir kaosun içine çekecek bir noktaya evrilmez ve küresel siyasette sağduyu hakim olur.