CHP Gençlik ve Spor Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sevgi Kılıç
Türkiye, otoriter yönetim anlayışının demokratik değerleri yıktığı bir süreçten geçiyor. Popülist otoriter rejimin güç kazanmasıyla ülkemizde siyasal, ekonomik ve toplumsal yapının giderek daha fazla baskı altına alınmasının sonuçlarını da hep birlikte yaşıyoruz. Bu süreç, hukukun üstünlüğünün aşınması, ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların artması ve muhalefetin çeşitli yollarla sindirilmeye çalışılması gibi somut sonuçlar doğuruyor.
Cumhuriyet Halk Partisi Gençlik ve Spor Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak, daha da önemlisi bir genç olarak, bu iktidarın tüm topluma ve Cumhuriyet ateşi olan gençlere karşı düşman hukuku beslemesinin yıkıcılığını yakından deneyimliyorum. Bu yazı, ülkemizin yaşadığı karanlık günlerin gençler üzerindeki etkisinin değerlendirilmesini içermekte ve Hükümet Programımızın gençlik politikaları hazırlık sürecindeki çalışmaları anlatmaktadır.
Ülkemizde her alanda derinleşen sorunların temelinde otoriter AKP iktidarı var. Makro düzeyde denge ve denetleme mekanizmalarının aşınması; yargı bağımsızlığının ortadan kalkması; medyaya baskılar; sivil toplumun daraltılması ve tekelleştirilmesi; kutuplaşma ve toplumsal muhalefetin zayıflatılması bu rejimin geldiği noktayı özetliyor. Bizler Atamızın emaneti Cumhuriyet’in kazanımlarını ve özgürlüklerimizi korumaya çalışırken iktidar ise meşruiyetini korumak ve varlığını sürdürmek için devletin hemen her kurumunu çökertiyor, tüm gücünü kullanıyor. En belirgin yöntemlerinin ise kendilerine aykırı tüm muhalif yapıları ve figürleri terör ile iltisaklı göstermeye çalışmak, yandaş medya gücüyle de bu savları beslemek olduğunu görüyoruz.
Partimize ve muhalefet bloğuna dönük yargı tacizleri ise kontrolden çıkmış durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasında neyi veya kimi zikrediyorsa, saatler geçmeden siyasallaştırılmış yargının operasyona geçtiğini görüyoruz. “CHP’li belediyeleri silkeleyin” talimatıyla belediyelerimize yönelik finansal ve bürokratik baskılar daha da arttı. “Turpun büyüğü heybede” ifadesinin ardından TBB ve İBB Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu’na yönelik siyaseten engelleme girişimleri adeta ikiye katlandı. Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat’ın, Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer’in ve Beykoz Belediye Başkanımız Alaattin Köseler’in mesnetsiz iddialarla, kumpaslarla, siyasallaşmış bir medya ve yargı sistemiyle gerçekleştirilen itibarsızlaştırma, tutuklama ve kayyum süreçleri; CHP’nin yerel yönetimler başarısı üzerinden halkta bulduğu karşılığı yargı yoluyla bastırma girişiminin somut örneklerdir.
İstanbul İl Başkanımız Özgür Çelik’e, Gençlik Kolları Genel Başkanımız Sayın Cem Aydın’a ve İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanımız Erdem Kara’ya açılan soruşturmalar da bu sürecin bir parçasıdır. Partimizin Gençlik Kolları Genel Başkanı Aydın’ın fiili gözaltına alınması ve siyasi yasak talebiyle yargılanması muhalif duygulara sahip gençlere açık bir gözdağı olarak yorumlanmalıdır.
Temel özgürlük ve hakları gasp edilen gençliğin, ifade özgürlüğüne yönelik büyük bir talebi var. Mevcut iktidar politikaları ise korku ve sansürü, politikalarının merkezine almış durumda. Anayasaya aykırı şekilde hukuksuzca uygulanan suç isnatlarıyla çok sayıda genç hakkında soruşturmalar açıldığı, gözaltılar yapıldığını biliyoruz. Filistin’de yaşanan katliam için, kadın cinayetlerine tepki göstermek için barışçıl gösteriler yapan, üniversitelerindeki özelleştirmeleri protesto eden, sosyal medyada sadece görüşünü yazan, KYK yurtlarında sağlıksız yaşam koşullarına tepki veren gençler hukuksuzca gözaltına alınıyor, yargılanıyor, eğitim haklarından uzaklaştırılıyorlar. AKP Gençlik Kolları Olağan Kongresi’nde olduğu gibi muhalif gençler Cumhurbaşkanı tarafından “vandallar” denilerek hedef gösteriliyor.
Gençliğin tüm bu sorun ve taleplerini çözümlüyor, üzerinde çalışıyoruz. Bunun için teorik metinlerden ziyade bizzat gençleri dinlediğimiz, birlikte çözüm önerilerini oluşturduğumuz, hükümet ve parti programının gençlik politikalarını gençlerle birlikte hazırladığımız “Söz Bizde” sürecini başlattık. Odak grup görüşmeleri en önemli çalışmalarımızdan biri. Gençlik Kollarımızla birlikte yaptığımız bu görüşmelerde gençlerin hemen tüm sorunlarını ele aldığımız ve bizzat kendilerini dinlediğimiz bir çalışma yürütüyoruz.
