[voiserPlayer]
Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (3-9 Ocak 2023)
“Tarih tekerrürden ibarettir” gibi karikatürize söylemlerden pek hoşlanmam. Bu tür klişe cümlelerin insan ve toplumun karmaşık gerçekliğine fazlaca indirgemeci bir anlayışla yaklaştığını düşünürüm. Ancak bazen bu tip cümlelerin neden klişe olduğunu anlamamızı kolaylaştıran örnekler de yaşanmıyor değil. Zira tarih belli açılardan tekerrür edebildiği gibi küresel çapta birbirinden etkilenen rejimler, siyasal topluluklar ve hareketler kimi zaman çok benzer ve şaşırtıcı eylemlerde de bulunabiliyor.
Son dönemde popülist ve otoriteryen eğilimlere sahip liderlerden sıklıkla söz eder olduk. Bu liderler birçok bakımdan birbirlerine benziyor, söylem ve politikalarda ortaklaşıyorlar. Başkanlık sisteminin uygulandığı ABD ve Brezilya’da, Donald Trump ve Jair Bolsonaro’nun seçimleri kaybetmeleri ve ardından yaşananlar öylesine birbirine benziyor ki şaşırmamak elde değil. Bu iki liderin takipçileriyle kurdukları samimi duygudaşlık ile onları harekete geçirebilmeleri ve seçim sonucu gibi oy sayımıyla kanıtlanabilecek somut bir durumda dahi komplolarla takipçilerini gerçek durumun tersine inandırabilmeleri, sanırım yaşadığımız çağda siyaset olgusunu doğru okuyabilmek adına bizlere çok şey söylüyor.
Bu iki popülist lider; kurulu düzeni yıkma, halkın gerçek çıkarlarını ve güvenliğini sağlama imajını güçlü bir şekilde çizdiler. Sıklıkla ve istikrarlı bir şekilde kendi kitlelerini bir arada tutmak için yalana başvurdular. Hakikat-sonrası olarak adlandırdığımız dönemin iki tipik siyasetçisi olarak ön plana çıktılar. Aşı karşıtlığı gibi konularda örtüştüler ve komplocu bakışla her şeyi basite indirgeyerek açıklayıp kitlelerine sundular. Geniş kitleleri yönlendirmek konusunda mahirdiler. Ancak tüm bunlar iki lidere de seçimi tekrar kazanmak için yetmedi.
Seçimi kaybetmek ne Trump’ı ne de Bolsonaro’yu gerçekten kaybettiğine ve sandıktan kendisine rakiplerine göre daha az oy çıktığına inandırmaya yetti. Kendi gerçekliklerinde yaşayan bu iki lider, takipçilerini de seçimi kaybettikten sonra sonuçları kabullenmemeleri ve iktidar değişimine direnmeleri konusunda cesaretlendirdiler. İktidarları döneminde inşa ettikleri komplocu söylem ve başarı hikayesinin doğal bir uzantısı olarak seçimlerin de onların kutlu yürüyüşünü kesmek için kullanıldığını kolaylıkla öne sürüp kitlelerini buna inandırdılar.
Trump 2020 Kasım’ında, Bolsonaro ise 2022 Ekim’inde kaybettiği seçimleri hileli olarak nitelendirdi. Hiçbir kanıt olmamasına rağmen iki lider de rakiplerinin oyları çaldığını ve seçimi aslında kendilerinin kazandığını iddia ve ima etti. Seçimlerin sonuçlanmasından yılbaşındaki görev teslimine kadar geçen sürede Trump sonuçları kabul etmediğini ifade ederken Bolsonaro genelde sessiz kalarak taraftarlarının içten içe Lula hükümetine ve seçim sonuçlarına karşı biriken öfkelerini destekledi.
