Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (3-9 Mayıs)
[voiserPlayer]
9 Mayıs 1945’te Alman orduları teslim olmuş ve Sovyetler Birliği ve müttefikler Hitler’e karşı zaferlerini ilan etmişlerdi. Zafer Günü olarak adlandırılan bugün 1945’ten bu yana Sovyetler Birliği ve sonrasında Rusya’da kutlanageldi ve Zafer Günü Rusya’da en önemli milli bayramlar arasına girdi. Bu yıl 77.’si düzenlenen Zafer Günü’ne ise tüm dünya Ukrayna savaşının gölgesinde, Putin’den gelecek önemli bir açıklama beklentisiyle girdi. Birçok Rusya uzmanı Putin’in 9 Mayıs’ta bir tür zafer ilan etmek istediğini tahmin ediyordu. Ancak savaş alanındaki gerçekler Rus lidere, halkına zafer havası yaşatacak bir konuşma yapmasına imkan tanımadı.
Putin 9 Mayıs’ta Kızıl Meydanı ve Moskova sokaklarını süsleyen askeri geçit töreni sırasında yaptığı konuşmada Ukrayna’yı işgaline dair son iki aydır önemli aktörlerin birçoğunu pek ikna edemeyen argümanlarını sıralamakla ve işgali haklı göstermeye çalışmakla yetinmek zorunda kaldı. Oysa ki Putin’in en azından Donbass bölgesinde alınacak bir zaferle konuşmasını taçlandırmak istediği biliniyordu. Dağ fare doğurdu ve Putin özel operasyon olarak adlandırdığı Ukrayna savaşını sürdüreceğini belirterek düşük yoğunluklu açıklamalarda bulundu. Son birkaç haftadır Rus resmi ağızlardan dillendirilen nükleer tehdidinden söz etmeyen Putin, Batı ile olan savaşı hakkında da göze çarpan ifadelere yer vermedi.
Aslında Putin’in yaptığı bu sönük konuşma 2.5 ayını doldurmuş işgalin son dönemini de özetliyor. Rus ordusu Mariupol’ün bile tam olarak kontrolünü ele geçirebilmiş değil. Rus askerinde moralsizlik olduğu da artık birçok habere konu oluyor. Savaşın maliyeti Rus halkı ve Putin yönetimi için her geçen gün artıyor. ABD, Rusya’dan petrol ve gaz ithalatını durdurdu. Avrupa Birliği ise 2022 sonuna kadar Rusya’dan enerji ithalatını 3’te 2 oranında azaltma planını ortaya koydu. Elbette savaşın yarattığı insani krizin boyutları da artıyor. Son olarak Birleşmiş Milletler savaşın başından bu yana Ukrayna içinde 8 milyon insanın evlerini terk etmek zorunda kaldığını açıkladı.
Rusya’ya uygulanan yaptırımların sayısı da her geçen gün artıyor. ABD son olarak Rus bankaları Sberbank ve Gazprombank’ın yöneticileri ve üç Rus televizyon kanalına yaptırım uygulama kararı aldı. Putin ve Rus yetkililerin ise şu aşamada ne yapmak istediği, planlarının ne olduğu ve işgalin gidişatına dair beklentileri tahmin edilemiyor. Yüksek ihtimalle tam olarak Putin de Ukrayna’da ne kadar ilerleyebileceğini ve bu savaşı ne kadar sürdürebileceğini bilmiyor. Putin yönetimi içerisinde çatlak seslerin ve homurdanmaların giderek arttığını ve artacağını da tahmin etmek zor değil. Sözün özü Putin iktidarının en zorlu günlerini yaşıyor ve bu kasvetli hava kısa sürede dağılacak gibi de görünmüyor. Putin’in içinde bulunduğu durumun ciddiyetinin ne kadar farkında olduğu ise başka bir konu.
Putin, Ukrayna işgalinin başında ne umduysa geldiğimiz noktada bunun tam tersi gelişmeler yaşanıyor. Finlandiya ve İsveç NATO’ya üye olmayı ciddi ciddi tartışıyor. ABD ve AB arasındaki ilişkiler Trump dönemi ve Ukrayna işgali öncesine göre çok daha iyi seviyede. Putin’in AB içindeki destekçilerinin sesi oldukça kısılmış durumda. Batı’nın Rusya’ya olan ham madde bağımlılığı her geçen gün azalıyor. Almanya, ordusunu modernize etme ve yeni silahlar alma yoluna girerken Japonya bile Ukrayna savaşı sonrası silahlanmayı arttırma kararı aldı. Ukrayna AB’ye üyelik başvurusu yapıyor ve Batı’nın Ukrayna’ya silah ve para yardımı da aratarak devam ediyor.
