Türk Tasavvuf tarihinde -bir anlamda da mitolojisinde- Aziz Mahmud Hüdayi önemli bir yer tutar. Özellikle de şeyhi Üftade’nin müridi olmak için geçtiği sınav meşhurdur. Mahmud Hüdayi, o dönem Bursa kadısı olarak görev yapmaktadır. Osmanlı tarihinde en az İstanbul kadar önemli şehirler ve vazifeler vardır. “Bursa Kadısı” olmak da böyledir.
Aziz Mahmud Hüdayi, Üftade’nin müridi olmaya gittiğinde kabul göreceğinden emindir. Ne de olsa dönemin en üst düzey görevlisi ve İslami ilimler konusunda zirve insanlardan birisidir. Üstüne Üftade’nin dergahına giderken yolda atının ayakları kayalara saplanır, yürüyerek yolu tamamlar.
“Bursa Kadısı” olmanın özgüveni, sırmalı kaftanı ve sarığı ile dergâhtan içeri girer. Fakat Üftade: “Yazıklar olsun ey Kadı Efendi! Herhalde yanlış yere geldiniz. Burası yokluk kapısıdır ve biz bu kapının kuluyuz. Halbuki sen varlık sahibisin. Bu halde ikimizin bir araya gelmesi mümkün mü? Senin ilmin, maaşın, mülkün, şanın ve mamur bir dünyan var. Bizim gibi kulların Allah-ü Teala’dan başka kimsesi yoktur. Atın bile gelmek istemeyip ayakları kayalara saplanmadı mı?” diyerek kendisini tersler. Mahmud Hüdayi özür diler ve Üftade her ne isterse yapmaya hazırdır. Üftade bunun üzerine: “Ey Bursa kadısı! Kadılığı bırakacak, bu sırmalı kaftanınla Bursa sokaklarında ciğer satacaksın! Her gün de dergâha üç ciğer getireceksin!” diyerek Mahmud Hüdayi’nin önüne zor bir sınavı koyar. Herkesin vereceği kararı korku ile beklediği ulu Bursa kadısı Mahmud Hüdayi Bursa sokaklarında “ciğerci” diye bağırarak ciğer satmaya başlar. (Konu ile ilgili 1993 yapımı, Bulut Aras ve Eşref Kolçak’ın başrollerini paylaştığı Gönül Yolu: Aziz Mahmud Hüdayi – Hüdayi Yolu filmini tavsiye ederim.)

Kemal Kılıçdaroğlu’nun 31 Mart Cuma günü katıldığı bir iftarda, seccadenin üzerinde ayakkabısı ile durarak çektirdiği fotoğraf büyük bir infial yarattı. İktidar yanlısı şahısların olağanüstü nefreti; Kemal Beyi savunanların veya oy vermeyi düşünenlerin de çaresizlik, telaş ve “seçim öncesi bu da olur mu ya!” kızgınlığı Twitter aleminde bu yazıyı oluşturduğum an itibarı ile de devam etmekte. Kemal Bey’in tarafında olan ve mümkün olan en anlayışlı olanların bile “dikkat edilmeliydi” şeklindeki cevaplarını gördük. Aslında bütün bu olanlar bize çok başka bir gerçeği gösterdi: “Erdoğan Korkusu.” Erdoğan’ın seçimlerde bunu malzeme olarak kullanacağı, “muhafazakâr” seçmenin üzerine basılan seccade sebebi ile kahrolarak Kılıçdaroğlu’na oy vermekten vazgeçeceği söylemleri ile görünür olan Erdoğan Korkusu. Aslında hemen hemen herkesin hayatında en az bir kere istemeden -ya da isteyerek- ayakkabısı ile üzerine bastığı seccade sebebi ile ortaya çıkan Erdoğan korkusunun yarattığı atmosfer ile Kılıçdaroğlu özür dilemek durumunda kaldı.

“Özür dilemek durumunda kaldı” diyorum. Çünkü hayatımızda hepimiz en az bir kez ayakkabı ile cami halısına basmış, seccadeye basmış, böcek ezmiş, üzerinde dua olan bir kâğıda basmışızdır. Peki, hayatın olağan akışı içerisinde hemen hemen herkesin başına gelmiş olan bu hareketin, hareketin kendisinden daha fazla tepkiye neden olma sebebi ne? Tekrar ediyorum: Erdoğan korkusu.