Bu çalışma Adana’da tarım sektöründe çalışan gençler, Trabzon’da balıkçı gençler, Mersin’de genç sağlık çalışanları, İzmir’de kurye gençler, Kocaali’de teknoloji sektöründeki gençler, İstanbul’da üniversiteye hazırlanan gençler, ev gençleri, atanamayan öğretmen, KPSS ve mülakat mağdurları yeni üniversite mezunu gençler, üniversite öğrencisi gençler gibi 50’ye yakın temayla sürdürülecek.
Söz Bizde toplantılarının ilkinde, ülkemizin en büyük beka meselesi olan beyin göçünü konuştuk. İlk konu olarak bunu seçmemizin asıl nedeni ise gençlerin kendi ülkelerine karşı aidiyet hissinde azalma, umutsuzluk ve belirsizlik düşüncesi… Yurtdışına gitmenin de ötesinde, kendi topraklarında yer edinememişlik hissi. Bu değersizlik hissi önce genç bireyi ve dolayısıyla ülkemizi ve geleceği atıl bırakan bir his. Bir şekilde ülkeden gitmiş gençler ise bu hissi, “Başka ülkede de ‘öteki’ hissediyorum, çünkü oralı değilim. Gittiğim yere de buraya da ait hissedemiyorum.” şeklinde anlatıyor.
Yurt dışına göçen gençlere neden sorusunu sorduğumuzda ise öncelikle üniversitelerde ifade özgürlüğü ve akademik bağımsızlık konusunda ciddi baskılar hissettiklerini, “Üniversitelerde korku iklimi içinde özgürce düşünüp konuşamıyorum/Kampüslerde sürekli izlenildiğimi hissediyorum” gibi cümlelerleaçıkça ifade ediyorlar. Gelecek endişesi, ekonomik kriz, emeklerinin torpil düzeninde heba olacağı düşüncesi, eğitim sistemindeki kalitesizlik ve değersizlik, Türkiye’nin nitelikli insan gücünde derin kanamalara sebep oluyor. “AKP seçmeni ailem bile ‘git ve kendini kurtar’ diyor. Ben ne yapayım?” diyen, “Ürettiğim şeyin ülkemde kıymet görmeyeceğini, desteklenmeyeceğini düşünüyorum.” diyen sayısız genç, kendilerinin ve ülkelerinin ikbaline yönelik derin bir kaygıyı paylaşıyorlar.
Tüm bunlara rağmen gençlerin değişim umudu ile burada kaldığını ya da geri dönmek istediklerini de duyduk. Bunun en önemli göstergesi de en büyük seçmen kitlesinin gençlerden oluştuğu bir düzlemde Cumhuriyet Halk Partimizin birinci parti olması. Burada iki önemli hat görüyoruz. İlki, partimizin genç temsiliyetinin Tüzük Kurultayı’mızda kurumsallaşmış olması. Karar verici kurullarımızda, yerel yönetimlerimizde çok sayıda genç yöneticimizin olması. Partimizde daha yüzlerce gencin farklı kademelerde yönetici pozisyonunda olduğunu da unutmayalım. Bunun sahada ve doğal iletişim kanallarında yeri çok büyük. İşte tam da burada Söz Bizde demenin anlamı derinleşiyor. Çünkü söz bizde, gençlikte. İkinci hat ise biz gençlerin politikamızı gençlerle birlikte yazıyor olması. Araştırmalarda gençlerin siyasal katılım biçimlerinde -dünya genelinde- değişiklik olduğu görülüyor. Gençler kendilerine hitap eden ve ünsiyet kurabilecekleri genç siyasetçilere, sorunlarına doğrudan çözüm üretmeye yönelik politikalar geliştiren siyasal zeminlere daha fazla itibar gösteriyor.
Birçok araştırmada da görüldüğü gibi, artan genç işsizlik ve yoksulluk oranları, ekonomik krizin derinleşmesi, gelir adaletsizliğinin artması gibi gençlerin hayatî sorunlarının iktidar nezdinde hiçbir önem arz etmediğini bilmeleri de bir etmen. Buna karşılık Cumhuriyet Halk Partimizin sosyal devlet anlayışı, özgürlüğün ve demokrasinin savunucusu rolüne sahip olması, ekonomik adalet politikası ve belediyelerde gençlere yönelik istihdam politikaları, gençler tarafından daha umut verici ve somut görülüyor.
Belirttiğim gibi, Hükümet ve Parti Programımızın gençlik politikaları bağlamında yaptığımız çalışmaları zamanla sizlere aktaracağım. Görülen o ki gençliğin sesini kısmaya yönelik baskılar, genç kesimler üzerinde beklenen sinme etkisine değil, daha güçlü bir direnç gösterme etkisine sahip. Özgürlük, adalet ve demokrasi için konuşan Cumhuriyet ateşi gençlerin sesi, bu direnç refleksiyle umudu büyütecek; topraklarımızı adalet ve demokrasiyle buluşturacaktır. Çünkü bizler, Atatürk’ün “Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyet’i biz kurduk, O’nu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz.” cümlesinin yol göstericiliğinde buluşuyoruz.
Çünkü, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz.”