Yazar: Nicola Beer,
Avrupa Yatırım Bankası Başkan Yardımcısı
Çeviri: Mert Söyler
ABD Başkanı Donald Trump ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ticaret savaşında bir yıllık ara vermeyi kabul ettiğinde, Çin’in nadir toprak elementleri ve diğer kritik mineraller üzerindeki sıkı ihracat kısıtlamalarını geçici olarak gevşetmesi Avrupa’da pek çok şirket merkezinde sessiz bir rahatlama yarattı. Yine de temel gerçek değişmedi: Çin, (nadir toprak elementlerini) çıkarma ve işleme konusunda rakipsiz kapasitesi sayesinde küresel arzın kontrolünü elinde tutuyor ve Avrupa bu yüzden tehlikeli derecede Çin’e bağımlı durumda.
Avrupa; elektrikli araçlar, rüzgâr türbinleri ve savunma sistemlerinde kullanılan nadir toprak mıknatıslarının neredeyse hepsini, batarya üretiminin temel malzemeleri olan lityum, kobalt ve grafitin ise büyük bölümünü dışarıdan almak zorunda. Bu maddelerin arıtımı, çoğunlukla Avrupa dışında yapıldığı için Çin’in ihracat kısıtlamalarındaki geçici yumuşama Avrupa’ya yalnızca biraz zaman kazandırıyor.

Bu kırılganlık yakın zamanda da ortadan kalkmayacak. Bu yüzden asıl mesele, elimizdeki bu kısa nefes alma süresini yaklaşabilecek zorluklara hazırlanmak için kullanıp kullanamayacağımız. Avrupa’nın ekonomik geleceğini düşünürken önemli olan dayanıklılıktır, yani kritik sektörleri sarsabilecek şokları karşılayabilme gücü. Tedariki çeşitlendirme çabaları hızlanmazsa, yerli kapasite güçlenmezse ve risk yönetimi kurumsallaşmazsa, bir sonraki arz krizi Avrupa’yı yine aynı sertlikte, belki de daha ağır şekilde vuracak.
Avrupa Birliği, Kritik Hammaddeler Yasası’yla bu malzemelerin tüketiminde %10 yerli çıkarma, %40 yerli işleme ve %25 geri dönüşüm hedefleri koydu. Avrupa Yatırım Bankası (EIB) olarak, keşiften madenciliğe, arıtmadan geri dönüşüme ve yenilikçi teknolojilere uzanan kritik hammadde zincirini güçlendiren projelere desteği artırıyoruz. Avrupa’da ve dışında bu malzemelerin sanayiye uzun vadeli ve güvenilir şekilde ulaşması için yılda yaklaşık 2 milyar avro ayırıyoruz.
Banka olarak krediler, yüksek riskli projelere özkaynak benzeri finansman ve proje sahiplerine teknik danışmanlık sağlıyoruz. Almanya’daki bakır geri dönüşüm tesisi, Finlandiya’daki lityum üretim projesi ve Fransa’daki batarya gigafactory’sine verdiğimiz destek, kamu ve özel sektör birlikte hareket ettiğinde nelerin mümkün olduğunu açıkça gösteriyor.
Avrupa iddialı hedefler belirleyip ortak yatırımlara ağırlık verirken, Amerika Birleşik Devletleri daha doğrudan bir yol seçmiş durumda. ABD Savunma Bakanlığı, ülkenin tek nadir toprak madeni olan MP Materials’ın önemli oranda hissesini satın aldı. Kamu fonları ve uzun vadeli alım garantileriyle desteklenen bu adım, yerli tedarik zincirlerini güvenceye almak ve Çin’e olan bağımlılığı azaltmak için atıldı.
ABD’nin öncelikleri ulusal güvenlik ve sanayi dayanıklılığı. Bu ortamda Apple gibi büyük şirketler de ihtiyaç duydukları malzemeleri mümkün olduğunca ülke içinden tedarik etmeye yöneliyor. Üstelik ABD’nin stratejisi yalnızca iç piyasaya odaklanmıyor. Hükümet Kanada’daki madencilik şirketlerinden hisse almak gibi hamlelerle nadir toprak elementleri ve diğer kritik maddelere küresel erişimini de sağlamlaştırmaya çalışıyor.
