Daktilo2 için gerçekleştirdiğimiz bu söyleşide, “Taşra Üniversiteleri: AK Parti’nin Arka Kampüsü” kitabının yazarı, gazeteci Tuğba Tekerek ile Anadolu’daki üniversitelerin durumunu konuştuk.
Gazeteci Tuğba Tekerek, bugün öğrenciler ve genç akademisyenler arasında üniversite sistemine dair ciddi bir memnuniyetsizliğin var olduğuna dikkat çekerken problemlerin çözümü için öncelikle siyasi iktidarın üniversiteye yaklaşımının değişmesi gerektiğini söylüyor. Tuğba Tekerek’in Daktilo2’nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Türkiye’de 129 devlet üniversitesi, 75 vakıf üniversitesi ve 4 vakıf meslek yüksekokulu olmak üzere toplamda 208 üniversite var. Bu üniversitelerin büyük bir kısmı Anadolu şehirlerinde yer alıyor. Siz “Taşra Üniversiteleri: AK Parti’nin Arka Kampüsü” isimli kitabınızda bu üniversiteleri anlatmıştınız. Bu üniversitelerin akademi dünyasına, bulundukları şehirlere ve ülkeye katkısı ne? Şehirler halen taşra mı kaldı?
Öncelikle şunu söylemek gerek: Üniversiteler açılırken iktidar açısından temel öncelik, iyi bir eğitim ve araştırma ortamı yaratmak değil. Öyle olsa, sektöre, kumaşa, malzemeye ve nitelikli akademisyene ulaşmanın neredeyse imkansız olduğu Şebinkarahisar’da, Giresun’a 2 saatlik mesafede bir ilçenin tepesinde, moda tasarımı bölümü açılır mıydı? İktidar için öncelikler, yörenin ekonomisini canlandırmak, gençleri mümkün olduğunca dindar ve milliyetçi nesiller olarak yetiştirmek, en azından kontrol altına almak, bu arada anne-babalara “bakın, üniversiteyi ayağınıza getirdik” demek, ayrıca 81 ilde AK Parti çizgisinde akademik kadrolar, “entelektüeller” oluşturmak.
Öte yandan bu üniversitelerin elbette olumlu etkileri de var. Bunların belki de en önemlisi, yoksul ailelerdeki gençlerin -her ne kadar niteliği düşük de olsa- üniversite eğitimine erişebilmeleri. Bu üniversiteler özellikle de uzak şehirlere gönderilmeyecek muhafazakar ailelerin kızları için bir fırsat sağlıyor. Bu gençlerin önemli bir kısmı, mezuniyet sonrasında işsiz kalıyor, eğitim aldığı alanda, makul bir ücretle çalışamıyor ama kimisi de iyi bir meslek sahibi oluyor. Örneğin bugün Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde doktorlar yetişiyor.
Küçük şehirlerdeki üniversitelerin ikinci önemli katkısı şu: Bir kampüste binlerce genci topladığınız zaman -onlar belirli ölçülerde baskı altında tutulsa da- kente bir gençlik kültürü geliyor, kampüs etrafında kafeler açılıyor, avm’ler yapılıyor, şehrin çehresi değişiyor, şehir modernleşiyor. Bingöl Üniversitesi açılmadan kentte kot pantolon giyen kadına rastlanmazken, bugün sadece üniversiteli değil Bingöllü genç kadınlar da kot pantolon giyiyor.
Üçüncü olarak, üniversite sayısı az olduğunda o dar kadrolara giremeyecek iyi ve hevesli akademisyen adayları için de bir fırsat yeni üniversiteler. Belki iyi şartlarda akademisyenlik yapamıyorlar, ama yine de bir şekilde o dünyaya giriyorlar.
Anadolu’da açılan onlarca üniversitede araştırma altyapısı yok. Binlerce öğretim üyesine gereksinim de var. Üniversitelerin birçoğunun kağıt üzerinde kaldığı da hep söyleniliyordu. Sizin çalışmanız sırasında gördüğünüz en çarpıcı “kağıt üzerinde” üniversite örneği hangisiydi?
Bir üniversitenin tamamının kağıt üzerinde kalmasından bahsetmek mümkün değil. Çok parçalı ve katmanlı bir yapı var. Ama size “kağıt üzerinde kalma”ya dair bazı örnekler verebilirim. Örneğin Munzur Üniversitesi Psikoloji bölümü, 2020 yılında bir hemşire ve bir felsefeci öğretim üyesiyle eğitime başladı. Sonraki yıl hemşire akademisyen doğum iznine gidince, eğitim sadece felsefeci öğretim üyesiyle devam etti. Bu büyük ölçüde kağıt üzerinde kalan bir eğitim.
Aklıma gelen bir başka çarpıcı örnek Sayıştay’ın Batman Üniversitesi raporundan. Rapora göre Batman Üniversitesi 2023 yılında Ersasmus fonlarının 4350 euroluk kısmıyla koltuk takımı satın aldı.Avrupa öğrenci değişim programı için yapılan bu harcama kağıt üzerinde -ya da koltuk üzerinde!- kaldı.
Türkiye’de yükseköğretim mezunu gençlerin yurtdışına göçü artan bir eğilim gösteriyor. İşsizlik, liyakat sorunları, ekonomik istikrarsızlık ve özgürlük arayışının bunun başlıca sebepleri arasında olduğu bilim insanları tarafından ifade ediliyor. Anadolu’daki öğrenci nüfusunda durum ne?
