2024 Yerel Seçimler Bülteni
14 Mayıs 2023 seçimlerinin ardından seçmenin güvenini zedeleyen ve siyasi gündemden uzaklaştıran birçok konu ortaya çıktı, bunlardan biri de seçim araştırmaları oldu.
Seçim araştırmaları, sıkça seçim öncesi haberlerde ve sosyal medya içeriklerinde yer almakta, hatta bir yanıyla seçim sonuçları için bir kehanet aracı olarak algılanarak kamuoyunda merak uyandırmaktadır. Belki de bu gibi sebeplerle seçim öncesinde birçok araştırma şirketi sahibi, ekranlarda analizler sunarak seçim gündemini şekillendiren açıklamalarda bulunmaktadır; hatta zaman zaman bu kişilere kanaat önderi rolü yüklenmektedir.
Bunun sonucunda ise kişisel yargılara ve manşetlere dayanan bu araştırma sonuçları, artık kamuoyu için magazinsel bir gündeme dönüşmeye başlar. Araştırmaların içerik detayı ya da güvenilirliğinin tartışılmadığı, araştırma sonuçlarının dikkate alınıp alınmayacağı konusunun “önceki seçimi bilmiş” ölçütüne dayandığını bir tartışma sürecine dönüşür.
Halbuki bir firmayı salt son seçim dönemindeki araştırma sonuçlarının başarısına göre değerlendirdiğinizde, bir sonraki seçim dönemindeki sonuçlarının hayal kırıklığı yaratması mümkündür. Çünkü bir firmanın yaptığı tek doğru araştırma sonucu aslında o firmanın bir kereye mahsus isabetli bir sonuç elde ettiğini gösterir. Bu nedenle, bugün dönüp son seçim araştırmalarında firmaların neden yanıldığı sorusuna cevap ararken “bu endeks” yerine, başlıca hangi referans noktalarını kullanabileceğimize bakma ihtiyacı olduğu görülmektedir.
Mayıs 2023 seçimlerini oldukça isabetli bilen bazı firmaların sitelerini incelediğinizde dahi, bir araştırma şirketinin asgari tabi olması gereken ilke ve prosedürler ve kalite kontrol süreçlerine dair herhangi bir detay bulamayacağınız gibi, bu konularda temel niteliğindeki TÜAD (Türkiye Araştırmacılar Derneği), WAPOR (The World Association for Public Opinion Research) ya da ESOMAR(European Society for Opinion and Marketing Research) üyeliği de görülmemektedir. Bunun yanı sıra, bu şirketlerin kamuya açık olarak ilgili kurumlarca denetlendiği bir düzenli rapor da bulunmamaktadır.
Açık kaynaklardan ulaşılabilen tek denetimin 2014 yılında TÜAD tarafından gerçekleştirildiği görülmekte, ancak bu rapor, şirketlerin büyük çoğunluğunun denetimi kabul etmediğini ortaya koymaktadır.[1] Bu yüzden bu yazı, kamuoyunun gündemini ve kararlarını bu derece etkileyen seçim araştırmalarının kendi başına nasıl değerlendirileceğine dair temel bazı konuları ve soruları içeren “Seçim Araştırmaları 101” içeriği oluşturmayı hedeflemektedir.
Bir Araştırma Sonucuna Bakarken Öncelikle Nelere Dikkat Etmeliyiz?
Soru 1: Araştırma kim tarafından gerçekleştirilmiş?
Konunun uzmanları tarafından söylenen ve dillere pelesenk olmuş “para vermediğiniz araştırmaya güvenmeyin” sözünü inceleyerek başlayalım.
Bir araştırma yapmak oldukça masraflı bir iş olduğu için öncelikle bu araştırma sizinle hiçbir ücret talep etmeksizin paylaşılıyorsa bunun nedenleri üzerine düşünmek gerekiyor. Bunun birden fazla sebebi olabilir.
