Ekonomos Haftalık Ekonomi ve Finans Bülteni (26 Eylül – 2 Ekim 2022)
Açıklanması bir süre gecikse de aslında yaklaşık bir sene önce uygulanmaya başlayan Türkiye Ekonomi Modeli geçen zaman içerisinde sonuçlarını daha net bir şekilde göstermeye başladı. Fakat bu netlik ekonomik göstergelerin bir kısmında görülürken bir kısmında hala gizlenmeye devam ediyor. Net şekilde görülen sonuçlar içerisinde ise dış ticaretteki gelişmelerin ayrı bir yeri var. Dış ticaret fazlası vermek hedefi, uygulanan sistemin en bariz hedeflerinden biriydi.
Türkiye Ekonomi Modeli olarak adlandırılan model ilk olarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının 2021 Eylül ayında 100 baz puanlık faiz indirimi ile uygulanmaya başlamıştı. Uygulamanın başladığı dönemde bu şok faiz indirimine karşı piyasanın ilk reaksiyonu Türk Lirasından kaçmak oldu. Türk Lirası satışlarındaki yüksek seyirle birlikte dolar/TL kuru hızla yukarı gitti. Kurun hızla yukarı gittiği bu dönemde iktidar yeni bir modelden bahsediyordu ve fakat bu modeli Çin Modeli olarak adlandırmıştı. Ortada bir Türkiye Ekonomik Modeli ismen yoktu. Kurdaki artışın devam etmesi ile birlikte Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemi devreye sokuldu ve modele bu dönemde isim verildi. Bu model için Yeni Ekonomi Programı ismi de medyada kullanılıyor.
Ortada bir model olduğuna insanları ikna etmede hem KKM kullanıldı hem de isminde Türkiye ifadesi geçirildi. Halk nezdinde Türkiye ifadesi genelde özgünlüğü ve yerliliği ima ederken siyasetteki ve ekonomiye aşina olan insanlar, Türkiye ifadesinin kullanıldığı yerde özgünlükleri olan kötü bir sistemin geldiğini ve sistemin kötülüğündeki ana faktörün de, tam da bize özgün Türk tipi bir model olması olduğunu biliyordu. Buradan bakılınca Türk tipi Başkanlık sisteminde Türkiye Ekonomi Modeli uygulandığını düşündüğünüzde aslında bu iki Türkiye’ye özgün sistemin, negatif ve yüksek bir çarpan etkisi yapması kaçınılmazdı. Bu negatif etki, en net dış ticaret istatistiklerinde kendini gösterdi.
Türkiye Ekonomi Modeli açıklandığı dönemde yeni atanmış Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin açıklamalarına göre bu model, zayıf Türk Lirası anlayışına dayanıyordu. Zayıf Türk Lirasına dayanmasından anlamamız gereken, aslında hızla yükselen dolar/TL kurundaki bu seyrin kurda kontrolün elden kaçmadığını ima etmesi ve bu durumun oldukça bilinçli bir tercih olduğunu göstermesiydi. Bu bilinç ise dış ticaret ve cari açığın seyrini değiştirecek bir bilinçti. Yeni ekonomi modeline göre kurdaki artışlarla Türkiye’nin ucuzlayan para birimiyle ihracat artacak, ithalat da azalacaktı. Üstelik ucuzlayan iş gücü ile birlikte Türkiye’ye yatırım daha cazip hale gelecekti. Böylelikle daha az ithalat daha fazla ihracat ile Türkiye’de daha fazla döviz kalacak ve cari açık yerini cari fazlaya bırakacaktı. Dövizin fazlalaşmasıyla da kurlar düşecek, enflasyon sorunu da ortadan kalkacaktı. O nedenle yeni model ihracat yapıp ithalatı azaltma ve önce dış ticaret fazlası verme iddiası olan bir modeldi. İstatistikler ise bu durumu desteklemedi.
