Türkiye’nin tanınmış sivil toplumcularından Habitat Yönetim Kurulu Başkanı ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Genç Girişimciler Kurulu Başkan Yardımcısı Sezai Hazır, 12 Mayıs 2024 tarihinde hayatını kaybetti. Sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen, güçlü ortaklıklar temelinde, toplumsal kapasite geliştirici ve sosyal etki odaklı projeler üreten bir sivil toplum kuruluşu olan Habitat’ın Yönetim Kurulu Başkanı Sezai Hazır, Türkiye sivil toplum camiasında oldukça saygı duyulan ve bu alana çok büyük katkıları olmuş bir isimdi. Hazır, sivil toplum alanında birçok genç ismi yetiştirmiş ve Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşlarından biri olan Habitat’ı ülkemize kazandırmıştı.
Sene 1981, dönem 12 Eylül. Bülent Ersoy, yargıya hakaretten Buca Cezaevine atılıyor. Sıkıntı büyük. Ersoy, “Erkekler koğuşuna gitmem” diyor. Kadınlar ise erkekten dönme birini yanlarına istemiyorlar. Bülent Hanım için siyasilerin yanında özel bir koğuş açılıyor. Cezaevi münasebetsiz şakalardan geçilmiyor. Cinsiyet politikalarının gündeme gelmesine daha yıllar var. Kimse lafını esirgemiyor.
Siyasilerin koğuş sorumlusu; üniversiteden atılmış, uzun boylu, yakışıklı, esmer bir genç. Cezaevi koşullarında dahi üstüne başına düşkün. Ersoy ile ilgileniyor. Arkadaş oluyorlar. Dahası, Bülent Hanım, hapisten çıktıktan sonra “Nasıl erkekleri beğenirsiniz?” diye soran magazin gazetecilerine, “Esmer, uzun boylu, göğsü kıllı, gür sesli erkekleri beğenirim” diye röportaj veriyor. Koğuş arkadaşları kimin kastedildiğini anlıyorlar. Müstehzi bakışlar, kötü erkek şakaları ve eğlenceli bir hikaye kalıyor geride.
İnsan belirli bir aralıkta yapıp ettikleri ile değerlendirilmez, ama bazen küçük hikayeler büyük hikayenin nüvelerini taşır. En zor koşullarda bile sorumluluktan kaçmamak, hiç kimseyi hiçbir kimliği nedeniyle ötekileştirmemek ve hayatına değen herkesi bir şekilde etkilemeyi başarmak. Sezai amcamın büyük hikayesi. En baştan beri…
Sene 1991. 12 Eylül dönemi bitiyor. Özal 141-142. maddeyi kaldırmış. İnfaz indirimi ile birçok siyasi mahkum tahliye olmuş. 33 yaşında, 9 sene cezaevinde yatmış. Diplomasız, mesleksiz, babasız bir eski mahkum, abisinin evinin salonunda akşam serilip sabah kalkan bir yatakta yatıyor. Şimdiye kadar hiç kendi evi olmamış.
Siyasi bir aileyiz. Çok siyasi görmüşüz ama amcam farklı. Bir kere, işkence, sorgu, cezaevi anıları anlatmak yerine pek kimsenin ciddiye almadığı gelecek planlarından bahsediyor Sonra pos bıyıklı değil Amerikan traşlı. Renkli bandanalar takıyor, kıllı bacaklarını açıkta bırakan şortlar giyiyor. “Amcam” diye tanıştırdığım lise arkadaşlarım bu iri yarı, esmer ve süslü genç irisini bir yere koyamıyorlar. Etraftan nasihat edenler var: “Evlen, mütevazı bir iş bul, zaten sicilin fazlasına el vermez. Olaylara karışma, yaşa git burada.” Amcam dinlemiyor.
