Öncelikle başlıkta LGBT+ çatı kavramını kullanmak yerine doğrudan eşcinsel ifadesine yer verilişin kasıtlı olduğunu belirterek başlayayım. Bu yazı sadece biyolojik cinsiyeti erkek olan bir homoseksüelin kişisel deneyimlerinden ve gözlemlerinden bahsedecek olup, ifade edilen görüşler sadece yazarı temsil edecektir.
Liberal dünyanın içinde kendi olma cesaretini bulmuş biri olarak, liberallerin cinsiyet temalarına olan yaklaşımlarını hep sorunlu buldum. Nihayet kendimce görev edindim ve LGBT+ biri olmaya, ilk bakışta fark edilmesi çok zor olan kimi toplumsal cinsiyet rollerine, erkekliğin-kadınlığın sınırlarına ve hatta liberalizmin cinsiyetsiz olduğu iddia edilen kamusal alandaki bireyine ilişkin sık sık açıklamalar yapmakta ve artık bunları yayınlara dönüştürmekteyim.[1] Bu açıklamalara bir örnek de “Neden eşcinseller hep sex düşünüyor, benim bir eşcinsel arkadaşım var o da sürekli Hornet’ten partner bulma peşinde, aşka inanmıyor musunuz, neden bu kadar çok aktif bir sex hayatınız var?” sorularına verdiğim cevaptır. 14 Şubat’a özel olarak da bu cevabı burada detaylandırma niyetindeyim.
Liberallerin bireyi toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasi koşullarından kopararak açıklama yapma alışkanlıkları cinsiyet meselesinde zirve noktasına ulaşır. %98’i eşcinselliği lanetleyen bir dinin mensubu olan, muhafazakâr, ataerkil ve on kişiden altısının komşusunun bile eşcinsel olmasından rahatsız olacağını belirttiği, açık kimlikli eşcinsellerin kamu sektöründen neredeyse tamamen dışlandığı, özel sektörde ise belirli alanlara sıkıştığı, nefret cinayetlerinin hız kesmeden sürdüğü bir toplumda olduğumuz gerçeğini görürler ama anlamlandıramazlar.[2]
Peki bu sosyo-ekonomik gerçeklik bize ne anlatır? Bizim toplumumuzda doğan ortalama bir ailenin eşcinsel olan (olduğunu fark edecek olan) bir erkek çocuğunu bekleyen yolculuğun kısa özeti şöyle: Maskülenliğin simgesi haline gelen renklerin hakim olduğu önce anne seçimi sonra kültür seçimi kıyafetler; çocukluktan itibaren evde, okulda, sokakta, camide öğretilen geleneksel erkeklik-kadınlık öğretisi ve şeytana uyanların ‘tercihi’ ilişki türleri; televizyonda, gazetelerde çizilen erkeklik, kadınlık ve özellikle meşhur ‘dizi eşcinseli profilleri’, erkeklere yakışan meslek türleri algısı, güç ve iktidar kavramları ile erkeklik arasında kurulan karşılıklı doğrudan ilişki, kahraman ve savaşçı erkeğin başrollerinde olduğu masallar, hikayeler, romanlar ve nihayet hayatının kadınını bulup, dünya aleme duyurarak evlenip, boy boy çocuk yapıp mutlu mesut yaşayan aile tabloları.
Öğretileri burada tartışmaya niyetim yok, benim anlaşılmasını arzuladığım husus şu: Eşcinseller de anaerkil dönem ardından başlayan ve erkekliğin sadece erkeklerce değil kadınlarca da kutsanmasını sağlayan tarihsel ‘zaferin’ çocuklarıdır. Doğumdan itibaren maruz kalınan tüm bu manipülatif bilgi akışı ve öğretiler bireyin karakterinin temelini atar ve sınırları belirler. Daha sonra tüm öğrenim süreçlerinin altında hetero-normatif bir temel olduğu kimsenin aklına bile gelmez. Üstelik bu karakter inşa süreci öyle doğal işler ki, farklı insanların farklı biyolojik ve ruhsal ihtiyaçları kendileri için öznel çözüm önerileri beklerken, tüm bu talepleri marjinalleştirir ve sistemden uzaklaştırır. Bir örnekle, çocuk yaşta geleneksel erkek profiline uymayan, kendiliğinden farklı zevklere, renklere ilgi, kimi zaman tavırlar sergileme ihtiyacı gösteren bir bünyeye zorla standardı dayar. Tüm erkekleri geleneksel erkeklik kümesinin elemanları haline getirmeye çalışır.
