[voiserPlayer]
John O. McGinnis
Çeviri metninin orijinaline bu linkten ulaşabilirsiniz: https://lawliberty.org/the-inadequacy-of-state-capacity-libertarianism/
Çok takdir ettiğim bir ekonomist olan Tyler Cowen, Yeni Yıl için Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi adı verilen ve yeni bir liberteryenizm kavramını savunan kışkırtıcı bir yazı yazdı. Yazı, tamamı okunarak değerlendirilmelidir, ancak özü, liberteryen küçük devlet idealinin bir eleştirisi ve aynı zamanda modern liberteryenizmi yetersiz bir yönetim felsefesi yapan şeyin, küçük devlete olan takıntısı olduğu argümanıdır. Devlet kapasitesini güçlendirme konusundaki görece yetersiz istekliliğine pek katılmıyorum. Ama daha da önemlisi, modern liberteryenizmin küçük bir devleti desteklemesinin, onun bir siyaset felsefesi olarak temel kusuru olduğuna da itiraz ediyorum.
Devletin; piyasanın ve ailenin karşılayamayacağı zorlukların üstesinden gelmek için yeterli olması gerektiği konusunda Tyler’a katılıyorum. Bu nedenle Anayasa Yapıcılar (Framers); piyasanın, ailenin ve yerel yönetimlerin yeterince ilgilenemediği konulara odaklandığı sürece, enerjik bir federal hükümeti tercih etmekte haklıydılar. Ama bu noktada bile devlet kapasitesine yönelik talep, rant arayışı tehlikesine karşı kısıtlamalar ile sınırlandırılmalıdır.
Örneğin, orijinal anayasamızda iki meclislilik ve cumhurbaşkanının vetosu, bu iki yöntemi kullanmak için önemli bir konsensüs olmadıkça, devlet kapasitesini azaltır ve böylece özel çıkarların hükümet politikasını ele geçirmesini zorlaştırır. Ne yazık ki modern idari devlete aşırı yetki devredilmesi, devlet politikalarının ele geçirilmesini çok daha kolay hale getiriyor. Ayrıca, başka bir makalemde tartıştığım gibi Kongre, uzlaşmasına gerek olmadığı durumlarda siyasi kutuplaşmayı daha olası hale getirir. Siyasi kutuplaşma, nihayetinde devlet kapasitesini zayıflatır. Bu nedenle, odaklanmış ve kısıtlanmış bir devlet kapasitesi olması gerektiğini düşünüyorum.
Bu ayrım özellikle Amerika Birleşik Devletleri gibi rant arayışına daha yatkın olan heterojen bir ulusta önemlidir. Çünkü insanlar kendilerini, örneğin İskandinavya’daki insanlar gibi ortak bir ailenin parçası olarak göremezler. Tyler’ın, hem büyük bir devlete hem de önemli ölçüde özgürlüğe sahip bir ulus örneği olarak verdiği Danimarka, bizimki gibi uluslara örnek teşkil etmez. Ayrıca, Mancur Olson’un belirttiği gibi bir devlet daha istikrarlı ve başarılı oldukça özel çıkarlar daha güçlü hale gelir. Tyler’ın da yüksek devlet kapasitesine sahip olarak bahsettiği Doğu Asya ulusları, gerçekten de savaşlarla mahvolduklarında ve çok fakir duruma düştüklerinde ekonomik olarak en hızlı şekilde büyüdüler. Bu nedenle, henüz ciddi bir özel çıkar ve rant arayışı sorunuyla karşı karşıya kalmadılar.
Şaşırtıcı bir şekilde bir ekonomist için Tyler, kendisinin revize edilmiş liberteryen idealinin bir parçası olarak devletler arasındaki rekabetin önemini de ihmal ediyor. Hükümetin K-12 eğitimi gibi şeyleri düzeltmediğinden şikayet ediyor. Ancak buradaki en büyük başarısızlıklar, insanların çıkış fırsatlarından yararlanamadığı şehir merkezlerinde ve diğer mahallelerde. Kentsel okul bölgeleri genellikle çok fazla harcama yapar ve bu anlamda çok fazla devlet kapasitesinden yararlanır, ancak çok az iyi sonuç alır. Banliyö bölgesi okulları ise genellikle iyidir. Devlet kapasitesi, kamu mal ve hizmetlerinin ulusal düzeyde dağıtılamadığı durumlarda ortaya çıkan rekabet ile geliştirilmektedir. Bu nedenle, iyi tasarlanmış federalizm veya yetki devrinin sağladığı rekabet, özellikle yönetimin yüksek kapasiteye sahip olduğu durumlarda önemli bir bileşendir. Dolayısıyla, odaklanmış, kısıtlanmış ve mümkünse rekabetçi devlet kapasitesinin özellikle gerekli olduğunu düşünüyorum.
Ancak benim en büyük fikir uyuşmazlığım, Tyler’ın gözden kaçırdığı modern liberteryenizmin en sorunlu alanıyla ilgilidir. Benim görüşüme göre modern liberteryenizm, sosyal zarar konusunda çok dar bir görüşe sahiptir ve devletin bu tür zararları iyileştirmeye yardımcı olan aracı kurumları teşvik etmedeki rolü çok sınırlıdır. Tyler, klasik liberalizm ile liberteryenizm arasındaki farkı anlayamadığını iddia ederek, bu noktada belli bir anlaşılmazlık olduğunun altını çiziyor, ancak bunu yaparken klasik liberalizmin kendi döneminin (19. yüzyıl) problemlerini çözmeye uygun olduğunu, ama bizim bugünkü problemlerimizi çözmeye uygun olmadığını da ekliyor.
