Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (7-13 Ocak 2025)
Kasım seçimlerinde Trump’ın zaferinin ardından küresel gündem, Trump dış politikasının nasıl şekilleneceği ve bu durumun ülkeler için ne anlam ifade edeceği tartışmalarına kilitlendi.
Ancak Trump, 20 Ocak’ta koltuğa oturana kadar küresel siyasette ciddi bir çalkantıya neden olacak çıkışlar da yaptı. Bu yazıda küresel siyaset gündeminin öne çıkan başlıklarını Trump’ın olası dış politika tercihleri açısından değerlendirmeye çalışacağım. Böylelikle küresel bir tur da atmış olacağız.
Çin-ABD İlişkileri
Elbette Trump’ın öncelikli gündemi Çin ve Çin’in ihraç mallarına karşı (özellikle de elektrikli arabalar, bataryalar, çipler, yarı-iletkenler ve yenilenebilir enerji alanındaki teçhizatlar için) ABD’yi korumak.
Trump seçim kampanyasında ve sonrasında sıklıkla Çin’e daha yüksek gümrük vergileri uygulayacağını ifade etti. Ancak birçok ekonomist, bu durumun ABD ekonomisinde enflasyon yaratacağı ve büyümeyi azaltıcı etkide bulunacağı konusunda uyarılarda bulunuyor.
Bu nedenle Trump koltuğa oturduktan sonra başta Çin olmak üzere Kanada ve Meksika gibi komşu ülkelere de gümrük vergilerini yükseltmek konusunda daha temkinli davranabilir. Nitekim Trump’ın çıkışlarının, çoğunlukla el yükseltmek ve ilgili ülkelerle masaya oturduğunda ABD lehine daha çok avantaj elde etmek için kullandığı tehditler olduğu konusunda da yaygın görüşler var.
Çin ile başlayan ticaret savaşları Biden hükümetinde de sürmüştü. Çin ile yapılan ticaret savaşlarının sürdürülmesi ve stratejik alanlarda gümrük vergilerinin arttırılması politikası Biden ve Trump’ın ortaklaştığı çok az sayıdaki politikadan biriydi. Bu durum da ABD’nin Çin’in ekonomik yükselişinden ne derece endişe ettiğini ortaya koyuyor.
Her ne kadar Çin son dönemde, beklenenden az büyüme, nüfusun azalması, genç işsizliğinin yükselmesi ve konut sektöründe yaşanan kriz ile boğuşsa da halen dünyanın teknoloji alanında ABD’ye ciddi şekilde meydan okuyabilecek tek gücü.
Bu nedenle Çin ile siyasi, askeri, ekonomik ve teknolojik alanlarda eşi benzeri görülmemiş bir rekabetin Trump döneminde artarak sürmesi kesin gibi görünüyor. Eğer bu rekabet gümrük duvarlarının daha da yükselmesi şeklinde tecelli ederse, bu durum gelişmekte olan ülke ekonomilerini de vuracaktır ki küresel ekonomik bir durgunluk da kaçınılmaz olacaktır.
Rusya-Ukrayna Cephesi
Rusya’da Putin yönetimi; Trump’ı, masaya oturup konuşulacak ve belli tavizler kopartılacak bir aktör olarak görüyor. Trump’ın ısrarlı bir şekilde Ukrayna’ya yardımı keseceğini ve Rusya-Ukrayna Savaşı’nı bitireceğini iddia etmesi, Rusya ve Ukrayna yönetimlerinde Trump’ın teşvikiyle kurulacak masada kendi pozisyonlarının ne derece kuvvetlendirilebileceğine dair hesaplar yapılmasına neden oldu.
Ukrayna ordusunun Rusya’nın Ukrayna sınırındaki Kursk bölgesini işgal etmesi ve Donbas’tan güçlerinin bir kısmını çekerek Kursk’e daha çok yüklenmesi de bu hesapların bir parçası. Ukrayna, Rus nüfusun yaşadığı Donbas’ı gözden çıkarmış gibi görünüyor. Ancak Kursk’te işgalci bir güç olarak masaya oturan Ukrayna yönetimi, bu bölgeden çekilmek karşılığında da barış masasında Rusya ve ABD’den belli taleplerde bulunacaktır.
