Kazakistan Protestolarına Dair Bir Değerlendirme
[voiserPlayer]
Kazakistan’ın batısında akaryakıta yapılan yaklaşık yüzde 100’lük zammın ardından başlayan protestolar, hızla ülkenin diğer bölgelerine yayılarak dünya gündemine oturdu. Olay gündemdeki sıcaklığını korurken Türk kamuoyunda yine akıl almaz komplo teorileri ve spekülatif yorumlarla bu protestolar hakkında bilgi kirliliği oluştu. Komplo teorileri havada uçuşa dursun biz bu yazıda Kazakistan’da ortaya çıkan toplumsal patlamayı önce sosyal hareketler literatüründen yararlanarak değerlendirerek olası sonuçlarını tartışacak, sonrasında ise bu olayın tüm boyutlarıyla uluslararası politika açısından ne anlama geldiğini anlamaya çalışacağız. Ancak ilk olarak Kazakistan’a genel bir bakış atıp bu ülke hakkındaki bilgilerimizi tazeleyelim.
Kazakistan Orta Asya ülkelerinin en zengini. Yüzölçümü bakımından dünyanın en büyük 9. ülkesi. Kişi başına düşen milli geliri IMF’nin 2020 tahminlerine göre 8782 dolar ki bu rakam 7715 dolarlık kişi başına milli gelire sahip Türkiye’den daha yüksek. Dünyadaki en zengin 11. petrol ve 19. doğalgaz rezervlerine sahip olmanın yanı sıra uranyum, krom, kurşun, çinko, manganez ve bakır gibi birçok başka maden açısından da oldukça zengin bir ülke. Kazakistan 19 milyon civarında bir nüfusa sahip ve bu nüfusun yaklaşık yüzde 20’sini Ruslar oluşturuyor. Ülkede ayrıca Özbekler, Uygurlar, Ukraynalılar, Tatarlar ve Volga Almanları gibi etnik gruplar da yaşıyor. Protestoların başladığı ülkenin batı yakasında madencilik ve sanayi daha yaygın. Bu nedenle bu bölgede yaşamlarını zorlukla sürdüren geniş bir emekçi kesim yaşıyor. Yaşamlarını zorlukla sürdüren diyorum çünkü Kazakistan’da asgari ücret 42500 tenge civarında ve bu rakam yaklaşık olarak 100 dolara tekabül ediyor.
Ülke Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını kazandığı 1991 yılından 2019 yılına kadar Nursultan Nazarbayev tarafından yönetildi. 2019 yılında yönetime karşı gelişen küçük çaplı protesto gösterilerinin ardından Nazarbayev, başkanlık koltuğunu, birçok devlet kurumunda görev almış dönemin Kazakistan Senatosu başkanı Kasım Cömert Tokayev’e devretti. Ancak Nazarbayev ülkenin kurucu babası ve sembolik lideri olarak Kazakistan Güvenlik Konseyi Başkanlığı görevini sürdürmeye devam etti ve iktidarı tam olarak elden bırakmadı. Tokayev’in 2019’da iş başına gelişi ülkede demokrasi ve reformlar adına beklentileri artırdı. Tokayev göreve geldiği ilk dönemde daha demokratik bir yönetime geçmek ve muhalefete söz hakkı tanımak için bazı reformlar yapacağı sözünü vermişti. Hatta Nazarbayev’in görevi devretmesi ülkede başkanlık sisteminden daha demokratik bir parlamenter sisteme geçiş yorumlarının yapılmasına neden olmuştu.