Kemal Kılıçdaroğlu’na saldıran ünlü iktidar yanlısı fenomenlere bakıyorum; bir tanesi on binlerce insanın ölümüne doğrudan ve dolaylı sebep olmuş “kaçak yapı affını” savunan reklamdan milyon liralar götürmüş, bir tanesi bütün hayatını ve kişiliğini aklını ve vicdanını Erdoğan’ın ayakları altına paspas niyetine sermek üzerine oluşturmuş, bir diğeri kendi partisinin kıdemlisi tarafından “FETÖ’ye parsel parsel Ankara’yı sattın” diye suçlanmış, bir başkası “Her Cuma bir ayet sallarım, bu bakara iyi makara” diyen adamı savunmuş, bir başkası “altı yaşındaki çocukla evlenilebilir” şeklinde fetva veren hocayı savunmuş… Bu listeyi yazmaya devam etsem beraberinde Ramazan ayını da bitirebiliriz. Peki bu şahısların övünç kaynağı olan bu utanmazlığının gücü nereden geliyor? Bu kişilerin utanmazlığının gücü, karşı tarafın çoğunluğunun Kemal Bey adına “utanmasından” kaynaklanıyor. Bütün bunlar da aslında yine “Erdoğan Korkusu” kaynaklı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun istemsizce -belki de “Alevi ve CHP Genel Başkanı” olmasa hatırlanmayacak- seccadeye ayakkabı ile basmasından dolayı utanan, durumu toparlamaya çalışan arkadaşların utanma veya mahcubiyeti neden karşı tarafın utanmazlığı kadar güçlü? “Erdoğan Korkusu.”
“Muhakkak ki namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar” (Ankebut Suresi) ayetine adeta karşı çıkarcasına iki namaz arasında her türlü kötülüğü yapanların, bu rahatlık seviyesinde Kemal Kılıçdaroğlu’nu seccade üzerinden lanetlemesi karşısında Kemal Kılıçdaroğlu’nu savunacakları yerde, içlerinden “seçim öncesi oldu mu şimdi” diye geçirmenin nedeni nedir? “Erdoğan Korkusu.”
Seccade kutsiyeti, Erdoğan korkusu ve “14 Mayıs” endişesi adeta Aziz Mahmut Hüdayi’nin kadı kimliğine, sırmalı kaftan ve sarığına dönüşmüş durumda. Vazgeçmek ya da bırakmak çok zor. Bir şekilde bizim için inanılmaz önemli olmuş. Bunlarla kendimizi güçlü ve haklı hissediyoruz.
Aslında Kemal Bey’in ayakkabı ile seccadeye basması Türkiye için büyük bir fırsattı. Hepimiz için önümüze konmuş tasavvufi bir sınavdı. Sadece siyasileri de değil, kişileri yargılama ve değerlendirme kriterlerimizi yeniden gözden geçirebilirdik. Asıl olan hatanın kendisi mi, yoksa hatayı yapan kişinin kim olduğu ve bunun nasıl kullanılacağı mıydı? Ya da asıl olan seccadenin kutsiyeti mi, yoksa seccade ile günde beş kez buluşuyor olmanın, buluşmama haline göre bizi ne kadar daha iyi ve doğru yaptığı mıydı?
Kadı kimliği, sırmalı kaftan ve sarığın da üstünde bir karaktere sahip olmak… Bunları taşıyorken “ciğerci” diye bağırarak ciğer satabilmek… Kutsiyet takıntısının (saygı değil, takıntı), “Ne der?” korkusunun ve iktidar endişesinin de üzerinde bir yerde durmak, sahipleneni az diye hakikate sahip çıkmaktan vazgeçmemek…
Bunları yapabilmek için de ciğer satabilmeyi göze almak gerekiyor. Rezil, mahcup veya haksız olma pahasına “siz sembol ve kimliklerin menfaatine tarafsınız, biz değerlerin menfaatine” diyebilmek…
Kemal Kılıçdaroğlu adına mahcup olacak kadar “kadı” olmaktansa, karşı tarafın utanmazlığına karşı “ciğerci” olacak kadar özgüvenli olmayı tercih edelim.
Hayırlı ramazanlar.
Fotoğraf: Monstera