Örneğin, bu şirket kamuoyu görünürlüğünü arttırmak istiyor olabilir ve bunu bir reklam gideri olarak kabul edebilir. Ancak bunu varsaydığımızda bile bu görüşmeler, yüz yüze yapıldıysa butik bir şirket için oldukça yüklü bir araştırma olacağı için bu araştırma firmasının sahiplerine, bu araştırmayı fonlayan kişilere bakmak faydalı olacaktır. Çünkü son seçim dönemindeki deneyimlerimiz de gösteriyor ki bu araştırmalar kamuoyunu yönlendirmede oldukça temel bir rol oynuyor ve bu da bir kamuoyu manipülasyon aracı olarak kullanılmasının önünü açıyor.
Firma sahiplerini bilmek bize araştırmanın varsa sponsorlarına dair de ipuçları verebilecektir. Ancak bir firmanın siyasi pozisyonu ya da kim tarafından fonlanmış olduğu o araştırmanın bu yönde bir yanlığının olduğunu doğrudan göstermez. Bunun ötesinde, bu firmanın bir parti tarafından fonlanması dahi bunu söylemek için yeterli olmayacaktır. Bu bilgi, araştırmanın kamuoyuyla paylaşılmasının arkasındaki motivasyonu ve araştırma sonuçlarını incelerken hangi noktalara dikkat edebileceğimize dair bir ön bilgi verecektir.
Genellikle bu şekilde kamuoyu ile paylaşılan araştırmalara baktığımızda görülecektir ki araştırmalar, bütçesi daha uygun olan telefonla görüşme (CATI) metoduyla gerçekleştirilmektedir. Bu yüzden, bir araştırmanın künyesini incelemek o araştırmanın güvenilirliğine dair önemli birçok done içerecektir.
Soru 2: Katılımcılarla hangi yöntemle görüşülmüş?
Türkiye’deki siyasi araştırmalara baktığımızda genellikle telefonla arayarak (CATI) veya yüz yüze görüşme (CAPI) yöntemiyle yapıldıkları görülmektedir. Bu iki yöntemden birinin daha doğru olduğunu direkt söylemek mümkün değildir. Ancak artı-eksi değerlendirmesi yapıldığında yüz yüze yapılan araştırmaların evreni temsiliyeti bakımından daha güvenilir olduğu söylenebilir.
Tüm seçmenleri bir evren olarak düşündüğümüzde bu evrenin temsiliyeti demek, bu seçmen kümesindeki grupları temsil edebilmek demektir. Yani, telefonla yapılan bir araştırmada Türkiye seçmen temsiliyeti daha yüksekse bu araştırma daha dikkate değer olabilir.
Bununla birlikte, bir araştırmanın 81 ilde yapılması o araştırmanın güvenilir olduğu anlamına gelmez. Eğer bu araştırmanın örneklemi iyi dağıtılmadıysa (örneğin, görüşülenlerin %85’i İstanbul’dan, %15’i diğer illerden gibi) onun çok daha fazla ilde gerçekleştirilmiş olması o araştırmanın daha güvenilir olduğunu göstermeyecektir.
Farklı örnekler üzerinden bu konuyu değerlendirelim. Cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi Türkiye seçmen kümesinin temsiliyetinin doğru şekilde sağlanması gereken bir araştırma düşünelim.
A araştırması, yüz yüze, 3500 kişiyle görüşülmüştür.
B araştırmasında, telefonla, 3500 kişiyle görüşülmüştür.
Her iki araştırmada da tam tesadüfi örnekleme metoduyla araştırmanın gerçekleştirildiği bilgisinin olduğunu varsayalım.
Ancak, bunun ötesinde B araştırmasının künyesinde bu araştırmanın hangi il ve ilçelerinde gerçekleştiği bilgisi verilmiştir ve bu dağılımın temsiliyet açısından uygun olduğu görülmektedir. Ancak A araştırmasında örneklem dağılımına dair herhangi bir bilgi yoktur.