Önce 2021 Aralık ayında rekor sayılabilecek bir dış ticaret açığı gerçekleşti ve açık 6,8 milyar dolar oldu. 2022 Ocak ayında ise yeni bir dış ticaret açığı rekoru geldi ve aylık olarak 10,3 milyar dolar açık gerçekleşti. Şubat, Mart ve Nisan aylarında görece daha düşük açıklar görülürken dış ticaret açığı hiçbir şekilde fazlaya geçmedi. Mayıs ayında ise üçüncü kez rekor kırıldı ve dış ticaret açığı 10,6 milyar dolar oldu. Dördüncü rekor ise Temmuz ayında gerçekleşti ve aylık açık 10,7 milyar dolar oldu. Ve son olarak geçen hafta açıklanan dış ticaret istatistiklerine göre yeni bir rekor daha geldi ve Ağustos ayı dış ticaret açığı 11,2 milyar dolar olarak gerçekleşti. Ocak- Ağustos döneminde ihracat yüzde 18,2 oranında artarken, ithalat yüzde 40,1 oranında artmış oldu. Dünyada hızla yükselen enerji fiyatlarını göz önüne alıp enerji ve altını çıkarıp bakıldığında da hala ithalattaki artışın ihracattan daha fazla olduğu görülüyor. Ağustos ayında ithalat yüzde 16,6 artarken ihracat yüzde 9,3 oranında artmış durumda. Tüm bu istatistikler bize dış ticaret hedeflerinin şu ana kadar fiyasko ile sonuçlandığını gösteriyor.
Sterlin’in Çöküşü
Doların hemen hemen tüm para birimlerine karşı değer artışı devam ediyor. Dolara karşı sert düşüş gösteren ve bu nedenle gündem olan para birimlerine Sterlin de eklendi. Özellikle geçen hafta sertleşen düşüşlerde yeni ekonomi politikasının büyük etkisi oldu. Burada yaklaşık üç hafta önce Liz Truss’ın göreve gelmesinden sonra ekonomik yavaşlamaya karşı önlemler alınmaya başlandığından söz etmiştim. Bu önlemlerden en dikkat çekici ve piyasaları etkileyici olanı ise vergi oranlarındaki düşüştü. Zenginlerden alınan verginin yüzde 45’ten yüzde 40’a düşürülmesi piyasalarda tepkiyle karşılandı. Bu düşüş diğer gelir grupları için de geçerli olsa da en yüksek gelir grubundaki düşüş görece daha fazla olarak planlanmış durumda. İktidar bu durumun borçluluğu azaltmasını ve ekonomiyi büyütmesini beklerken muhalefet ve piyasa tarafı, bu beklentiyi satın almış değil. Genel kanı vergi indirimleriyle beraber bütçe gelirlerinin azalması ve bütçe disiplininin bozulması üzerine.
Bu durumun Birleşik Krallık ekonomisini kötü etkilemesi ihtimalinin yanı sıra ülkedeki yüksek enflasyon ve Ukrayna-Rusya savaşı da ekonomiye darbe vuruyor. Daha öncesinde de, önce Brexit ile AB’den çıkış ve daha sonrasında pandemi ekonomiyi vurmuş, Sterlin 1,50 dolar civarlarından (2007’de ise 2 dolar civarlarında idi) 1,03’e kadar gerilemişti. İngiltere Merkez Bankası’nın ekonomiyi desteklemek için faiz oranlarını artıracağı yönündeki söylentilerle birlikte kısmen Sterlin toparlanarak 1,12’ye gelmişti. Dolayısıyla siyasi ve iktisadi gelişmeler Sterlini dolar karşısında oldukça zayıflatıyor.
Önümüzdeki dönemlerde İskoçya’nın bağımsızlığının tekrar gündeme gelmesi de mevcut düşüşü devam ettirebilecek beklentiler arasında. Düşüşler sadece Sterlin ile sınırlı değil. İtalya’da Giorgia Meloni liderliğindeki ana muhalefetteki aşırı sağcı İtalya’nın Kardeşleri Partisi’nin seçimden birinci parti çıkması da zaten zor günler geçiren Euro’yu daha da değersiz hale getirmiş durumda. Okyanusun diğer tarafında Japon Yeni de dolara karşı değer kaybeden para birimlerinden. Öyle ki Japonya, yen-dolar paritesine müdahale etmek durumunda kaldı. Türk Lirası ise böyle bir ortamda kontrollü şekilde değer kaybetmeye devam ediyor. Dolar geçen hafta TL karşısında 18,74’ü görüp rekor tazeledikten sonra 18,50 civarlarında çekildi. Liranın düşüşünü sürdürmesi oldukça muhtemel gözüküyor.