Ancak Tokayev’in 2.5 yıllık görev süresinin Kazakistan’a demokrasi adına bir şey kazandırmadığı ve Kazak toplumunun ekonomik koşullarını da iyileştiremediği yaşanan bu son olaylar ile ortaya çıkmış oldu. Gelir adaletsizliğinin inanılmaz düzeylerde olduğu Kazak toplumu, Nazarbayev’in 29 yılının ardından Tokayev ile de umduğunu bulamadı. Bu hayal kırıklığı ile birlikte son dönemde artan enflasyonun yarattığı olumsuz koşulların insanlarda ciddi bir öfke birikimine neden olduğunu tahmin etmek zor değil. Kazakistan’da arabaların çoğu LPG ile çalışıyor ve LPG’ye yılın ilk günü yapılan fahiş zam Kazak halkının sokaklara dökülmesi için yeterli oldu. Protestoların Hazar Denizi’ne komşu ve yer altı zenginlikleri bakımından ülkenin en zengin bölgesi olan Batı Kazakistan’da başlaması ise gelir adaletsizliğini ironik bir biçimde ortaya koyuyor. Zira bu bölgenin halkı bölgenin zenginliklerden hak ettiği payı hiçbir şekilde alamıyor ve tüm bu zenginlikler ülkeyi yöneten bir avuç elit ve etrafındakilerin elinde toplanıyor.
Kazakistan gibi oldukça otoriter bir yönetime sahip, örgütlü muhalefetin yok denecek kadar az olduğu ve tarihinde toplumsal hareketler deneyimine çok sık rastlanmayan durağan bir toplumda bu geniş çaplı protesto gösterilerinin ortaya çıkması ne anlama geliyor? Elbette demokratik bir ülke ile otoriter bir rejimde sokak eylemlerine girişmek birçok bakımdan birbirinden farklıdır. Öncelikle belirtmek gerekir ki otoriter bir yönetim altında muhalif sokak eylemlerine girişmek, demokratik ülkelerdekine göre çok daha büyük riskler içerir ve hatta çoğu zaman ölümü bile göze almak anlamına gelir. Bu nedenle, Kazakistan’da ortaya çıkan protesto hareketinin temelinde, birçok komplo teorisinin işaret ettiği gibi dış güçler ya da istihbarat örgütlerinin oyunları değil, sosyo-ekonomik nedenlerin yattığını söylemek mümkün. Zira, sokağa çıkmanın bedelinin çok ağır olacağını bilen insanların bu bedeli ödemeyi göze alması, gelinen noktada ancak, insanların yaşadığı zorlukların dayanılmaz boyutlara ulaşması ve geleceğe dair umutlarının tükenmesiyle açıklanabilecek bir olgudur. Dolayısıyla bu protesto gösterilerini sosyo-politik nedenlere dayanan bir halk hareketi olarak konumlandırmak ve analizimizi bu temele dayandırarak yapmak bizi daha gerçekçi sonuçlara götürecektir.
Sosyal hareketler genellikle dört aşamadan geçer. Bu aşamalar, 1) ortaya çıkış, 2) bütünleşme 3) bürokratikleşme ya da resmileşme ve 4) kurumsallaşmadır.[1] Bütün sosyal hareketler başlatıcı olay denilen ve olayların toplumsal bir harekete dönüşmesiyle sonuçlanacak bir kıvılcıma ihtiyaç duyar. Kazakistan örneğinde LPG’ye yapılan zammın bu işlevi gördüğünü anlıyoruz. Başlatıcı olayın ardından sosyo-psikolojik bir motivasyonun desteklediği zincirleme bir reaksiyon ile kolektif eylem, toplumun geniş kesimlerine yayılır. Başlatıcı eylemin geniş çaplı bir toplumsal hareketliliğe yol vermesi, toplumsal huzursuzluğun tüm ülkede hissedildiğinin ve bu huzursuzluğun birikerek insanları eyleme itecek seviyelere ulaştığının bir göstergesidir.