Yeni bin yıla giriyoruz. Sene 2000. Amcam artık siyasi mahkum değil. 141-142. madde kalkınca ona bağlı bütün kararlar iptal olmuş. Sicili temiz, pasaport bile almış. İstanbul’a gitmiş, yarım kalmış üniversitesini tamamlamış. Bir işlerde çalışıyor. Ben gezdiği, tozduğu ve bir işi olduğu için memnunum ama yalnız olmasına üzülüyorum. Tam ne iş yaptığını da anlamıyorum aslında.
STK, gençlik, kalkınma pek bildiğim ya da önemsediğim mevzular değil. Türkiye’ye sivil toplumcu değil devrimci lazım havalarındayım. Amcamla beraber Ankara’ya gidiyoruz. Kolektif eylem, devrimci tavır derken, sohbet derinleşiyor. Mevzu: “Bir hayat nasıl yaşanmalı?” Amcamdan yıllar sonra sol bir referans duyuyorum. Bana Marks’ın meşhur sözünü söylüyor: “Hayatı anlamak yetmez, onu dönüştürmek lazım.” Heyecanlı bir solcuyum ama haddimi biliyorum. Yıllarca hapis yatmış birine ukalalık yapmıyorum.
Sene 2018. Eski siyasi ama uzun zamandır STK’cı amcam Londra’ya geliyor. Ben çoktan karanlık tarafa geçmişim. Finans sektöründeyim. Amcam daha sonra bir çok bölgede açılacak Facebook istasyonlarının anlaşmasını yapacak. Buluşuyoruz. İşler çok büyümüş. Etrafında maiyeti ile geziyor. Bir kısmı İstanbul’dan, bir kısmı ise onun geldiğini duyup İngiltere’nin çeşitli yerlerinden gelen arkadaşları, çalışanları. Herkes gerçek bir hayranlıkla etrafına toplanmış, ağzının içine bakıyorlar. Hep aile ortamında gördüğüm amcamın etrafındakilerle kurduğu mesafeli ve samimi ilişkiye hayranlıkla bakıyorum. Senelerdir İngiltere’de yaşıyorum. İngilizce doktora tezi yazmışım ama amcam kadar rahat değilim. O ise kırık dökük İngilizcesiyle herkese laf yetiştiriyor, gene kendi işini kendi görüyor. İşi bağlıyor. Bir kez daha nereye giderse oralı olmayı beceriyor.
Sene 2024. İzmir’de bir toplantı salonu. Sahnede bir tabut. İnsanlar her yerden gelmiş. Aile, devlet erkânı, belediye başkanları, milletvekilleri, iş insanları. Yanlarında Sezai amcamın yetiştirdiği yüzlerce genç. Her biri farklı dünyalardan, farklı görüşlerden, farklı sınıflardan bir kitle. Amcam ile anılarını anlatıyorlar. Cemevinde başlayıp camide biten bir törenle uğurluyoruz onu. Hayatına yakışacağı gibi tutarsız ama bütünlüklü bir biçimde.
Sezai amcam yakın arkadaşı, Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı Başkanı Şengül Hanım’ın söylediği gibi, “Başkalarının hayallerinin mutsuz bir yancısı olmaktansa, kendi hayal kuran ve insanları kendi hayallerine ortak eden biri olarak yaşadı.” Öyle de gitti. Çok sevdiği Galatasaray’ın üç sıfır yenildiği Neuchatel’e rövanşta beş atması gibi hayatının rövanşını almayı bildi. Mutsuz bir siyasi mülteci ya da iyi ihtimalle küçük bir taşra dernekçisi olabileceği bir hayattan Türkiye’nin en büyük Sivil Toplum Örgütlerinden birini çıkardı. Hem kendi hayatını hem de bir çok hayatı dönüştürdü. Bundan sonra da onu tanıyanların kalplerinde, yaşama sevinci, iradesi ve bitmek bilmez enerjisiyle yaşayacak. Uğurlar olsun amcam, seninle gurur duyuyoruz.