Bu açıklamaları ortalama bir eşcinselin hayatından örnekler vererek somutlaştırayım. Farklı olduğunu, ‘normal’ olmadığını bilme haliyle başlayan şüphecilik; kişinin eşcinsel olmasını anlamasıyla beraber yerini kocaman bir korku ve inkara bırakır. Bu iki dönemin ortak özelliği ise kişinin karakter inşa süreci duraklar. Sık sık kişilik krizleri ile kronik bir depresyon yaşar. İnkâr ardından, hetero-normatif toplumlarda az sayıda eşcinsele nasip olan sonraki adım ise yüzleşme ve kendinle kucaklaşma aşamasıdır. Ardından ruhsal ve zihinsel bir hazırlık dönemi ile birlikte ‘out olma’ yani eşcinselliğini başkalarına açıklayabilme ya da açıkça kendin olabilme hali gelmektedir. (Başka bir aşama varsa yazar henüz oranın bilgisine sahip değil, ancak umarım yoktur.)
Türkiye’de ise derneklerde, medya, moda, eğlence vs. sektöründe açıkça gördüğümüz ya da göremediğimiz, popülerlikten uzak ortalama profilleri hesaba katsak da eşcinsellerin en az %50’si hayatları boyunca şüphecilik ve korku/inkâr aşamalarından öteye geçemezken, %40’ı yüzleşme dönemine ancak gelebilmekte, sadece %10’luk bir kesim out olma haline ulaşabilmektedir (kaynağım yok, tamamen şahsi gözlemim). Bu, şu demektir: Bu camianın %50’si hayatları boyunca travma yaşamaktadırlar. Kendinden, ‘erkekliğinden’ şüphe duyarak, dinen sapkın olduğunu bilerek, hislerinin yanlış olduğunu düşünerek kendi de dahil olmak üzere herkesten gizlenerek yaşanılacak bir ömür demektir bu. Girilen üç beş aylık depresyonlarda ya da kendini iyi hissetmeme halinde gidilen psikiyatristlerin, kullanılan onca antidepresanların, üç beş gün uzaklaşma ihtiyaçlarının, kutu kutu nutellaların, kendine zaman ayırmaların hiç ama hiç işe yaramadığı bir ruh halini zihinlerinizde canlandırmanızı isterim. İş yerinde mobbing vardır, zor olur ama ayrılır gidersiniz. Sevgiliniz terk eder, canınız yanar ama unutursunuz. Sevdiklerinizden kaybettikleriniz olur, yas tutar, yaşamaya devam edersiniz. Peki, şimdi sevdiklerinizin yüzünüze gülümseyerek baktığı, iş yerinizde takdir edilen bir çalışan olduğunuz, annenizin size “evlen artık mürüvvetini görelim” diye sevgi dolu sitemler ettiği ve her şeyin yolunda göründüğü bir hayat hayal edin. Sonra da bu güzel hayatta aslında kimsenin sizi duyamadığını, anlayamadığını, dahası istemediğiniz bir yola doğru ‘seve seve’ zorlandığınızda düşeceğiniz arafı zihinlerinizde canlandırmanız beklenmektedir.[3]
%40’lık kesimin durumu ile devam edelim: Kendini kabullenme ve kimi durumda yakınlarına karşı out olabilme evresine gelmiş şanslı insanlar. Psikolojileri görece diğerlerine göre daha rahat olmakla beraber, potansiyellerine ket vurmak zorundadırlar. Çünkü kendilerinin en başarılı ve en güçlü hallerine geldiklerinde etraflarına çizilen, kendi durumlarında görece genişlemiş olsa da toplumun heteronormatif duvarlarına, ataerkillik alışkanlıkların sınırlarına çarpacağını bilirler. Bir siyasi partinin ilçe örgütüne, asıl üyelerin istifasıyla, giren bir trans kadının haberinin her yerde ‘şok şok!’ haberleri ile verilmesi buna bir örnektir. Ülkenin başarılı CEO’larının, gazeteleri ve televizyonları, kendi özel hayatlarıyla ilgili haber yapılması halinde bu gazetelere verdikleri tüm kurumsal reklamlarını kesecekleri tehdidinde bulunmak zorunda olmaları bir başka örnektir. Heteroseksüelliğin hâkim olduğu alanlara homoseksüelliğin girişi yüksek haber değeri taşıdıkça, özel hayatının gizliliğine önem veren her eşcinselin geride durmak, kendini sınırlamak zorunda kalması kaçınılmazdır.