Böyle bir senaryoda A araştırmasının güvenilirliğine dair bir yorum yapmak ya da bu araştırmayı referans olarak kullanmak doğru olmayacaktır.
Her iki araştırma için de bu bilginin var olduğunu ve sorunsuz olduğunu varsayalım. Bu senaryoda sorularımızı sormaya devam edebiliriz.
B araştırması için telefon ile görüşülen kişilere nasıl ulaşıldığı bilgisi kritik bir öneme sahiptir. Bunun birden fazla sebebi vardır. Öncelikle, bu kişilerin Türkiye evreninden rastgele seçilmesi gerektiği için bu temsiliyeti sağlamayan listeli bir çalışma bir araştırma yanlılığına sahip olacaktır.
İkincisi, kişilerin telefonlarının kayıtlı olduğu yer ile seçmen ikamet yerleri arasında farklılıklar olabilir, bunun da doğru tespit edilmesi kritiktir. Üç, telefonla anket yaparak her toplum kesimine ulaşmak mümkün olmayabilir. Temsiliyeti yeterince sağlayacak kadar köylerdeki ya da telefonun çekmediği bölgelerdeki kişilere ulaşmak gibi engeller olacaktır. Bu da araştırmanın temsiliyetini sorgulanır hale getirecektir.
Soru 3: Takip Araştırması Var mı?
Bir sonraki aşamada bu araştırmalar tekrar eden araştırmalar mı, yani, bu araştırmaların tutarlılığını takip edebileceğimiz bir araştırma serisi var mı diye sorulabilir. Bununla birlikte, aynı özelliklere sahip 2 farklı grupla 1 hafta arayla bile görüşme yapsanız bile farklı sonuçlar alınabilmesi mümkündür.
Özellikle seçim araştırması gibi kamuoyu üzerinde güçlü etkiye sahip, tam isabetli sonuç beklenen araştırmalar için bu durum daha da kritik. Bunu şöyle düşünebiliriz. Örneğin, İstanbul’da ikamet eden, 35 yaşında, orta sınıf, lise düzeyinde bir eğitime sahip her erkeğin aynı partiye oy verdiğini düşünebilir miyiz? Buradaki farklılaşan kişiler her ne kadar yüzdesel olarak tek başına sonucu değiştirmeyecek ve belirli bir güven aralığı içerisinde olacak şekilde dizayn edilebilir olsa da kararsız seçmenlerin oranının yüzdesinin sonuç için kritik öneme sahip olduğu bir evrende tekrarlanan araştırmalar belirli bir trendi anlamak için önemlidir.
Bu araştırmaların bir trendi olsa bile diğer tüm araştırmalar, genellikle kamuoyuyla paylaşılmadığı için bu bilgiyi elde etmek zordur. Bu yüzden bu konuda da değerlendirme yapmak her zaman mümkün olmayacaktır. Ancak, ESOMAR’ın raporu[2] da gösteriyor ki bir seçim araştırmasının, sonucu doğru tahmin etme olasılığı o araştırmanın seçim dönemine yakın olması ile pozitif bir ilişkiye sahip. Bu yüzden, trend araştırmalarını; araştırma sonuçlarının dikkate değerliği, firma güvenilirliği, seçmen davranışını yorumlama gibi konularda bir araç olarak okumak gerekmektedir.
Soru 4: Nasıl Bir Soru Seti Kullanılmakta ve Kararsızlar Hangi Kriterlere Göre Dağıtılmaktadır?