Toplumsal hareketin ortaya çıkış aşamasında toplumsal huzursuzluk ve memnuniyetsizlik hissi insanları eylemliliğe hazırlar. Ancak bu aşamada herhangi bir somut organizasyon ya da hareketlilik görülmez. Kazak eylemcilerin sosyal medyada yayılan birçok videoda uzun yıllara dayanan bir huzursuzluk ve öfke birikimini ifade ediyor olmaları insanları eylemliliğe iten duygu birikimine işaret ediyor. Sosyal hareketlerin ikinci aşaması olan bütünleşme döneminde ise bu duygusal birikim eyleme dönüşür. Eylemler çok farklı biçimlerde ortaya çıkabilir. Muhalefet yapma imkanlarının çok daha fazla olduğu demokratik toplumlarda sokak eylemleri dışında da pek çok kolektif eylem yöntemi geliştirilmiştir. Ancak otoriter rejimlerde muhalefetin siyaset yapma imkanı son derece kısıtlı olduğundan sokak eylemleri, toplumun rahatsızlığını gösterebilmesi için başvurulabilecek neredeyse tek yoldur.
Bir toplumsal hareketin toplumsal değişime neden olabilecek ölçüde genişleyip güçlenmesi ve ikinci aşamada ortaya çıkan eylemliliğin vizyoner bir lider ya da örgütlü bir muhalefet tarafından siyasi dile tercüme edilebilmesi çoğu zaman pek kolay değildir. Birinci ve ikinci aşamanın gözlemlendiği birçok toplumsal muhalefet hareketi, üçüncü aşama olan bürokratikleşme (ya da resmileşme) sürecinde birçok engelle karşılaşarak sönümlenir. Toplumsal hareketin bir organizasyona bürünmesi ve bu hareketi oluşturan farklı kesimlerin bir arada çalışabilmesini sağlayacak bir koalisyonun kurulması bu üçüncü aşamada gerçekleşir. Otoriter rejimler altında ortaya çıkan birçok sokak hareketi işte bu aşamadayken bastırılır. Ve sonuç itibariyle bastırılan toplumsal hareket, iktidardaki otoriter yönetici elit tarafından kendi lehlerine kullanılıp rejimlerini güçlendirme fırsatlarını da beraberinde getirir. Şimdiye kadar ortaya çıkan gelişmelere bakıldığında Kazakistan olaylarında da bu durum yaşanıyormuş gibi görünüyor.
Tokayev protestoların başlamasının hemen ardından LPG zammını geri çekti, hükümeti istifa ettirdi ve protestocuların taleplerinin dinleneceğini ilan etti. Ancak bu geri adımlar protestocuları durduramadı. Bu geri adımlar karşısında bazı kazanımlar elde edeceğini düşünen halk, protestolara daha çok destek verdi. Bunun üzerine Tokayev sert bir şekilde göstericilere müdahale ederken aynı zamanda Rusya’nın olaya doğrudan müdahil olmasına imkan verecek bir hamle yaparak Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nü (KGAÖ) Kazakistan’da düzenin tekrar sağlanması için asker göndermeye davet etti. Rusya ise bu davete tabii ki icabet etti. Tokayev protestoların tüm ülkeye yayılmasının ardından son derece sert bir güvenlikçi dil benimseyerek eylemcileri terörist olarak nitelendirdi ve eylemleri de bir darbe girişimi olarak adlandırdı. Bugün itibarıyla Rusya’nın müdahalesi olayların bastırılmasını sağlamış görünüyor. Ancak Kazak halkının Rus askerlerinin ülkelerine gelmesinden memnun olmayacağı da açık.
Geçtiğimiz yıl Ukrayna ve Belarus’ta geniş halk protestolarına dönüşen muhalefet hareketlerine şahit olmuştuk ve bu iki eski Sovyet ülkesinde de muhalif protesto eylemleri Rusya’nın desteği ile bastırılmıştı. Şimdi Kazakistan’da da benzer bir süreci yaşadık. Ancak Kazak toplumunun Ukrayna ve Belarus toplumu kadar dahi muhalefet örgütlenmesine ve deneyimine sahip olmadığı bir gerçek. Elbette Kazakistan’da yaşanan bu olaylar ve olayların son derece sert ve kanlı bir şekilde bastırılması Kazak toplumunun hafızasında yer edecektir. Ve belki de gelecekte Tokayev yönetimine karşı girişilecek yeni muhalefet hareketlerine cesaret verecektir.