%10’luk en şanslı azınlık ise en rahatları olup, kimi zaman dışsal faktörlerin uygun olmasından kimi zaman da kendi gözü karalıkları ile ‘out’ olabilenlerdir. Bu kesim hakkında kamusal bir alanda söylemeyi en çok istediğim şey: Bu grubun eşcinseller içerisinde en sevilmeyen kesim olduğudur.
Artık herkesin, en az bir adet eşcinsel arkadaşa aşka ve sekse dair sorular sorularak, onun içinde bulunduğu toplumsal şartlar ve muhtemel psikolojik durum hakkında bilgi sahibi olunduğunu düşünüyorum. Bir konuya daha açıklık getirmek gerekiyor, cinsel yönelim kavramının iki öğesi vardır, bunlar: Ruhsal çekim ve seksüel çekim. İkisi de aynı anda mevcut olması cinsel yöneliminizin anlaşılması için zaruridir.[4] Peki, her ikisinin mevcut olduğu ve kişinin eşcinsel olduğundan tamamen emin olduğu bir hayatta o kişiyi neler bekliyor, bunu açıklayarak başlıkta yer verdiğim eşcinsel yalnızlık ifadesinin altını doldurayım. Tüm bu kişisel ve toplumsal farkındalıklara sahip olsanız bile, insan biyolojisi, insan ruhu sizi ‘şeytana uymaya, nefsinize yenik düşmeye’ zorlar. Daha uygun bir ifade ile doğaya karşı gelemezsiniz, aksine bugün milyonlarca eşcinselin hayatını cehenneme çevirenler ona karşı durabileceğini sananlardır. Hem cinslerine çekim hissede %50’ye mensup bir eşcinsel, duygusal bir ilişkisi olamayacağını bilir. Toplum da kendine duyduğu tiksinti/korku/inkâr[5] duyguları da buna izin vermeyeceği için romantik ihtiyacını tatmin edebilmesi imkânsız görünmektedir. Bu durumda yöneliminizin iki öğesinden biri sürekli açlığa maruz kalırken, ruhun ve kişiliğin tatmin olma yolu olarak geriye seksüel çekimin gereklerini yerine getirmek kalıyor. Bunu en iyi şöyle anlatabilirim: Uzun yıllar boyunca sevdiği kızla hiçbir şekilde cinsel bir temas kurmadan, onu o ‘özel’ gün gelene kadar bekleyen hetero bir erkeğin bekleyişini sağlayan şey, seksüel olarak doymasa da romantik olarak doyarak kendini tatmin edebiliyor olmasıdır.[6] Eşcinsel içinse tam olarak aksi geçerlidir. Sürdürülebilir bir kişisel tatmin yolu olarak geriye sadece cinsel temas kalmaktadır. Cinsel temas da tüketilebilen ve tekrarlanması gereken bir aktivite olması nedeniyle, heteroların deyişiyle çok aktif bir cinsel hayat anlamına gelmektedir. %40’lık gruba mensup olan eşcinseller, kendilerinden yana mutlu olsalar da birileriyle beraber açıkça ya da gizlice yaşamanın kendileri için yarattığı tehlikelerin ve risklerin farkında olmaları sebebiyle, duygusal tatmin yolu onlar için de yine büyük oranda kapalı olup geriye seksüel tatmin kalmaktadır. [7]
Son gruba gelelim. %10’luk kesimin potansiyel partnerleri birbirleri ya da kalan %90’lık kesimdir: Yani duygusal bir ilişki yaşamanın kendileri için hayati tehlike yaratacak kadar riskli olduğunu bilen ya da kendinden tiksinmeye mahkûm olmuş insanlar. Dahası, %90’lık kesimin bu kalan %10’luk kesime gıpta ile karışık bir kıskançlık ve hatta öfke duyduklarını yakinen biliyorum. Haliyle bu duygular iki kesime mensup insanların rahatça bir araya gelmelerini iyice zorlaştırmaktadır. Cinsel yönelim kaynaklı gönüllü göçlerin önemli kısmı bu gruptan olup, sebebi kendileri gibi out insanlarla iletişime geçme kaynaklıdır.