Trump’ın seçim sonuçlarını kabullenmeyişi, 6 Ocak 2021’de ABD Kongresi’nde yapılan ve seçim sonuçlarının onaylanacağı toplantı sırasında sayıları 4 bine ulaşan Trump taraftarı göstericinin ABD tarihinde örneği pek görülmemiş şekilde Kongre binasını basmasıyla sonuçlandı. Trump’ın ve destekçilerinin seçim makinelerinin çarpıklığına dair uydurduğu komplolar ve seçim sonuçlarıyla ilgili söylemeye devam ettiği yalanlar, geniş kitleleri etkilemiş ve ABD tarihine geçen bu şoke edici olayın yaşanmasına neden olmuştu.
Ve evet, tarih tekerrür etti. Yine bir popülist lider, yine kaybedilen bir seçim, yine kabul edilemeyen sonuçlar ve söylenen yalanlar… Jair Bolsonaro önce seçim sonuçlarını kabul etmek istemedi. Çevresindekiler tarafından görevi devretmeye ikna edildi ve görev teslim törenine katılmayarak Florida’ya kaçtı. Bolsonaro destekçileri ise seçimi Lula’nın kazanmasından bu yana yol kapatma eylemleri gibi yollara başvurup Brezilya ordusuna, darbe yaparak Lula’yı yönetimden devirme konusunda çağrıda bulunmayı sürdürdüler. Bolsonaro destekçileri demokrasi istiyordu, ama bunun yolu öncelikle ordunun Lula’ya darbe yaparak yönetimi Bolsonaro’ya geri vermesiydi! Son olarak ise Brezilya’nın başkenti Brasilia’da Bolsonaro yanlısı binlerce gösterici Kongre, Başkanlık Sarayı ve Temsilciler Meclisini bastılar ve ortalığı kırıp geçirdiler.
Bolsonaro seçimlerden önce “beni yalnızca Tanrı görevden alabilir” demişti. Seçim sonuçlandıktan sonra 44 saat sessizliğini koruyan Bolsonaro, 2 dakika süren bir açıklama ile Lula’nın adını ağzına almadan yetki devrinin başlaması talimatının verildiğini söyleyerek sonuçları üstü örtük de olsa kabullenmek durumunda kalmıştı. Bolsonaro, başına geleceklerden korkmuş olacak ki yeni hükümetin görevi devralmasından iki gün önce ABD’nin Florida eyaletine kaçtı. Ancak Brezilya güvenlik güçleri içinde, ciddi bir Bolsonarocu ekibin iş başında olduğu biliniyor. Nitekim çıkan olaylarda güvenliğin sağlanmasının gecikmesi biraz da bu duruma bağlanıyor. Göstericilerin Lula’nın geçmişte yolsuzluktan hapis yatmış olmasına yönelik tepkileri ve onun şahsına olan kinleri de not edilmeli. Hem bürokrasi içindeki Bolsonarocu memurlar hem de Lula’ya tepki duyan ciddi bir kesimin varlığı, Bolsonaro ülkeden kaçmış bile olsa Lula’nın işinin zor olacağını gösteriyor.
Sonuçta Lula hükümeti Kongre baskını için soruşturma başlattı, yüzlerce gösterici göz altına alındı. Zarar gören kamu binaları tamir edilmeye başlandı. Brezilya’da hayat normale döndü. Florida’da zincir bir burger evinde görüntülenen Bolsonaro, gösterilerle ilgili yatıştırıcı bir tweet attı (Trump da ABD Kongre Baskını sırasında bunu yapmak zorunda kalmıştı). Demokrasi ve onun en belirgin sembolü olan sandık, nihai sonuca karar vermiş oldu. ABD ve Brezilya’da yaşanan baskınlar ise bize demokrasinin ne kadar kırılgan ve popülizmin ne kadar tehlikeli olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. 8 Ocak 2023 günü Brasilia’da yaşananları, 6 Ocak 2021’de Washington’da yaşanan baskınla karşılaştırarak değerlendirmek istedim. Zira tarih bazı açılardan tekerrür etmiş oldu, ancak her zamanki gibi her toplumsal olayın kendi koşulları gereği farklı yönlerinin ortaya çıkmasıyla tekerrür etti.