Bu araştırmaların bir trende de sahip olduğunu kabul edelim. Bir sonraki aşamada bu araştırmalarda nasıl bir soru setine yer verildiği de eğer mümkünse değerlendirilmelidir. Katılımcılara demografik bilgileri ve oy tercihleri dışında sorular sorulduğu, katılımcıların cevaplarının tutarlılığının ölçülebileceği başka destekleyici soruların varlığı, varsa bu soruların içeriğini bilmek, araştırmanın güvenilirliği için bir diğer etkendir. Soru setindeki bu soruların çeşitliliği aynı zamanda oy tercihi net olmayan, kararsız kişilerin oylarının nasıl dağıtılacağı konusunda yol gösterici olacaktır.
Soru 5: Araştırmanın kalite kontrol süreci nasıl gerçekleştirilmiştir?
Bir araştırmanın kalite kontrol sürecini anlatan birçok unsur vardır, bu süreç saha süreciyle başlamaktadır. Görüşmeyi gerçekleştirecek anketörlerin soruları doğru anlamış olması ilk aşamadır. Seçim araştırması gibi kişilerin yönlendirilmemesi konusunun oldukça hassas olduğu çalışmalarda anketörün kalitesi de araştırmanın kalitesini zaman zaman önemli derecede belirleyecektir.
Örneğin, eğer bir sorunun şıklarının okunmaması gerekiyorsa, spontan olarak cevap alınması gereken bir soru varsa ve anketör buna dikkat etmeksizin şıklarla kişiyi yönlendirirse bu araştırma sonucunda ciddi bir sapmaya yol açacaktır. Bu yüzden, bir araştırma öncesinde anketörlere eğitim verilip verilmediği önemli bir etkendir.
İkinci olarak, görüşmeleri yapan anketörün cinsiyeti, yaşı, karakteri gibi etkenler de araştırma sonucunu etkileyecektir. Yüz yüze yapılan bir hane araştırması düşünelim. Eğer anketörlerin cinsiyet dağılımı erkek ağırlıklı ise hanelerde kadınlardan sonuç alınması daha zor olabilir ya da yeterli mesafeyi koruyamayan çok sıcak ya da soğuk davranışlar da katılımcıların cevaplarını o an farklı vermesine sebep olabilir. Bu durumlar da zaman zaman araştırma sonuçlarını etkileyebilir.
Bir diğer önemli etmense yapılan görüşmelerin daha sonra gerçekten yapılıp yapılmadığını teyit etmeye yönelik nasıl çalışmalar yapıldığının bilinmesidir. Katılımcıların yüzde kaçı için bu kalite kontrol süreçlerinin gerçekleştirip gerçekleştirilmediği de araştırma sonuçlarının güvenirliliği belirleyecektir. Araştırmanın kalitesini belirleyen bu kontrol süreçlerini takip eden başat kurumlara üyelik tam da bu sebeple önemlidir. Bu kurumlara üyelik, tanımlanan kalite kontrol süreçlerini gerçekleştirdiğine dair bir güvencedir.
Son Söz
Sonuç olarak, bir araştırmanın güvenilirliğini belirleyen birçok unsur vardır ve kamuoyuyla paylaşılan araştırmaların büyük bir kısmında bu unsurların tamamına cevap bulabilmek mümkün olmayabilir. Bu sebeple, araştırma sonuçlarını sadece seçim sonuçlarına erken bir referans noktası olarak değil, belirli parametreler için gösterge olarak izlemek daha anlamlı olacaktır.
Yeni ortaya çıkan partilerin görünürlüğünü takip etmek, bir adayın yaklaşık konumunu anlamak için bu araştırmalara başvurmak mümkündür. Ancak daha da önemlisi, araştırma şirketlerinin denetlenmesi ve kamuoyuna hesap verilebilirlik sağlamak adına temel sorulara verdikleri cevaplarla ilgili şeffaflık her zaman talep edilmelidir.
[1] Türkiye Araştırmacılar Derneği (TÜAD) Basın Açıklaması. “TÜAD Seçim Araştırmaları incelemesi sonuçlandı” (02.10.2014).
[2] https://esomar.org/code-and-guidelines/opinion-polls-and-published-surveys/can-i-trust-polls