Sonuç olarak 2.5 ayın sonunda Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi, Rusya adına en karamsar senaryonun gerçek olduğu bir kabusa dönüşmüş durumda. Ve savaş bu haliyle devam ettikçe Batı el yükselterek Putin yönetimindeki Rusya’nın, Belarus, Moldova ve Gürcistan gibi ülkelerden de elini çekmesini talep etmeye başlayabilir. Zira, Rusya’nın savaş öncesine göre daha güçsüz bir ülke olduğunu şimdiden iddia edebiliriz. Umuyorum bu savaş bir sonraki 9 Mayıs kutlamalarına kadar uzamaz ve insani krizin boyutları derinleşmeden bir sonuca varılabilir.
Taliban Bildiğimiz Gibi
Ukrayna gündemi arasında dünyanın birçok bölgesindeki önemli gelişmeler yitip gidiyor. Çok boyutlu bir insanlık dramının yaşandığı ancak buna rağmen uluslararası toplumun son dönemde oldukça göz ardı ettiği ülkelerin başında Afganistan geliyor. ABD’nin Ağustos 2021’de bu ülkeden çekilmesiyle iktidarı ele alan Taliban, yönetimi devraldığı ilk dönemde tüm dünya ile daha yakın ilişkiler geliştireceğine ve kadınlara daha çok hak vereceğine dair söylemlerde bulunmuştu. Ancak geçtiğimiz hafta ajanslara düşen bir haber Taliban cephesinden bir değişim beklemenin çok gerçekçi olmadığını bir daha gösterdi.
Taliban, 7 Mayıs’ta yeni bir düzenlemeyle kadınların yüzlerini tamamen kapatması için burka giyilmesini zorunlu hale getirdi. Burka, yüz bölümü kafesli ve kadının vücudunu tamamen kapatan geleneksel bir giyim tarzı. Taliban 1990 yılında Afganistan’ın bazı bölümlerinin yönetimini ele geçirdiğinde de kadınların burka giymesini zorunlu tutmuştu. Ancak bu yasak ABD işgaliyle ortadan kalkmıştı. Şimdi tekrar bu yasağı getiren Taliban yönetimi karara uymayan kadınların hamisi olan erkeklerin üç gün hapis cezasına çarptırılmasını da bu düzenleme ile hayata geçirmiş oldu.
Anlaşılan o ki Taliban kendini daha güçlü hissettikçe dünya ile arasına mesafe koymayı ve kendi İslam anlayışı çerçevesinde oldukça baskıcı bir rejimi inşa etmeyi adım adım hayata geçirecek. Afgan toplumu dünyadan izole ve daha kapalı bir toplum haline dönüşecek. Nitekim burka yasağına gelene kadar kız çocuklarının ilkokuldan sonra eğitim almasının yasaklanması, kadın bakanlığının kapatılması ve birçok kadının işine son verilmesi gibi adımlar atılmıştı. Protestolara katılan birçok kadının tutuklanması Afganistan’da sıradan gelişmelerden biri haline gelmiş durumda. Taliban yönetimi kadınların tutuklandığına dair haberleri reddetse de birçok kaynaktan bu tür haberler gelmeye devam ediyor. Ayrıca kadınların uzun yolculuklara yalnız başlarına çıkmaları da yasaklanmıştı.
Kadın haklarının kısıtlanmasıyla son derece ilgili görünen Taliban yönetimi, çok daha ciddi problemlerle karşı karşıya. Birleşmiş Milletler’e göre Afgan halkının yüzde 90’ı yiyecek sıkıntısı yaşıyor. Diğer bir veriye göre ise 24 milyondan fazla Afgan hayatta kalmak için yardım almaya muhtaç durumda. Taliban yönetimi ise bu insani krizi ortadan kaldıracak somut bir plan ortaya koyabilmiş değil. Afganistan İslam Emirliği’nin uluslararası tanınması talebinde bulunun Taliban yönetiminin insan hakları açısından her gün zayıflayan karnesi ise uluslararası tanınma talebinin bu aşamada karşılanmasını imkansız kılıyor. Maalesef bu koşullar altında yıllardır savaş ortamında yaşayan Afgan toplumunun çilesi biteceğe benzemiyor. Hele ki Ukrayna gibi ağır bir gündemle meşgul dünya kamuoyu Afganistan sorununa eğilecek vakit bulamazken Afganistan’daki insani krizin artarak devam etmesi kuvvetle muhtemel. Ancak uluslararası kamuoyunun Afgan halkını Taliban yönetiminin vicdanına bırakması, temel insan hakları açısından tüm aktörlerin sınıfta kalması anlamına geliyor. Bu nedenle bu hafta, sıcak Ukrayna gündeminden biraz uzaklaşıp Afganistan konusunda değinmek istedim.