Girdiği ülkeden çıkmamasıyla ünlü Rus ordusunun bu protestolar vesilesiyle Kazakistan’a girmesi, Tokayev’in Nazarbayev’e yakın İstihbarat Dairesi Başkanı Massimov’u tutuklatması ve hükümeti istifa ettirmesi, Kazak-Rus ilişkilerinde yeni bir sayfa açabilir. Bundan sonra Tokayev’in de Yukaşenko gibi Putin’e sırtını yaslayarak iktidarını sürdürme gayretinde olacağı anlaşılıyor. Putin ise Rusya’yı Sovyetler dönemindeki gücüne ve etkinliğine kavuşturma hayalleri için beklenmedik bir fırsat elde etmiş oldu. Ancak halihazırda Ukrayna’da ve Belarus-Polonya sınırında yaşanan krizler ve Rusya’nın kendi ekonomik problemleri Putin’in önünde dururken bir de Kazakistan krizinin ortaya çıkması, Rus dış politikasının önündeki zorlukları gösteriyor. Putin ve Rusya’nın kapasitesi, bu kadar fazla cephede aktif bir dış politika izlemeye ne kadar yetebilir ilerleyen dönemde bunu göreceğiz.
Kazakistan, Rusya’nın yanı sıra Çin ile de uzun bir kara sınırına sahip. Ayrıca Türk dünyası ile özel ilişkileri var. Geleneksel Kazak dış politikası Rusya, Çin ve Batı arasında dengeli bir siyaset izlemek ve bir tarafın lehine dış politika dengelerini sarsmamak anlayışına dayanıyordu. Kazakistan’da yaşanan bu son olaylar ile Tokayev yönetimi daha Rus yanlısı bir politika izleyebilir ve bu durum Kazakistan’ın geleneksel dış politikasına aykırı hamleler yapmasına neden olabilir. Çin ise bu olaylar sırasında sessiz bir şekilde gelişmeleri izlemeyi tercih etti. Tokayev Çin’de görev yapmış ve Çince bilen bir lider. Kazakistan aynı zamanda bir Şanghay İşbirliği Örgütü üyesi. Kazakistan’da birçok Çinli firma iş yapıyor ve Çinli işçi çalışıyor. Ayrıca Kazakistan Çin’in Tek Kuşak, Tek Yol projesinin kara ayağının en önemli ülkelerinden biri. Kazakistan-Çin ilişkileri son dönemde birçok alanda gelişti ve stratejik bir ortaklığa dönüştü. Tüm bu sebeplerden dolayı Çin, Rusya yörüngesine fazlasıyla giren bir Kazakistan yönetiminden bu yönetimin dış politika tercihlerinden rahatsız olabilir.
Son olarak, ABD ve Avrupa’nın Kazakistan’da yaşanan olaylara tepkisi son derece cılız kaldı. Şu an birçok problemin yanı sıra Ukrayna gündemi ile uğraşan ABD ve Avrupa, Kazakistan’a ciddi bir ilgi göstermedi. Bunda coğrafi uzaklığın olduğu kadar, şu anki birçok problemin siyasi gündemi meşgul etmesinin de payı var. Önümüzdeki dönemde Kazakistan’ın Rusya ile olan ilişkilerinin gelişimi, hassas dengelere dayanan Avrasya siyaseti açısından oldukça önem taşıyan dış politika başlıklarından biri olabilir. Kazakistan siyasetinde bu protestolar vesilesiyle gün yüzüne çıkan yönetici elitler arasındaki mücadele de, bu büyük Orta Asya ülkesinin geleceğinin belirlenmesinde önemli rol oynayacaktır. Protesto gösterilerinin üzerinden biraz zaman geçmesi ve olayların detaylarının daha iyi anlaşılmasıyla Kazakistan siyaseti hakkında daha net analizler yapmak mümkün olacaktır.
[1] Christiansen, J. (2009). Social Movements & Collective Behaviour: Four Stages of Social Movements. US: EBSCO Publishing Inc.