Ancak klasik liberalizmin siyaset için kalıcı dersleri vardır. Klasik liberalizm, çoğu modern liberteryenizmden üç önemli şekilde farklıdır. Birincisi; bireysel özgürlük, devletin ıslah edilmesine yardımcı olabileceği -genellikle dolaylı yoldan belli toplumsal kurumları teşvik ederek- sosyal zararlar yaratabilir düşüncesine daha yatkındır. İkincisi; iyi yaşam ve iyi karakter hakkında yüksek bir genelleme düzeyinde de olsa bir şeyler söylenebileceğinden daha emindir. Sivil erdemin sosyal teşvike ihtiyacı olduğunu kabul eder. Uzun vadede bir ulus, ancak yurttaşları yurttaşlık konusunda güçlü iç sınırlamalara sahipse devletten kaynaklanan çok az bir dış kısıtlama ile özgürlüklerden yararlanabilir. Son olarak klasik liberalizm, birçok liberteryenden farklı olarak, yardımı bir bağımlılık kültürünü önleyecek şekilde yapılandırmaya çalışırken bile, devletin kendi geçimlerini sağlayamayanların ihtiyaçlarını karşılama görevi olduğunu kabul eder.
19. yüzyıldaki liberalizm bu farklılıkların örneklerini gösterdi. Tocqueville, sivil aracı kurumların ve onların aşıladığı alışkanlıkların özgür bir toplum için gerekli olduğunu kabul etti. Viktorya dönemi liberalleri yoksullara yardımı desteklediler, ancak geç dönemin büyük tarihçi Gertrude Himmelfarb’ın tanımladığı gibi hak eden ve hak etmeyen yoksullar arasında keskin bir ayrım yaptılar. Bu ayrım sadece yoksullar için iyi teşvikler sağlamakla kalmaz, aynı zamanda liberal bir toplum için ihtiyaç duyulan dürüstlük, tutumluluk ve özdenetim gibi daha geniş toplumsal değerlerin ifade edilmesine de yardımcı olur.
Böylece klasik liberalizm, daha vahşi ve küçük kardeşi olan modern liberteryen hareketin geçerli bir eleştirisini sunar. Liberteryenizm, kendi kendine bakamayanlarla ilgilenmekte daha az isteksiz olmasının gerektiği durumlarda bile, vatandaşların alışkanlıklarına ve ahlakına karşı bu kadar kayıtsız olmak zorunda değildir. Liberteryenizm, yalnızca düşük vergiler ve kişisel özgürlüklerden oluşan bir inançsa ve bunlar iyi toplum için önemliyse bir yönetim felsefesi olarak başarılı olamaz. Liberteryenizm, örneğin geleneksel erdemlerin sürdürülmesine yardımcı olan örgütlenme haklarını da korumalıdır.
Gary Johnson’ın 2016’da liberteryen aday etiketiyle Başkanlığa aday olması, Tyler’ın değindiği modern liberteryenizmin kusurlarını gözler önüne serdi. Johnson, geniş halk kitleleri tarafından en çok eğlence amacıyla esrar kullanmasıyla tanınırdı. Şimdi, bu yasağın maliyeti göz önüne alındığında, esrarın yasallaştırılması mantıklı bir girişim olabilir. Ama bu büyük bir kusur olmasa bile bir kusurdur ve övülmemelidir.
Buna karşılık Johnson, kendini kısıtlamayı ve örgütlenmeyi teşvik eden arabulucu kurumların ve sivil toplum için önemli olan derneklerin çok önemli bir yapı taşı olan dini özgürlüğü koruma konusunda hiç hevesli görünmüyordu. İlk önce, dindar inananların örgütlenmelerini ahlaki gerekçelerle seçme haklarını bir ayrımcılık biçimi olarak gördüğü için reddetti. Daha sonra bu duruşunu değiştirdi, ancak yine de 1990’larda Kongre tarafından neredeyse oy birliğiyle kabul edilen bir yasa olan federal Din Özgürlüğü Restorasyon Yasası’na dayanan İndiana Din Özgürlüğü Yasasına karşı çıktı.
Bu yasalar, devletin dini uygulamaların yükünü yüklenmeden önce zorlayıcı bir çıkara sahip olmasını gerektirir. Arkadaşım Mark Movsesian’ın gözlemlediği gibi devlet, giderek daha fazla özel karar alma yetkisine tecavüz ettikçe bu tür yasalar, dini uygulamaları korumak için daha gerekli hale geliyor. Modern bir liberal rejimi korumak için gerekli olan tam da bu türden bir yasadır. Çünkü liberalizm, yurttaşların oluşturduğu ve sürdürdüğü, kendilerini özgür bir topluma uygun hale getiren dini kurumlar gibi özgürlükler konusunda özel bir ilgiye sahip olmalıdır.
Bugün özgür toplum, verimsiz rant arayışına açık olan büyük devletten kaynaklanan tehlikelerle karşı karşıya kalmaya devam ediyor. Ancak daha büyük bir tehdit, muhtemelen kimlik siyasetinin yükselişi ve sivil birliğin dağılmasına yönelik eğilimidir. Dolayısıyla devlet, liberalizmi destekleyen yurttaşlık kültürüne kayıtsız kalamaz. Liberteryenizm; devleti sınırlamaya yönelik tüm makul dikkatine rağmen, aynı zamanda sosyal çıktımızı da üreten kültürün yazılımına (software) karşıt olarak, yalnızca devletin büyüklüğü ve tasarımının donanımına (hardware) odaklandığında hata yapar.
Fotoğraf: Cristina Gottardi