[voiserPlayer]
En son ne zaman TV açıp izlediğimi hatırlamıyorum inanın. İlgimi çeken bir haber veya araştırma programı olsa dahi internetten yayını açıp, kısa bir süre göz atıp kapatıyorum. Bunun sebebi de Türkiye’de kanalların içler acısı yayın ilkeleri ve politik konjonktür yüzünden dönüştükleri şey benim tahammül sınırlarımı zorlayan cinsten olması. Yerli diziler dünya üzerinde bir ülkeden diğerine sürekli satılıp dursa da oyuncu kadroları, konuları yönetmenleri vs. bir türlü ilgimi çekmiyor açıkçası. Bu yüzden baya uzun süreden beridir online streaming hizmetlerinden birisi olan Netflix’in sadık bir izleyicisi olarak tanımlayabilirim kendimi. İçinde ilgimi çeken çoğu şeyi izlemiş olabilirim, bu gidişle daha da izlerim galiba. Bir süredir düşündüğüm bir aralar bakıp kayıt yapmayı sürekli ertelediğim bir platformdu Prime Video. Geçtiğimiz hafta itibariyle üyeliğimi başlattım ve ilk olarak çok sevdiğim ama bir türlü bitiremediğim Parks and Recreation bölümlerini biraz kolayladıktan sonra bu yayıncıya özel yayınlanan dizilere bakayım dedim. Aslında ilk hedefim bu sıralar baya bir sükse yapan Boys isimli diziydi ama programlara bakarken başrollerinde Kate Beckinsale’in oynadığı bir dizi dikkatimi çekti. Hakkında yorum yapan arkadaş da yoktu o yüzden Boys’u sonradan izlemek üzere erteleyip bu diziye daldım.
Aslında Lost çakması dedim diye biraz düşündüm gerçekten fazla mı abarttım diye ama hayır. En azından olayların başlamasına sebep olan “uçak kazası” ilk 2-3 bölümde hikayenin merkezini oluştururken sonra konu biraz daha açılmaya başlıyor. Açıkçası bu açılma sonrasında Lost ile benzerliklerini bir kenara bırakıp kendi hikayesini kurmaya başlıyor. Ama pek beceremiyor gibi. Çeşitli umursamaz prodüksiyon tercihleri, senaryo ve kurgu üzerine hiç kafa patlatılmamış olması kalitesini de mesajını da sorgulanabilir olarak açıkta bırakıyor.
İlk bölümlerde Georgia’nın kayıp kocasıyla ilgili arayışını tetikleyen unsurların sunulması bir nebze merak uyandırıcı ve ilgi çekici görünse de sonra yan karakterlerin ve onların hikayesinin dahil edilmesiyle işler içinden çıkılmaz bir hal alıyor. İlk bölümden beri geçmiş ile bugün arasında gidip gelen anlatımlar az sayıda bölüm olmasının verdiği dezavantaj yüzünden yeterince işlenemiyor ve boş yere anlatıldığı ile kalıyor her şey. Aslında çok fazla sivrilen ve dikkat çeken karakter olmasa da bir şekilde tüm o yan roller ve olay örgüsü içindeki yerinin anlatılma çabası bir faciayla sonuçlanıyor neredeyse.
The I-Land’in cinsellik (vaadi) ve distopya sosuyla bizlere satmaya çalıştığı o ıssızlığın ortasında bir şeyleri arama yolculuğuna bu defa politik olarak sefaletin pençesinden kendisini kurtaramayan Afrika arka plandayken tanık oluyoruz. The I-Land’in elle tutulabilir düzgün bir yanı olmamasına rağmen The Widow belli başlı alanlarda ibreyi vasatın üzerine çıkartabiliyor gibi.
En azından oyunculuklar iyi. Kendilerine yazılan baştan savma senaryo ve diyaloglara rağmen oyuncular genellikle başarılı (Kate Beckinsale çok parlayamamış olsa da en azından berbat etmemiş işleri). Ama ne yaparlarsa yapsınlar diziyi kurtarabilmeleri pek mümkün olamazmış açıkçası. Görüntüler ve çekim kalitesi bir dizi formatına göre hayli iyi. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde geçen sahneler çoğunlukla Güney Afrika’da çekilmiş ve sırıtmıyor. Görsel açıdan tatmin edici ve belki de The Widow’u izlenebilir kılan tek unsur bu.
Ama konuya gelirsek… Aslında gelmesek mi diyorum ama mecbur bahsedeceğiz, duyarlı olunabilmesi anlaşılan bir hususu bu kadar zayıf bir şekilde işleyebilmeleri ve kurgulayabilmeleri gerçekten çok yazık olmuş. Fakir Afrika ve halklarının üzerlerindeki o canavarları anlatma amacıyla yola çıkan dizi değil bölümler arası, tek bir bölümde 10 dk. sonrasına dahi devamlılık veya tutarlılık veremiyor açıkçası. Saçma diyalog ve sahneler, ahlaki sorgulama maksadıyla önünüze konulan ama mantıksız karakter gel gitleriyle çöpe giden gelişmeler… Bunların hepsi an be an dizinin kalitesinden ve izlenebilirliğinden götürüyor. DKR ormanlarında kayıp bir kocayı ararken daha büyük bir şeyle uğraşan bir dulun varlığına inanması güçleşiyor.
Son söz: Dizi final bölümü itibariyle yeni sezonu gelmeyecekmiş gibi görünüyor. Yapımcı ve yayıncılar da devam sezonu olacağı yönünde bir açıklama yapmadılar. Yani eğer öyle olabilseymiş aslında sonlara doğru kurgusal açıdan ipleri ellerinden kaçırmış olsalar dahi belki daha iyi bir 2. sezon vaat edebilecek bir kadroya sahip derdim ama şu haliyle 8 bölümlük her biri 45 dakikalık bir karnavalı izlemeyi size tavsiye edemem. Kesinlikle zamanınızı daha iyi değerlendirebileceğiniz şeyler vardır.