Avrupa Birliği’nin bu gelişmeler karşısında kenarda durması mümkün değil. Fakat sübvansiyon yarışına girmek ya da devletin doğrudan şirketlere ortak olması, piyasaları bozma ve Avrupa’nın savunduğu kurallara dayalı ticaret sistemini zayıflatma riski taşıyor. Bu nedenle Avrupa’nın odağı, stratejik ittifaklar ve sağlam ortaklıklar kurmak olmalı. Dayanıklılık tek başına inşa edilemez!
AB uzun süredir, sorumlu kaynak yönetimine ve adil rekabete önem veren ülkelerle işbirliği yaparak tek bir tedarikçiye bağımlılığı azaltmaya ve küresel tedarik zincirlerindeki konumunu güçlendirmeye çalışıyor. Kanada, Şili ve Ukrayna’nın da aralarında bulunduğu 14 ülkeyle kurulan stratejik ortaklıklar, kritik hammaddeler konusunda işbirliğini ve sürdürülebilir büyümeyi desteklemeyi hedefliyor.
Bu geniş AB çabasını tamamlayan adımlar ise Avrupa Yatırım Bankası’ndan geliyor. Madencilik alanında güçlü bir ülke olan Avustralya burada öne çıkan partnerlerden biri. Yakın zamanda yaptığım ziyaretten sonra imzaladığımız bildiri, kritik hammaddeler konusunda işbirliğini derinleştirme isteğimizi ortaya koyuyor ve sürdürülebilir büyümeyi destekleyecek ortak girişimlerin kapısını açıyor.
Avrupa’nın ortaklıklar kurarken en güçlü olduğu iki alan güvenilirlik ve öngörülebilirlik. Bu özellikler, mevcut ittifaklarımızı ayakta tutmakla kalmıyor; aynı zamanda şeffaflığa ve adil rekabete önem veren benzer ülkelerle kurulacak daha geniş bir işbirliği ağının da sağlam zeminini oluşturuyor. Birlikte hareket ettiğimiz sürece, piyasa manipülasyonlarını dengeleyebilir ve tedarik akışını istikrarlı tutabiliriz.
Yine de bu süreçte bazı emniyet tamponlarına ihtiyacımız var. Avrupa Komisyonu’nun ReSourceEU girişiminde önerdiği stratejik stoklama ve ortak alım mekanizmaları mucize çözümler değil ama etkili araçlar. Stratejik rezervler tüm riskleri ortadan kaldırmasa bile ani tedarik şoklarının darbesini yumuşatabilir. Ortak bir AB alım platformu ise pazarlık gücünü artırır, piyasa dalgalanmalarını azaltır. Güçleri birleştirmek pazarda gerçek bir etki yaratır. Bu iki fikirin sadece konuşmada kalmaması, hayata geçirilmesi gerekiyor.
Döngüsel ekonomi dayanıklılığa bir katman daha ekliyor. Bugün, kullanım ömrünü tamamlamış bataryalarda kullanılan malzemelerin yüzde 95’ine kadarını geri dönüştürebilen teknolojilere sahibiz. Fakat bunların yaygınlaşması için daha fazla yatırım ve daha net regülasyonlara ihtiyaç var. Aynı şekilde nadir toprak mıknatıslarına ve kobalt bazlı maddelere alternatif geliştiren araştırmalar da artık marjinal fikirler olarak kalmamalı, merkezde yer almalı.
Avrupa’nın hızlı hareket etmesi gerekiyor. Bu da yalnızca AB kurumlarının değil, üye devletlerin ve sanayinin de net taahhütlerle sürece dahil olması anlamına geliyor; özellikle uzun vadeli alım anlaşmaları ve değer zincirinin tüm aşamalarına yapılacak yatırımlar yoluyla. Avrupa Yatırım Bankası, bu çabayı üstlenen herkes için güçlü bir ortak olmaya devam edecek.
Eğer Avrupa gerçekten rekabet gücünü artırmak ve stratejik bağımlılıklarını azaltmak istiyorsa, tüm ilgili kamu ve özel sektör aktörlerini harekete geçirmeli. Ancak birlikte hareket ederek piyasa gücümüzü büyütebilir ve dayanıklılığımızı artırabiliriz. Evet, bu ciddi bir yatırım gerektiriyor; ama bir sonraki şoka hazırlıksız yakalanmanın maliyeti bunun çok daha üzerinde olur.
Yazının orijinaline bu linkten ulaşabilirsiniz.