Nitekim Kursk’teki çatışmalar son haftalarda daha da şiddetlendi. Rusya, Trump koltuğa oturana kadar Ukrayna güçlerini Kursk’ten çıkarmayı istiyordu. Ancak bunu başaramamış gibi görünüyor. Trump’ın ise Rus tarafından, Ukrayna’da Putin yönetimi lehine bir barış karşılığında neler isteyeceğini hiç kimse bilmiyor. Bu nedenle, Trump’ın önümüzdeki hafta koltuğa oturmasından sonra gözlerin dikkatle çevrileceği ilk bölge Ukrayna olacaktır.
Gazze, İran, Suriye ve Orta Doğu
Gazze’de süren savaşta ise barışa yaklaşıldı. Zira Trump, Hamas’ı tehdit ederek bir an önce rehineleri bırakması konusunda sert çıkışlar yaptı. İsrail’in de Trump iktidara gelene kadar Gazze’de bir ateşkesi sağlama çabası içinde olduğu anlaşılıyor. Zira bu durum, Trump’ın Orta Doğu’ya barış getirdiğini ve büyük bir başarı elde ettiğini iddia etmesi anlamına geliyor ki göreve başlamış Trump’ın bu tür bir reklam kampanyasıyla işe başlamak isteyeceğini tahmin edebiliriz.
Ancak Gazze’de bir ateşkese varılsa da gelinen durumun Orta Doğu’da çok kırılgan yeni bir süreci başlatacağını da söyleyebiliriz. Suriye’de yenilen, içeride büyük bir ekonomik kriz ile uğraşan ve Trump’ın iktidara gelmesinden oldukça çekinen İran yönetiminin Hamas, Hizbullah ve Yemen’deki Husilere destek vermeyi sürdürüp sürdürmeyeceği, Gazze ateşkesinin kırılganlığını belirleyecek en önemli unsur olacak.
Trump’ın İran üzerine gideceğini biliyoruz. Netanyahu yönetimindeki İsrail de bunu bekliyor ve istiyor. Ancak İran’ın üzerine gitmek askeri operasyonları ve İran’ın özellikle de nükleer tesislerini vurmayı içerecek mi bunu tahmin etmek zor. Trump beklediği bazı tavizleri koparırsa son derece pragmatik bir şekilde İran ile de (Rusya ile barışı ilan etmesi durumunda daha da kuvvetli şekilde) belli çerçevelerde anlaşabilir ki bu durum da Çin ile mücadele konusuna Trump yönetimin daha yoğun bir şekilde ilgilenmesini kolaylaştıracaktır.
Suriye’de ise Esad’ın devrilmesi ve HTŞ’nin yönetimi devralması, Trump’ı İsrail ve Türkiye arasındaki ilişkileri geliştirerek bu iki ülkenin bölgede aktif olduğu bir siyasi yapıya yöneltebilir. Nitekim Trump’ın ilk döneminde Suriye’den asker çekmek istediğini ve bu bölgeyle fazla uğraşmak istemediğini biliyoruz.
Ancak Suriye’nin mevcut durumunda IŞİD tehlikesi ve YPG’nin durumunun Trump yönetimi için çözüm bekleyen alanlardan biri olduğu çok açık. Öte yandan, Suudi Arabistan ile Trump’ın özel ilişkisi de göz önüne alındığında, bu ülkenin de Orta Doğu’da Trump ile ilişkileri çerçevesinde büyük rol oynayabileceğini bekleyebiliriz. Zira Trump, Suudi Arabistan ve İsrail yakınlaşmasını kaldığı yerden devam ettirmeyi de istiyor.
Çin, Rusya ve İran’ın başını çektiği ve ABD önderliğindeki mevcut küresel siyasal düzene meydan okuyan güçlerin, kendi zayıflıkları da düşünüldüğünde, bir süre pasif bir şekilde davranması ve Trump ile kavga etmemeyi tercih etmesi bana yakın gelecek için daha yakın bir ihtimal olarak geliyor. Bu nedenle Orta Doğu’da kurulacak yeni düzende ABD’nin ağırlığı artacaktır.