Bu kısmı toparlarsak, hetero-normatif kültürün marjinalleştirdiği eşcinsellerin performatif bir eşcinsel yaşam tarzından başka bir yolları olmadığı ortadadır. Kendileri için burada anlatılanlardan daha iyi yollar bulan şanslı insanlar da vardır elbette. Partnerleri ile evlerinde mutlu mesutlardır şu an belki fakat, onların nasıl yaşadıklarına ilişkin bilgi sahibi olmak zor. Yine, Türkiye’de mahkûm oldukları hayatı kendilerine reva görmeyip göç eden onca insan var. Geriye kalanlar tıpkı heterolarda olduğu gibi bilinçli yalnızlar ya da yalnızlığa mahkûm olanlardır ve hetero arkadaşlarımızın aktif cinsel hayat sorularını sormasına neden olan gruptur. Artık bu grubu çok daha iyi anlayabileceğinizi düşünüyorum ve bu kısmı sonlandırıyorum.
Başka bir yazının konusu olabilecek kadar geniş olması nedeniyle burada detaylandıramayacağım ama aktif cinsel hayat yakıştırmasının sebeplerinden biri olan bir durum daha var. Yukarıda yapılan toplumsal, kişisel betimlemeler özellikle ekonomik ve demokratik olarak orta gelişmişlikte olan bir ülkede yaşayan birinin kendi hayatına dair izlenimleridir. Ancak sanılmasın ki Kuzey Amerika’da ya da Avrupa’daki eşcinselleri bu tarz engelleri olmadığı için hepsi sevgililiği, evliliği, üç çocuklu huzurlu aile tablolarını tercih ediyorlar. Performatif hayat tarzı o kadar uzun zamandır tek geçerli akçe olarak varlığını sürdürmektedir ki, bunun büyük oranda eşcinsellerin cinsellik, romantizm, ilişki, aile, birliktelik, çıplaklık gibi kavramlara olan yaklaşımlarında bir evrimleşme yaratmadığını düşünmek fazlaca muhafazakâr bir bakış olur. Özgürlükçü, yenilikçi, ‘geniş’ bulunan tavırlar için yapılan liberal yakıştırması burada da geçerlidir. Cinsellik, romantizm, ilişki, aile, birliktelik, çıplaklık, sex işçiliği ve ahlak kavramlarına eşcinsellerin bakış açıları kimi liberteryenlere bile ağır gelecek şekilde evrimleşmektedir. Bunun sebeplerini, dünyadaki trendleri, ‘iyi örnekleri’, istemeleri halinde bir başka yazıda Daktilo1984 okurları ile paylaşmaktan mutluluk duyarım.