Argetus Araştırma tarafından 2018 yılında yapılan bir araştırmaya göre Bingöl’de kendini “mutsuz” ya da “çok mutsuz” hisseden gençlerin gençlerin oranı yüzde 21. Aynı oran İstanbul’da yüzde 12. Tabii daha fazla araştırmaya ihtiyaç var ama işsizlik, kısıtlı imkanlar küçük şehirlerdeki gençler için durumu daha da zorlaştırıyor. Öte yandan, onların yaşamında büyük şehrin zorlayıcılığı yok.
Özetle, bulunduğu şehirden ve memleketten memnuniyetsizlik hali ve imkan bulursa başka bir yere gitme isteği küçük şehirlerdeki gençlerde de son derece güçlü.
Bir dönem üniversitelerde ve kamuda var olan başörtüsü yasağı AK Parti iktidarı döneminde kaldırıldı. Yakın zamanda başörtülü bireyler artık bu kampüslerin çoğunluğunu oluşturuyor. Bu sosyolojik değişim üniversitelerdeki öğrenci hareketlerini ve Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanından bu yana yaşanan modernlik-muhafazakârlık gerilimini nasıl etkiledi?
Başörtülü kadınlar kampüslerde çoğunluğu oluşturuyor diyemeyiz bence. Ama evet, kesinlikle önemli bir kısımını oluşturuyor.
Sorunuza gelince, ben gençlerin, özellikle de üniversitede öğrencilerinin modern-muhafazakar çatışmasını çok büyük ölçüde geride bıraktığını düşünüyorum. Kitabımın kapağındaki fotoğrafta bir başörtülü ve bir başı açık kadın öğrenci kampüste yanyana yürüyor. Bu, kampüslerde artık sözü bile edilmeyecek kadar sıradan bir durum. Modern gençler için bugün başörtülülerin üniversiteden, kamudan dışlanmasına dair herhangi bir gerekçe hayal etmek bile mümkün değil. Öte yandan muhafazakar gençlerin de modernler üzerindeki tahakkümünden, dışlamasından bahsetmek mümkün değil.
Evet üniversitelerde bir yanda -güçlü olmasa da- İslamcı ya da radikal İslamcı öğrenci örgütlenmeleri de var. Ama genel olarak muhafazakar ve modern öğrencileri aynı öğrenci kulüpleri, aynı öğrenci örgütlenmeleleri içinde, ya da işsizlik, adaletsizlik gibi aynı dertlerle dertlenirken görmek mümkün.
Son olarak Anadolu’da yer alan üniversitelerin gelecekte nereye evrileceğine dair öngörüleriniz neler? Sizin yaşanan tüm bu problemlere ilişkin çözüm öneriniz ne?
Problemlerin çözümü için öncelikle siyasi iktidarın üniversiteye yaklaşımının değişmesi gerekiyor. Üniversitenin iktidarın aygıtı olmaktan çıkarılıp, özgür özerk yapılar olarak yeniden şekillendirilmesi gerekiyor. Akademik kadrolar bu bakış açısıyla oluşturulmalı; üniversiteye dair tüm kararlar da, iktidar politikaları gözetilerek değil, iyi bir üniversite için alınmalı.
Böyle bir yaklaşım benimsendiğinde yapılacak ilk işlerden birisi, oradaki ekonomiyi canlandırmaktan başka hiçbir gerekçesi olmayan ilçelerdeki yüksekokul faaliyetini sonlandırmak olacaktır. Ayrıca, ülkenin ihtiyaçları gözetilerek, örneğin binlerce işsiz öğretmen ya da psikolog olduğu düşünülerek rasyonel kararlar alınırsa, kontenjanlarda ciddi bir daraltmaya gidilecektir. Gerçek üniversitenin filizlenmesi için üniversite sisteminin ciddi şekilde budanması gerekiyor.
Mevcut gidişatın sürmesi durumunda ise belki absürtlüklerin sayısı azalacak, problemler eskisi kadar çarpıcı bir şekilde görülmeyecek ama nitelik problemi devam edecek. Örneğin, bugün akademik kadrolar daha dolu görünüyor. Ancak nitelik problemi devam ediyor. Zira bugün doktora diplomaları kolayca alınıyor ve kadrolar çok daha kolay doldurulabiliyor.
Öte yandan bu düzen sürdükçe, görece nitelikli genç akademisyenler de bu yozlaşmış çarkın parçası olacak. Onlar da yavaş yavaş yıldırılacaklar.
Bu arada yıllar geçtikçe “iktidarın aygıtı/uzantısı olarak üniversite” kurumu kafalarda iyice normalleşecek, ya da kabullenilecek. “Üniversite buymuş, yapacak çok da bir şey yok ” diyeceğiz. Tıpkı bugün yargı için dediğimiz gibi. Özgür özerk üniversite fikri gittikçe uzaklaşacak.
Tüm bunlarla birlikte şunu da not etmek lazım: Ülkede yaş düştükçe AK Parti’ye mesafe artıyor. Bugün hem öğrenciler hem genç akademisyenler arasında üniversite sistemine dair ciddi bir memnuniyetsizlik var. Bu memnuniyetsizlik ve gençlik birleşimi her daim bir direniş potansiyeli taşıyor.