Yine de yeni politikaların yarattığı durumun ortaya çıkaracağı yeni koşullar, başka gerginlik alanlarını tetikleyebilir. Örneğin, İran’ın nükleer silah edinme konusunda çabalarını arttırması söz konusu olabilir ki şayet İran yakın bir gelecekte nükleer silah yapmayı başarırsa Orta Doğu’da çok daha gergin bir döneme de girebiliriz.
Sonuç olarak Orta Doğu’da; Arap dünyası, Türkiye ve İsrail’in yakınlaştığı ve İran’ın son 20 yıllık dönemde vekil güçleriyle gösterdiği varlığın sonuna geldiğimiz bir dönemin Trump politikalarıyla destekleneceğini söyleyebiliriz.
Hint-Pasifik Bölgesi, ABD Ekonomisi ve Çin ile Rekabet
ABD’nin Çin’i çevreleme politikası ise geldiğimiz noktada belli bir başarıya ulaşmış görünüyor. AUKUS’un başlatılması, ABD, Japonya ve Güney Kore arasındaki üçlü işbirliğinin ve ABD ile Filipinler arasındaki ittifakın güçlendirilmesiyle Hint-Pasifik coğrafyasında Çin’e karşı ciddi bir mevzi kazanılmış gibi görünüyor. ABD, Tayvan’a silah satmaya devam ediyor. Vietnam ve Hindistan ile de ilişkiler geliştiriliyor. Hint-Pasifik’te Çin’e karşı hem askeri anlamda hem de ticari alanda ABD’nin varlığını arttırarak sürdürmesi sürecinin Trump ile güçleneceğini söyleyebiliriz.
Yurtiçindeki yaşadığı zorluklara rağmen ABD ekonomisinin dünyanın en güçlü ve en dinamik ekonomisi olduğu ve diğer sanayileşmiş ülkelerin bu duruma gıpta ettiğini söylemek yanlış olmaz. Amerika’nın rakipsiz inovasyon ekosistemi, dünyanın dört bir yanından yeni bir şeyler başlatmak isteyen girişimciler için bir çekim alanı olmaya devam ediyor.
Ancak bu noktada, son yıllarda akıl almaz miktarlarda yatırım yapılan yapay zeka yatırımlarının verimliliğinin artması çok önemli olacak. (Bu konuda Daktilo1984’ün teknoloji gündemi bültenini ve Çerçeve podcast serisini takip etmenizi şiddetle öneririm.) Yapay zeka veri merkezlerinin ihtiyaç duyduğu enerjinin büyük ihtimalle nükleer enerjiden sağlanacak olması ABD’de yeni yatırım alanları açacak. Ancak tüm bu yatırımların karlı bir şekilde geri dönmesi uzun bir zaman alacaktır. Bu nedenle yapay zeka alanındaki gelişmelerin ABD ekonomisi açısından yakından takip edilmesi gerekiyor.
Son olarak Trump’ın Panama Kanalı’nı kontrolü altına alacaklarını, Grönland’ı satın alabileceklerini, Kanada’nın ABD’nin 51. eyaleti olduğunu ve Meksika Körfezi’nin Amerika Körfezi olması gerektiğini ifade etmesi; ABD’nin kendine en yakın bölgelerdeki etki alanını genişletmek ve kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek çabası olarak okunabilir. Trump, özellikle ticaret alanında istediği tavizleri koparabilirse bu iddialarının üzerine daha fazla gitmeyecektir.
Trump seçim kampanyasını “güç yoluyla barış” politikası üzerine kurdu. Dolayısıyla Trump’ın henüz koltuğa oturmadan yaptığı dış politika çıkışlarını, koparılacak tavizler için yapılacak görüşmeler öncesi el yükseltmek olarak okumak gerekir diye düşünüyorum. Zira Trump, iddia ettiği her şeyi yapmaya kalkışırsa hem ABD hem de dünyanın geri kalanı için güzel günler çok uzakta demektir.