Şarkılar eşcinseller için yazıldı gibi bir iddiam yok ama sözleri itibariyle Türkiye’deki eşcinsellerin durumunu iyi ifade eden şarkılar olduğunu düşündüğüm için şu iki şarkıyı da yazıdan sonra dinlemeniz temennisi ile buraya bırakıyor, tüm hetero okurlara bir eşcinsel kadar aktif bir cinsel hayat ve aşk dolu bir yıl diliyorum.[8] Sevgiler.
1- Mabel Matiz: Alaimisema:
https://open.spotify.com/track/5UilRnBVsuAVfVCsc7vnXA?si=z61_sxHATiSmNOe–94BoA
2- Mabel Matiz: Fırtınadayım:
https://open.spotify.com/track/7iFnA3bVkyh8mPoYxpgtFL?si=ynCLF70sTEeDZWIg2-9ogw
[1] İsrafil Özkan, Örgütlenme ve Toplanma Özgürlüğü Kapsamında LGBT Etkinliği Yasakları, http://oad.org.tr/Content/BlogResimleri/pdf/2019925145411997Analiz%20-%20%C3%96rg%C3%BCtlenme%20ve%20Toplanma%20%C3%96zg%C3%BCrl%C3%BC%C4%9F%C3%BC.pdf
[2] Türkiye’de Liberalizme Yer var mı? Liberal Değerlere Bakış, Friedrich Naumann Vakfı Türkiye Ofisi, https://www.facebook.com/watch/?v=1402497276440958
Türkiye’de Kamu Çalışanı Gay, Lezbiyen, Biseksuel, Trans ve İntersekslerin Durumu, Kaos GL, http://www.kaosgldernegi.org/resim/yayin/dl/kamu_calisanlari_2018.pdf
[3] Bu ruh halinde hayatının 50-60 yılını geçirmiş eşcinsellerin röportajlarından oluşan kişisel bir çalışma sürdürmekteyim, bu durumun kişilere yarattığı hasar ve toplum refahında yarattığı eksilmenin oldukça net bir şekilde anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
[4] Detaylı okuma önerisi için bakınız: Cinsiyet, cinsel yönelim, cinsel kimlik, cinsel davranış: Tam Rehber, Kaos GL, https://www.kaosgl.org/haber/cinsiyet-cinsel-yonelim-cinsel-kimlik-cinsel-davranis-tam-rehber
[5] Kendinden tiksintiyi, kendini inkara verilebilecek ve kaynağı sadece kişisel gözlem olabilecek bir örnek: Orgazm oluşu ile kıyafetlerini giyerek evi terk etme arasında geçen sürenin ışık olmasa bile ses hızına yakın olduğu tüm eşcinsellerin malumudur. Kullandığı partner bulma uygulamasındaki hesabını silme, uygulamayı kaldırma, cep telefonuna geçilmişse partneri engelleme (tüm bunlar sonraki seks arayışına kadar geçerlidir) eşcinsellerin arasındaki aşırı bilindik bir tepkidir.
[6] Bu durumu onaylıyor ya da bu durumun yarattığı sorunları bilmiyor değilim. Sadece burada bahsetmenin zaruri olmadığı kanısındayım.
[7] Bu risklere birkaç örnek:
İhraç edilen polis: “Özel hayatım olamayacaksa niye yaşıyorum?”
https://www.dw.com/tr/ihraç-edilen-polis-özel-hayatım-olamayacaksa-niye-yaşıyorum/a-47883571
TFF’ye davayı kazanan eşcinsel hakem: Bu bir zafer: https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/12/151229_tff_
Danıştay: Eşcinsel öğretmenin işten atılması hukuka aykırı: https://www.birgun.net/haber/danistay-escinsel-ogretmenin-isten-atilmasi-hukuka-aykiri-76546
[8] Bu yazıyı özellikle hetero okurlar için yazdığım için sorun görmedim ama yine de ‘aktif’ sıfatının bu kadar sık kullanılması kaynaklı kafa karışıklığı olabilir ama bu yazıda aktif kelimesi “etkin, canlı, hareketli,” anlamlarına gelecek şekilde kullanılmıştır. ‘https://sozluk.gov.tr/?kelime=aktif%20güç’